1. YAZARLAR

  2. H. Zafer ARIKAN

  3. Makine mi teknoloji mi? Elektrikli otomobilin neresindeyiz? - Zafer ARIKAN
H. Zafer ARIKAN

H. Zafer ARIKAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Makine mi teknoloji mi? Elektrikli otomobilin neresindeyiz? - Zafer ARIKAN

H. ZAFER ARIKAN

Elektrikli otomobil üretme maceramız doludizgin devam ediyor. Sayın Bakanın açıklamasına göre önceliğimiz elektrik motoru ve batarya ile yazılımın Türkiye’de üretilmesi.

Ama güncel tartışmalardan anlaşılıyor ki elektrikli otomobil üretimi yalnızca “elektrik motoru üretimine” ve “aracın ÖTV’si olacak mı olmayacak mı” konusuna indirgenmiş durumda. Nerelerde katma değer üretileceği ya da üretilebileceği ise her zamanki gibi tali konulardan. Oysa elektrikli otomobil (daha doğrusu araç) üretiminin o kadar çok bileşeni var ki… Araç üretimi bunlardan yalnızca birisi.

Size şu kadarını söyleyeyim, Tesla Motors dahi dünyada elektrikli araç üretiminde, bugün kendisine birinci ya da ikinci sırada yer bulabilmiş bir firma değil. Pazarı önümüzdeki beş yılda kim domine edecek sorusunun cevabının araştırıldığı ve sektör yöneticilerinin yaptığı değerlendirmeye göre 2016’da altıncı, 2017’de sekizinci sırada yer almış bulunuyor.

Bence üzerinde ciddi olarak düşünmeye değer!..

Gelişmeleri izlerken, birden çocukluğuma, altmışlı yılların başlarına gittim. İlkokulda okuduğumuz yıllardı. İlk yerli otomobilimiz olan Devrim otomobilinin iki değişik tipi, oturduğumuz TCDD lojmanlarındaki kapalı, ahşap bir garajda adeta kaderlerine terkedilmiş durumda, sabah ve akşam saatlerinde rutin olarak bir süre çalıştırılıp birkaç kilometrelik turlar atıyor; biz çocuklar da zaman zaman bu turlara katılıyorduk.

Dört buçuk ay gibi inanılmaz kısa bir sürede üretimi gerçekleştirilen Devrim otomobilinin eğer önü kesilmeseydi ve üretiminde başarılı olabilseydik, acaba bugün biz elektrikli otomobilde neleri konuşuyor olacaktık?  

Bilindiği gibi, ilk içten yanmalı motor üretiminin 1885’te Karl Benz tarafından yapıldığı, seri üretiminin de 1908 yılında Henry Ford tarafından gerçekleştirildiği kabul edilir. Demek ki otomotiv dünyası bugünkü kendi ekosistemini, yaklaşık yüzyıl içerisinde yaratmış bulunuyor. Üretimden dağıtım kanallarına; yedek parçalarından aksesuarlarına, tüketici tercihlerinden tüketici alışkanlıklarına.

Elektrikli otomobiller ise daha bebek sayılır. Her gün bir yenilik yaşanıyor, yeni bir kullanım/uygulama gündeme geliyor, yeni imkanlar sunuluyor. Sanki birkaç haftada bir, yeni bir kıyafet giyiyor. Bu gelişim hızına nasıl yetişeceğiz, kimler bu yenilikleri takip ediyor ve ülkemize bunları nasıl yansıtacağız? Yoksa yine dövizler yurt dışına mı akacak ve nihayet, bir kez daha fırsatı kaçırıyor muyuz?

Elektrikli araç konusunda çalışan ve düşünen arkadaşlarımız, meslektaşlarımız elbette gayet iyi biliyor ki içten yanmalı motorun hareket ettirdiği benzinli ya da dizel bir otomobilde yaklaşık iki bin hareketli parça varken, elektrikli araçlarda bu sayı yirmiyi geçmiyor.

Peki ülkemizde hatırı sayılır otomotiv parça imalatçısı varken ve bu parçalardan ülkemiz önemli bir döviz geliri sağlıyorken, elektrikli araçlar beş on yıl içerisinde pazarın yüzde 30’unu, daha sonra da yarısından fazlasını ele geçirdiğinde, mevcut otomotiv ekosistemi darmadağın olmayacak mı? Döviz gelirlerimizin bir kısmını kaybetmekten öte bu kadar atölye, küçük ve orta boy işletme ne olacak?

Mevcut işsiz nüfusumuza, yıllar içerisinde tecrübe ve formasyon kazanmış, otomotiv sektöründeki nitelikli iş gücümüz bu yeni durum karşısında işsizler kervanına katılmayacak mı? On yıllar içerisinde yaratılan bu iklimin, bu eko sistemin yerini, yenisi ne kadar zamanda alabilecek? Bunun için gereken yeni teknolojilerle uyumlu, nitelikli iş gücünü veya bir başka ifadeyle bu yeni insanı yaratmak için hangi eğitimi öngörüyoruz? Meslek okullarında, Üniversitelerimizde bununla ilgili hangi çalışmaları yaptık, neleri yapmayı planladık?

Ayrıca otomobil veya diğer tipte araçları (kamyonet, pikap, vs) kullanan sektörler örneğin dağıtım ve kargo şirketleri, nakliyeciler, vb bu değişime nasıl ve ne kadar zamanda ayak uyduracaklar?

Dünyanın farklı ülkelerinde değişik ARGE ve inovasyon çalışmaları yürütülürken; robotlar, otomasyon, uzaktan kumandalar vb derken, bir anda kendimizi Endüstri 4.0 devrimi içerisinde buluverdik.

Bildiğiniz gibi Endüstri 1.0 su ve buhar enerjili mekanik üretim tesisleri dönemini, Endüstri 2.0 iş bölümüne dayalı elektrik enerjili kitlesel üretim dönemini, Endüstri 3.0 da üretimin otomasyonunu ileri aşamalara taşımayı başaran elektronik ve bilgi teknolojilerinin egemen olduğu dönemi açıklıyordu. Endüstri 4.0 ise siber-fiziksel sistemlere dayalı üretimin devreye girdiği, son aşama oluyor.

Aslında bu aşama siber-fiziksel sistemlere ilave olarak, nesnelerin interneti(IoT) ve hizmetlerin interneti ile daha gelişmiş ve daha da karmaşık hale gelmiş durumda. Endüstri 4.0 devrimi ile modüler yapıdaki akıllı fabrikalar kapsamında, fiziksel işlemlerin siber-fiziksel sistemlerle izlenmesi, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasının oluşturulması ve merkezi olmayan kararların verilmesi hedefleniyor.

Nesnelerin interneti(IoT) ile siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletişime geçip, iş birliği içerisinde çalışabilecek; hizmetlerin interneti ile de hem iç hem de çapraz örgütsel hizmetler sunularak, değer zincirinde yer alan kullanıcılar tarafından paylaşılabilecek.

Endüstri 4.0’ın araçlara (otomobillere, taksilere, otobüslere hatta trenlere) yansıması ise bambaşka boyutlarda. Özellikle nesnelerin interneti dediğimiz “IoT” nin yarattığı imkanlar ve fırsatlar inanılmaz noktalara ulaşmış bulunuyor. İnsansız araç filoları hepimizin bildiği gibi çoktan yollara çıktı.

Elektrikli araçlar için geliştirilmiş bataryalar ve şarj istasyonları şimdiden radikal değişiklikler göstermeye başladı bile. Dağıtım şirketleri ve belediyeler, akıllı şehirler konsepti içerisinde, enerji ve ulaşım yönetimi dahil, çok değişik kent yönetim planları yapıp, bunları uygulamaya koyuyorlar.

Benzer şekilde hizmetler de hızlı bir şekilde nitelik ve çeşit açısından değişiyor ve pek çok yenilikler sunuluyor. Bunları ileride, bir başka yazıda, daha ayrıntılı olarak anlatma imkanı olabilir.    

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere, otomotiv sektörü de Endüstri 4.0 ile yepyeni bir döneme girmiş ve elektrikli otomobiller(araçlar) bambaşka bir şekil almış bulunuyor. Gelişmeleri ve gelecekte olacakları özetleyecek olursak:

Önümüzdeki beş yıl içerisinde sektörün iş modellerinde çok önemli değişiklikler yaşanacak, mevcutlardan pek çoğu geri gelmemek üzere yok olacak.

Dijital ekosistem, araçların fiziki değerinden çok daha fazla getiri sağlayacak ve otomobilin kendi dijital eko sistemine sahip olması en çok istenen/aranılan özellik olacak.

Yollarda daha az araç bulunurken, bu araçlardan faydalanan insanların sayısı önemli ölçüde artacak.

Bugün otomobil sahibi olan insanların belki yarısı, gelecekte kendisine ait bir arabası olmasını istemeyecek, bunun yerine çok gelişmiş özelliklere sahip bir otomobili başkalarıyla paylaşmayı tercih edecek.

Otomobil satın alma alışkanlıkları çok hızlı değişecek ve araçtan bağımsız olarak, aracın sahip olduğu diğer özellikleri/kabiliyetleri ön plana çıkıp, satın alma kriteri haline gelecek.

Pazar payını ölçmede, otomobil satış rakamları temel bir kriter olmaktan çıkacak.

Veriler, gelecekteki iş modellerinin en önemli unsuru, adeta yakıtı olacak; satın alma kararının alınmasında verilerin kişiye özel olması ve güvenliği en önemli faktörlerden birisi olacak.

Silikon Vadisi çok yakın bir zamanda yeni ve çok değişik özelliklere sahip bir aracın lansmanını gerçekleştirecek.

Doğrusu, günümüzde motoru, direksiyonu ve tekerlekleriyle çok da ilginç bir makina değildir elektrikli otomobil. Onu asıl ilginç kılan, sahip olduğu kabiliyetleri ve özellikleriyle bize sunacağı imkanlar ve hayatımızı hangi düzeyde kolaylaştıracağı, dünyamıza ne faydalar sağlayacağıdır.

Yazımızın başında, “elektrikli otomobil üretme maceramız doludizgin devam ediyor” demiştik. Sahi, biz bunun neresindeyiz?

H. Zafer ARIKAN - Enerji Günlüğü / Ocak 2018

Önceki ve Sonraki Yazılar