BM`nin zor kararı: Çevre mi kalkınma mı?

Dr. Nejat TAMZOK

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferanslarının ondokuzuncusu, bu yıl 11-22 Kasım tarihlerinde Varşova’da gerçekleştirildi. Konferansın ana gündem maddeleri arasında bulunan kömür, tartışmaların odak noktasını oluşturdu.

Enerji talebinin yarısından fazlasını, elektrik üretiminin ise yüzde 90’a yakınını kömürden karşılayan dünyanın dokuzuncu büyük kömür üreticisi Polonya, ülkesinde iklim konferansı düzenleniyor diye kömürden de vazgeçmedi. Dünya Kömür Birliği’nin Uluslararası Kömür ve İklim Zirvesi de, aynı tarihlerde Vistül Nehri’nin karşı kıyısında düzenlendi.

İklim Değişikliği Konferansı’nın ev sahipliğini Polonya Çevre Bakanlığı, Kömür ve İklim Zirvesi’nin ev sahipliğini ise Polonya Ekonomi Bakanlığı üstlendi. İklim konferansında bol bol kömür, kömür zirvesinde bol bol çevre konuşuldu.

Kömür zirvesinin, iklim konferansını etkileme amacıyla aynı tarihlerde düzenlendiği açıktı. Greenpeace eylemcileri, kömür zirvesinin düzenlendiği Ekonomi Bakanlığı binasını bastılar. Üzerinde kırmızı büyük harflerle “Dünyayı kim yönetiyor? Fosil yakıt endüstrileri mi, halklar mı?” sorusu yazan pankartlarını binanın çatısına yerleştirdiler. İtiraz gerekçeleri oldukça basitti. Onlara göre; kömür endüstrisinin planları ile iklim değişikliği konusundaki küresel çabalar birbiriyle uyumsuzdu.

***

Bir tarafta çevre, diğer tarafta kalkınma. Birleşmiş Milletler yine iki arada bir derede kaldı.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi İcra Başkanı Christiana Figueres üşenmedi, nehrin karşı kıyısına geçip kömür zirvesinin açılışında bir konuşma yaptı.

Fiqueres, konuşmasında, enerji tüketim kalıplarımızın eskiden olduğu gibi devam etmesi halinde küresel ısınmayı 2 derecenin altında sınırlama hedefine ulaşamayacağımızı vurguladı. Kömür endüstrisinin, herkesin iyiliği için hızla ve köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini söyledi.

Karşısındaki kömür endüstrisi temsilcilerine; "Mevcut düşük verimli ve yüksek kirleticili bütün kömüre dayalı santrallarınızı kapatın" diye seslendi. Yeni kurulacak tüm santrallarda, emisyonların atmosfere salınmadan önce tutulabildiği "karbon tutma ve depolama teknolojileri"ni kullanmalarını ve mevcut kömür rezervlerinin çoğunu yeraltında bırakmalarını istedi. Yatırım portföylerini çeşitlendirmelerini ve yenilenebilir enerjilere yatırım yapmalarını önerdi.

Ama hemen bırakın gidin de demedi. Onun yerine, bu işler bugünden yarına olmaz dedi. Kömür endüstrisine hemen bırakıp gidin diyenlerin, aslında, ekonomik kalkınmayı ve yoksullukla mücadeleyi hedefleyen ulusların acil ihtiyaçlarını dikkate almadıklarını söyledi. Kömür endüstrisini, çözümün bir parçası olmaya çağırdı.

***

Doğrusu, kömür endüstrisi temsilcileri de Bayan Fiqueres’den çok farklı şeyler söylemediler. Onlar da, kömür kullanımının, özellikle gelişmekte olan pek çok ülkenin ekonomik kalkınması için zorunlu olduğunu ve bugün için dünyanın kömürden vazgeçemeyeceğini seslendirdiler. Endüstrinin değişimi teklifini reddetmediler. Ama bu değişimin yok olmaya doğru değil, "verimlilik" yönünde bir değişim olacağını vurguladılar. "Yüksek verimli ve düşük emisyonlu" kömür teknolojilerinin giderek daha fazla kullanılması halinde iklim değişikliği sorununun önemli ölçüde çözüleceğini, bu teknolojileri kullanabilmek içinse hükümetlerin desteğine ihtiyaçları olduğunu söylediler.

Polonya Ekonomi Bakanı ise, kömürden konuşmadan "düşük-emisyon ekonomilerinin" gerçekleştirilmesinin mümkün olamayacağını ileri sürdü.

***

Çevre-kalkınma ikileminde yine vaziyeti idare eden Birleşmiş Milletler, bu sefer de taraflardan hiç birine yaranamadı. Kömür endüstrisinin ise keyfi yerinde sayılır. Neticede, bu yılki konferanstan da kendisini fazla rahatsız edecek kararlar ortaya çıkmamış gibi görünüyor.

***

Küresel kömür tüketiminin her yıl biraz daha arttığı dikkate alındığında, Çevre-kalkınma ikilemi çerçevesinde kömüre ilişkin tartışmaların daha uzun yıllar devam edeceği anlaşılıyor. Söz konusu artış, son otuz yılda yaklaşık iki kat düzeyinde. Son on yıldaki artış oranı ise yüzde 60 civarında.

Günümüzde, kömürün küresel enerji tüketimi içindeki payı yaklaşık yüzde 30 ile petrolden hemen sonra geliyor. Kömür tüketiminin on yıl içerisinde petrol tüketimini geçmesine kesin gözüyle bakılıyor. Kömürün küresel elektrik üretimindeki payı ise yüzde 40’ın üzerinde ve söz konusu oran sürekli artmaya devam ediyor.

Yakmadan kaynaklanan küresel CO2 emisyonu ise son yirmi yılda yaklaşık yüzde 50 oranında artarak 2011 yılında 31 milyar tonun üzerine çıktı. Kömürden kaynaklanan CO2 emisyonunun toplam emisyon içerisindeki payı, aynı dönemde dokuz puan artarak yüzde 44 düzeyine yükseldi.

***

Ülkemize gelince; kömür tüketim artışı dünya ortalamasının oldukça altında. 2000-2011 döneminde Türkiye’nin kömür tüketimi sadece yüzde 27 oranında artış gösterdi. Türkiye’nin toplam CO2 emisyonunda son yirmi yılda görülen artış oranı yüzde 125 ile dünya ortalamasının oldukça üzerinde. Kömürden kaynaklanan CO2 emisyonunun payı ise aynı dönemde yüzde 46’dan yüzde 44’e geriledi.

Türkiye’nin 2011 yılı toplam CO2 emisyonu 286, kömür kaynaklı CO2 emisyonu ise 125 milyon ton. Her iki emisyon miktarı da küresel emisyonların yaklaşık binde dokuzu düzeyinde.

Ankara/Kasım 2013
e-Posta: nejattamzok (at) yahoo.com