Covid-19 salgını sonrası için varsayımlar

H. Zafer ARIKAN

Hayat ileri doğru yaşanır ancak geriye doğru anlaşılır.

S. A. Kierkegaard(1)

Değerli okurlar,

COVID-19 salgınını ve özellikle ekonomik etkilerini her alanda en ağır bir biçimde hissettiğimiz bugünler sona erdikten sonra, şu bir gerçek ki dünyanın içine girmekte olduğu yeni dönem öncekinden oldukça farklı olacak.

Önce birkaç tespitte bulunarak yazımıza başlayalım.

İlk olarak söyleyebileceğimiz husus, başta ABD olmak üzere Batı dünyasının bu sınavda başarısız olduğu; kendisini hala dünyanın süper gücü olarak görmeye devam eden ABD’nin, iddialarının aksine hem dünyaya hem de kendi ülkesine çok ta iyi bir önderlik yapamadığı gerçeğidir. Zira ne virüsün kendisi ne de ekonomik etkileri tam olarak kontrol altına alınamamıştır. Medeni dünyanın hemen hemen tüm ülkeleri bu salgında pek çok hatalar yapmıştır.

çok konuştuğumuz ama ne yazık ki gerçek anlamda belirlenen hedeflere ulaşmak için dünya ölçeğinde bir türlü büyük adımlar atamadığımız iklim değişikliği ile mücadele konusudur. Başta ABD ve diğer gelişmiş ülkeler(?) olmak üzere hep birlikte eko-sistemin(2) temel döngülerini bozduk ve dünyadaki yaşamı önemli ölçüde riske attık. Sonucunda da çok sayıda çevre sorunu, küresel ısınma, kuraklık ve açlığa bağlı göçler vb. yaşıyoruz. Bütün bunlar ise insan türünün yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor.

Diğer taraftan, yeni tip korana virüsün dünyanın pek çok bölgesine yayılması ve COVID-19 salgını ile sonuçlanması gerek sosyal sistemlerin gerekse yönetim sistemlerinin, özellikle de hükümetlerin, bu salgın karşısındaki performansları açısından çok güçlü bir test imkanı yaratmış oldu.

Bu tespitlerden sonra, yeni dönemde nelerle karşılaşacağımıza bakalım.

1. Bu salgın bize sosyal devletin ve yardımlaşmanın önemini bir kez daha hatırlattı. Bu nedenle, sosyal yardımlaşma ile iş birliği konuları eskiye oranla daha fazla önem kazanıp gelişecek. Artık her ülkenin, her kuruluşun ve şirketin kendisine göre bir tür simbiyotik (3) yaşam tarzı geliştirmesi gerekecek.

2. Salgınla iklim değişikliği arasında henüz doğrudan bir ilişki kurulmamış olsa da eko-sistemi bozan insanoğlu iklim değişikliğini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldı. Yakın zamanda, uluslar üstü karar alıcıların daha sert önlemler almasını ve yaptırımlar uygulamasını bekleyebiliriz. Örneğin, Başkan Trump Kyoto Protokolu’nun devamı niteliğindeki çevre ile ilgili bazı anlaşma(ları) imzalamak zorunda kalacak. Diğer taraftan, temiz enerji uygulamaları açısından muhtemelen yeni teşvikler gündeme gelecek ve karbon ticaret hacmi artacak.

3. Ayrıca, sürdürülebilir enerji arzı açısından yenilenebilir enerjinin önemi ve dağıtık sistemlere olan ihtiyaç ta çok net biçimde görüldü. Çok kısa bir zaman diliminde petrol fiyatlarının aşırı düşmesi (60 dolarlardan 22 dolara) ve daha sonra petrol üretiminde kısıtlamaya gidileceğinin açıklanmasıyla tekrar hızla bir biçimde artması (bu kez 22 dolardan 30 dolara) petrol ve doğalgaz ile ilgili bazı önemli soruları da beraberinde getirdi. Dolayısıyla kaynak mülkiyeti hiçbir ülkeye ya da uluslararası şirkete ait olmayan yenilenebilir enerjide, yatırımlar artmaya devam edecek, enerji depolama ve akıllı enerji yönetim sistemleriyle desteklenen yenilenebilir enerji santralları hızlanarak gelişimini sürdürmeye devam edecek. Bu sayede, Afrika’nın pek çok ülkesinde gıdalar ve aşılar bozulmadan soğutucularda saklanabilecek, elektrik kesintileri nedeniyle yaşanan ölümcül sağlık problemleri yaşanmayacak, çocuk ölüm oranları azalabilecek.

4. Bugüne kadar üzerinde yoğun çalışmalar sürdürülen öğrenen makinaların ve yapay zekanın, tek başlarına büyük işler başarmasının insanlık için yeterli olmadığı, dijital elitin elinde toplumun büyük çoğunluğunun hizmetine gerçek anlamda sokulamadığı görüldü. İnsan faktörünü ihmal eden bu yaklaşımın sonuna gelindiği yakında tam olarak anlaşılmış olacak ve yapay zeka ile öğrenen makinaların sosyal faktörlerle zenginleştirilmelerinin önem kazanacağı bir döneme gireceğiz.

5. Her alanda yeni malzeme arayışları hızlanacak, çok katmanlı üretim süreçleri ile teknolojisinde önemli gelişmeler yaşanacak ve 3D baskı teknolojisi en hızlı gelişen alanların başında gelecek. Nitekim salgın döneminde acil olarak ihtiyaç duyulan maske vb. sağlık malzemeleri bu yolla üretilerek temin edildi.

6. İnternet ve siber teknolojiler ise bir başka önemli alan olarak gözüküyor. Öyle ki yaklaşık elli yıldır ABD’nin geliştirdiği ve önderlik ettiği bu alandaki hakimiyet Çin’in eline geçmek üzere. Nitekim Çin devlet başkanı hedeflerinin siber alanda süper güç olmak olduğunu açıkça ilan ediyor ve ele geçirilmesi mümkün olamayacak bir siber savunma sistemi inşa etmek istediklerini belirtiyor. Enerjinin üretimi, dağıtımı, bakım/onarım ve devamlılığı, tüketimi, enerji ticareti vb. alanlarda siber güvenlik uygulamaları çok daha fazla artacak ve blockchain teknolojisi ön plana çıkacak. İnsansız elektrikli araçlar ve daha başka bazı şeyler için bu işlere özgü yeni tip internet çevrimleri söz konusu olabilir.

7. Salgın karşısında, dünyanın hemen her tarafında hükümetlerin gerekli reaksiyonları zamanında alamadığı ve aksiyon planlarını hızlı bir biçimde uygulamaya sokamadığı gözlendi. Açıkçası siyasi karar vericiler başta olmak üzere, karar alma süreçlerinde etkili olan bürokrasi ve teknokrasi de sınıfta kaldı. Bu nedenle önümüzdeki dönemde su, kanalizasyon, kent içi ulaşım, itfaiye, vb. konularda hizmet vermekle yükümlü yerel yönetimlerin/kentsel yönetimlerin daha fazla önem kazanacağını; özellikle olağanüstü durumlar için teknik/teknolojik olarak güçlendirilmiş akıllı kentler ve afet yönetiminin ön plana çıkacağını söyleyebiliriz.

8. Bu salgında Dünya Sağlık Örgütünün de başarılı bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Salgın sonrası, Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Dünya Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) gibi organizasyonlara ilave olarak uluslar/devletler üstü yeni örgütlerin ortaya çıkması da bir başka gelişme olacak. Mevcut olanların ise çok hızlı bir biçimde ve tüm insanlık için daha adil daha doğru çözüm üretecek bir yapıya kavuşturulmaları gerekecek. Daha önce Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yürütülen kuraklık ve su yönetimi gibi bazı çalışmalar, salgın sonrası yeni kurulacak üst organizasyonlar vasıtasıyla yürütülecek ve bu kuruluşlar devletleri de kapsayacak güçlü yaptırım özelliğine sahip organizasyonlar olacak.

9. Bütün yukarıda saydığımız konulardaki radikal değişimlerin yanı sıra, ağırlıklı olarak malzemelerde, süreçlerde ve bakış açılarında birçok inovatif çalışmayı göreceğimizi söylemek çok ta yanlış olmayacak. Açıklanan olası gelişmeler aynı zamanda bize, yeni iş alanlarının nerelerde yoğunlaşabileceğini de gösteriyor.

Dünya çapında yaşanılan bu sıkıntılı günlerde hepimiz hayatımızı sorguluyor, neleri doğru neleri yanlış yaptığımızı ve gelecek beklentimizin nasıl olması gerektiğini en başta kendimize sorup, aynı sorunun cevabını dostlarımızdan ve konunun uzmanlarından öğrenmeye çalışıyoruz.

Bana göre işe çevreyle başlamak gerekiyor. Çevre, içinde yaşadığımız yerdir ve iki türü vardır, fiziksel ve toplumsal çevre. Biz ise bu iki çevreye uyum sağladığımız oranda mutlu oluruz. Bilmemiz gereken tek şey, dünyanın en büyük eko-sistem olduğu ve dengeleri bozarsak hiçbirimize yer olmadığı gerçeğidir(4).

Herkese sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler diliyorum.

H. Zafer ARIKAN

(1) Soren Aabye Kierkegaard, 1813 doğumlu Danimarkalı din bilgini ve filozof.

(2) Eko-sistem, karşılıklı bağımlı bir yaşam zincirleri topluluğudur. Bildiğimiz en büyük biyolojik eko-sistem dünyadır; alt sistemleri ise hava, su, toprak ve canlılardır.

(3) Simbiyotik yaşam, iki farklı türün karşılıklı olarak birbirine fayda sağlayacak şekilde birlikte yaşaması.

(4) Optimum Denge Modeli/Tamer Dövücü/Altın Kitaplar, 2014.