COP30’dan COP31’e: İklim diplomasisinde tıkanma ve Türkiye’nin rolü

Haluk DİRESKENELİ

Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30, küresel iklim diplomasisinin uzun süredir aşamadığı yapısal sorunları bir kez daha görünür kıldı. Amazon havzasının merkezinde yapılması zirveye güçlü bir sembolik anlam yüklese de, müzakerelerin seyri beklentilerin gerisinde kaldı. Buna rağmen COP30, hem zorlu müzakere atmosferi hem de COP31 ev sahipliği konusundaki sıra dışı diplomatik çözümle hafızalarda yer eden bir zirve oldu.

COP30’un Atmosferi: Yüksek Beklenti, Sınırlı Somutluk

Belém’deki toplantı, küresel iklim sisteminin geleceği açısından kritik başlıkları gündeme taşıdı. Ancak zirve genel olarak COP’ların alışılmış çerçevesinden çok uzaklaşmadı:
    •    Gelişmiş ülkeler finansman artırımı konusunda çekingen davrandı.
    •    Gelişmekte olan ülkeler kayıp ve zarar fonunun netleştirilmesi için ısrarcı oldu.
    •    Müzakereler defalarca kilitlendi; özellikle finansman ve fosil yakıt tartışmaları tıkanma yarattı.

Bu nedenle COP30’un atmosferi, hareketli fakat sonuçları sınırlı bir diplomatik tablo olarak değerlendirildi.

Kırılma Noktaları: Üç Büyük Gerilim Hattı

1. İklim Finansmanı

Zirvenin en sert tartışmaları finansman başlığında yaşandı. Gelişmekte olan ülkeler yıllık ve bağlayıcı bir taahhüt mekanizması istedi. Buna karşılık gelişmiş ülkeler esnek bir çerçeveyi savundu. Bu gerilim çözülemedi ve konu COP31’e devredildi.

2. Fosil Yakıtlardan Çıkış Tartışması

“Fossil fuel phase-out” ifadesi COP30’un ana mücadele alanıydı. Bazı enerji üreticisi ülkeler ifadeye karşı çıkarken, AB ve ada devletleri daha net bir metin istedi. Sonuç: bağlayıcı olmayan, muğlak bir ifade.

3. Karbon Piyasaları – Madde 6 Çıkmazı

Karbon piyasaları mekanizmaları (Madde 6) yine sonuç alamadı. Çift sayım ve şeffaflık konuları çözülemedi.

Sonuç Bildirgesinin Değerlendirmesi: Kısmi İlerleme, Büyük Ölçüde Tekrar

COP30’un sonuç bildirgesi:

İlerleme sağladı:
    •    Amazon için bölgesel koruma deklarasyonu,
    •    Kayıp ve Zarar fonuna ilişkin yeni çerçevenin oluşması,
    •    İklim adaleti vurgusunun öne çıkması.

Ancak büyük ölçüde tekrar niteliğindedir:
    •    Fosil yakıtlardan çıkış için somut takvim yok,
    •    Finansman taahhütleri bağlayıcı değil,
    •    Karbon piyasaları düzenlemeleri ertelendi.

Sonuç olarak COP30, özellikle uygulama takvimlerinin ve net hedeflerin eksikliği nedeniyle, küresel iklim diplomasisinde büyük bir dönüşüm değil bir “devam” niteliği taşıdı.

Türkiye–Avustralya Uzlaşısı ve COP31’e Giden Yol

COP30’da çözülen en dikkat çekici konu, COP31 ev sahipliğine ilişkin Türkiye–Avustralya rekabeti oldu. Aylar süren diplomatik görüşmelerin ardından uluslararası iklim sürecinde nadir görülen bir model ortaya çıktı:
    •    COP31 Antalya’da düzenlenecek,
    •    Zirveye Avustralya başkanlık edecek.

Bu bölünmüş model, normalde ev sahibi ülkenin otomatik olarak üstlendiği başkanlık görevinin ayrılması nedeniyle, BM iklim sürecinde istisnai bir örnek oluşturdu. Hem Türkiye hem Avustralya beklentilerinin bir kısmını elde ederek süreci “diplomatik bir kazan-kazan formülü” ile sonuçlandırdı.

Türkiye İçin COP31: Prestijden Fazlası, Zorunlu Bir Dönüşüm Eşiği

Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapacak olması, yalnızca organizasyonel bir başarı değil; aynı zamanda iklim politikalarına yön verecek önemli bir dönüm noktasıdır. Dünya, ev sahibi ülkelerden örnek olabilecek bir ulusal politika çerçevesi bekler. Bu nedenle COP31, Türkiye için üç önemli sınav içermektedir:

1. Ulusal Emisyon Taahhütlerinin Güncellenmesi

Türkiye’nin mevcut NDC (ulusal katkı beyanı) hedefinin güçlendirilmesi, uluslararası kamuoyunda olumlu etki yaratacaktır.

2. Kömürden Çıkış Takvimi Oluşturulması

Türkiye’nin enerji portföyünde kömür hâlâ merkezi bir yer tutuyor. Mevcut santraller için dönüşüm planı ve yeni projelerden vazgeçilmesi Türkiye’nin iklim diplomasisindeki konumunu güçlendirebilir.

3. Yenilenebilir Enerji ve Yeşil Finansmanda İvme

YEKA, depolama, şebeke modernizasyonu ve yeşil hidrojen gibi alanlarda daha iddialı bir yol haritası ilan etmek, Türkiye’nin bölgesel bir enerji merkezi olma hedefini destekler.

COP30’un Gölgesinde Dünya COP31 Antalya’ya Bakıyor

COP30’un sınırlı ilerleme sağlayan tabloları, gözleri COP31’e çevirmiş durumda. Belém’de çözülemeyen dosyalar—finansman, fosil yakıt politikaları ve karbon piyasaları—şimdi çok daha yoğun bir diplomatik baskıyla Antalya’ya taşındı.

Türkiye için COP31:
    •    Bir diplomatik vitrin,
    •    Bir politika testi,
    •    Ve aynı zamanda tarihî bir dönüşüm fırsatıdır.

Belém’de açılan iklim tartışması, 2026’da Antalya’da yeni bir yön bulacak. Türkiye bu süreçte yalnızca ev sahibi değil, aynı zamanda küresel iklim politikasının merkezindeki aktörlerden biri olacaktır.