Ermenek Faciası ve Maden İşleri

Dr. Nejat TAMZOK

Türkiye, 2014 yılı Ekim ayının yirmi sekizinci günü öğle vakti saat on ikiyi çeyrek geçe, yeni bir madencilik faciasıyla daha karşı karşıya kaldı.
Facia, bu defa Karaman ilinin Ermenek ilçesinde işletilmekte olan bir yeraltı kömür ocağında meydana geldi. On sekiz işçi, ocağı basan suyun altında kaldı.
Bu makale yazıldığı sırada kurtarma çalışmaları hala sürdürülmekte. Ama ümitler de giderek tükenmekte.

YENİ FACİA NE ZAMAN, NEREDE?

Bundan çok kısa bir süre önce 301 çalışanın yaşamını yitirdiği Soma faciası ile sarsılan Türkiye, bu yeni olay karşısında tam bir çaresizlik yaşamakta.
Neredeyse tüm ülke, kadere razı olmuş, sessizce beklemekte. Acaba yeni bir facia ne zaman ve nerede ortaya çıkacak?

Ve daha facianın üzerinden üç gün geçmeden Bartın ve Zonguldak’taki ocaklardan da peş peşe ölüm haberleri geldi. Amasra’daki kömür ocağında iki ve Zonguldak Kilimli’deki kömür ocağında bir işçi daha yaşamını yitirdi.

Soma ile Ermenek arasında geçen kısa zaman diliminde ise otuzun üzerinde maden işçisi hayatını kaybetmiş, toplu değil de birer ikişer gittikleri için kamuoyunda yankı bulamamışlardı.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞ: KÖMÜR ÜRETİMİMİZ AZALIYOR

Pek çok ülkenin kömür endüstrisinde ölümlü iş kazalarının sayısı hızla düşerken, ülkemiz kömür ocaklarında, neredeyse kitlesel denilebilecek ölümlerin önü bir türlü alınamıyor.

Neden?

Acaba, ülkemiz kömür üretiminde son yıllarda hızlı bir artış mı söz konusu?

Hayır.

Taşkömürü üretimimiz beş yıl öncesine göre yüzde 34 oranında geriledi. 2013 yılında, Zonguldak ve Bartın illerini kapsayan Zonguldak Kömür Havzası’ndan yapılan taşkömürü üretimimiz son 72 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. Taşkömürü üretimi, 2014 yılında muhtemelen daha da gerileyecek.

Linyit üretimimiz ise özellikle 2001 ekonomik krizi sonrasında bir artış yaşadı ve 2003 ile 2009 yılları arasında 46 milyon tondan 76 milyon ton düzeyine sıçradı. Ancak, bundan sonra tekrar bir gerileme eğilimine girdi. 2013 yılındaki linyit üretimi 60 milyon ton civarında oldu. Bu üretim düzeyi, beş yıl öncesine göre yaklaşık yüzde yirmi oranında bir gerilemeye karşılık gelmekte.

Özetle, toplam kömür üretimimiz 2000 yılındaki üretimle yaklaşık aynı düzeydedir ve 2008 yılına göre ise yaklaşık yüzde otuz daha düşüktür. Ermenek olayına ilişkin yapılan tartışmalarda sıklıkla tam tersi dile getirilmesine karşın, aslında kömür üretimimiz artmıyor. Dolayısıyla, son yıllarda sayısı giderek artan faciaları kömürdeki üretim artışıyla açıklamak mümkün değil.

Öyleyse ne?

ÜRETİM ARTMIYOR AMA SEKTÖR DÖNÜŞÜYOR

Kömür üretimimizde artış yönünde bir değişiklik yok. Ama endüstride ciddi bir yapısal dönüşüm söz konusu.
Endüstrinin kamu ağırlıklı bir yapıdan özel sektör ağırlıklı yapıya dönüşmesine yönelik özelleştirme/serbestleştirme faaliyetleri son yıllarda büyük bir hız kazanmış durumda.
Bu süreçte, bir taraftan işletme hakkı devirleri diğer taraftan redevans ya da hizmet alımı yöntemleriyle kömür üretimi giderek daha fazla oranlarda özel firmalar tarafından yapılmakta.

Bu sürecin en sorunlu alanlarından birini oluşturan redevans uygulaması Zonguldak Kömür Havzası’nda 2004 yılından itibaren başlatıldı. Havza’da yapılan kömür üretiminin tamamı bir kamu işletmesi olan Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından yapılırken, 2011 yılında redevans yöntemiyle kamu adına özel sektöre yaptırılan üretimin payı yüzde kırklar düzeyine kadar yükseldi. Benzer bir durum, bir diğer kamu işletmesi olan Türkiye Kömür İşletmeleri için de söz konusu.

Kamu işletmelerinin üretim için yeni yatırım yapmasına ve yeni personel istihdamına izin verilmeyen bir ortamda, söz konusu kurumun kömür üretiminin yüzde otuzdan fazlası redevans ya da diğer yöntemlerle özel firmalara yaptırılmakta. Dolayısıyla, ülkemiz kömür endüstrisi bir geçiş sürecini yaşamakta.

GEÇİŞ SÜRECİ YÖNETİLEMİYOR

Ancak, geçiş süreci doğru yönetilememekte.
Kamu, kömür işletmeciliğinden vaz geçmekte, ancak kamunun yerine konulan firmalar ise kömür madenciliği gibi özel bir alanda başarılı olamamakta.
Bununla beraber, söz konusu başarısızlığın son derece belirgin ve anlaşılabilir nedenleri vardır.

Öncelikle, özelleştirme ya da redevans yöntemleriyle kömür sektörüne işletmeci olarak giren özel firmaların kurumsallaşma düzeyleri son derece zayıftır. Firmaların önemli bir kısmı, sermaye bakımından güçsüz, küçük aile kuruluşlarıdır. Kurumsal kültürlerinin ya hiç bulunmadığı ya da çok düşük düzeylerde olduğu bilinmektedir.

Ciddi ölçekte kömür üretimi gerçekleştirmeye kalkışan bu firmaların sermaye yapıları yetersizdir. Dolayısıyla; insan kaynağına, aramaya, araştırma-geliştirmeye, iş güvenliğine ve çevreye yatırımlar, bu firmalar tarafından son derece sınırlı ölçülerde yapılabilmektedir. Bu tür harcamalar, genellikle maliyet arttırıcı unsurlar olarak görülmektedir.

Çoğu firmanın; mühendislik kalitesi, etüt-proje deneyimi ve yetenekleri gelişmiş değildir. Teknolojiye ve mekanizasyona yatırım yapmamaları ve kar artışlarını verimlilikte değil, sadece emek yoğun sistemlerde aramaları önemli bir sorundur.

Bununla beraber, kömür endüstrisinde “kurumsal kültür”, diğer pek çok endüstriden farklı olarak son derece belirleyici bir unsur durumundadır. Kömür madenciliği; uzun birikim ve deneyime, güçlü finansal yapılara sahip büyük ölçekli kuruluşları gerektirmektedir.

Bu endüstrinin doğası; etkin, verimli ve güvenli madencilik faaliyetlerinin, uzun kurumsal geçmişe sahip kuruluşlar tarafından yapılabilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu gerçek, özellikle madencilik endüstrisi bakımından gelişmiş ülkelerde kolaylıkla izlenebilmektedir.

Kurumsal kültürün en fazla etkilediği alanlardan biri de iş sağlığı ve güvenliğine ilişkindir. Endüstrinin kaza istatistikleri incelendiğinde, köklü madencilik kuruluşlarında meydana gelen iş kazalarının endüstri ortalamalarının son derece altında seyrettiği görülmektedir.

Bununla beraber, küçük ölçekli kurumsallaşmamış işletmelerde ya da taşeron denilen ve asıl işletmeci adına geçici iş yapan firmalarda ise ölüm ya da yaralanma ile sonuçlanan kazaların her yıl giderek arttığı görülmektedir.

KAZALARDA SORUMLULUK KİMDE?

Maden kazalarına ilişkin sorumluluklar, kimlere ve hangi kurumlara ne ölçüde düşmektedir?
Alt işveren, üst işveren, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, eğitim kurumları, sendikalar, iş müfettişleri, teknik nezaretçiler, iş güvenliği uzmanları, mühendisler, işçiler…
Liste uzatılabilir.
Ama bir kurum var ki maden kazalarında en önemli sorumluluk ona düşmektedir: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Daha doğrusu, bu bakanlığa bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü.
Bunun aksi düşünülebilir mi?
Madencilik faaliyetlerinin her aşamasındaki sorumluluk, bu kuruluşa yasalarla verilmiştir.

MADEN İŞLERİ NE İŞ YAPAR?

Madencilik faaliyetlerini düzenleyen kanunun uygulanması ile görevlendirilmiş olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılan üç husus önemlidir:
a) Madenlerin ülke yararına ve çevre/kaynak koruma ilkelerinin gözetilerek değerlendirilmesini sağlamak,
b) Madencilik faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek,
c) Madencilik politikalarına ilişkin esasları belirlemek.
Özetle, maden kaynaklarının ülke menfaatlerine en uygun şekilde ve en yüksek iş güvenliği standartlarında üretilmesinden sorumlu kamu kuruluşu Maden İşleri Genel Müdürlüğü`dür.

MALİYE`NİN İŞİNİ DE ONLAR YAPIYOR

Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün, görev ve sorumluluklarını, toplumun ve yasaların kendisinden beklediği ölçülerde yerine getirip getirmediği ciddi olarak sorgulanmalıdır.

Bu kuruluşun, kurulduğundan bu yana, ülkemiz madencilik endüstrisi gibi son derece karmaşık ve dinamik bir alana cevap verebilecek ölçülerde yapılandırılamadığı, gerek yönetsel yapı gerekse çalışan kalitesi bakımından olması gereken düzeye getirilemediği, aslında bu endüstrinin içerisindekiler tarafından son derece iyi bilinmektedir.

Geçici görevli olanlar da dahil toplam personel sayısı 375 olan söz konusu kuruluşun örgütlenme yapısı, neredeyse sadece madenlere ruhsat vermek üzerine kuruludur. Bu nedenle dosyalar arasında boğulmuştur. Örneğin, sevk fişinin ya da devlet hakkının takibi gibi, aslında Maliye Bakanlığı tarafından yapılması gereken bürokratik işlemlerle uğraşmaktadır.

Dolayısıyla, mevcut yapının, madencilik endüstrisini bir bütün olarak kavrayabilmesi, politika üretme, planlama, karar alma ve denetleme gibi hususlarda etkili olabilmesi mümkün değildir.

23 BİN RUHSAT VERMİŞ AMA SADECE 375 PERSONELİ VAR

Madencilik endüstrisinde toplam ruhsat sayısının yirmi üç binin üzerinde ve sadece işletme izni olan ruhsat sayısının ise dokuz bin civarında olduğu, ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen hammadde üretim izni sayısının ise üç bine yakın olduğu dikkate alındığında, söz konusu kuruluşun mevcut personeli ile ciddi bir denetleme yapabilmesinin mümkün olamayacağı görülecektir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 yılı Faaliyet Raporu’nda; yıl boyunca her biri en az üç kişi olmak üzere 2.300 heyet oluşturulduğu ve bu heyetlerin yedi bine yakın sahayı denetledikleri ifadesi çarpıcıdır. Sadece bu rakamlar bile bu kuruluşun içinde bulunduğu sorunları görebilmek için yeterlidir.

Denetim için sürekli sahada dolaşan, ama yine de etkili bir denetime yetişemeyen bu kuruluşun; politika/strateji üretmeye, planlama yapmaya ya da endüstrinin sorunlarına çözüm aramaya zaman bulamayacağı ortadadır.

MADEN İŞLERİNDE ÇALIŞAN KALİTESİ

Bir diğer önemli husus da Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün çalışan kalitesidir.
Kendisine; madencilik endüstrisine ilişkin politika üretme, planlama, denetim gibi son derece önemli görev ve sorumlulukların yüklendiği bir kuruluşun bünyesinde çalışanların, bu sektörün en iyileri olması beklenmez mi? Madencilik endüstrisinin en iyi eğitilmiş, en birikimli ve donanımlı mühendislerinin, idarecilerinin, hukukçularının bu özellikli kuruluşta olması gerekmez mi?

Bunun böyle olmadığı, ülkemiz madencilik endüstrisi çalışanlarının bilgisi dahilindedir.

Öyleyse, bu kuruluştan, örneğin kömür havzalarındaki faciaları büyük ölçüde önleyecek olan havza planlamalarını yapabilmesi ya da cevherde kaynak kayıplarına yol açan plansız ve verimsiz işletmeciliğin önüne geçebilmesi beklenebilir mi? Tüm madenciler tarafından kendisine düzenli olarak sağlanmakta olan madencilik faaliyetlerine ilişkin bilgileri gelişmiş bir veri bankasında toplayarak, işletme projelerinde yararlanmak üzere endüstrinin erişimine sunabilmesi düşünülebilir mi?

Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün, bu yapısıyla; mühendislik, projecilik, işletmecilik, iş güvenliği ve benzeri konularda endüstriye yol göstericilik yapabilmesi, ya da kömür endüstrisindeki dönüşüm sürecini doğru yönetebilmesi mümkün olur mu?

MADEN İŞLERİ YENİDEN YAPILANMALI

Ülkemizin pek çok yerinde, Soma ya da Ermenek facialarının yaşandığı kömür ocaklarından dahi çok daha kötü koşullarda çok sayıda işletme çalışmaya devam etmekte ve her biri kendi facialarını beklemekte.

Bununla beraber, kömür endüstrisinde dönüşüm süreci de devam etmekte. Kömür sahalarının özel sektöre devri hızla sürmekte. Muhtemelen 2 yıl içerisinde ülkemiz kömür sektörü tamamen özel firmalar tarafından işletiliyor olacak. Dolayısıyla, gerekli önlemlerin hızla alınmaması durumunda, son yıllarda ardı ardına yaşadığımız facialara yenilerinin eklenmesi, hiç de şaşırtıcı olmayacak.

Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün, kendisinden beklenilen sorumlulukları yerine getirebilmesi amacıyla yeniden tasarımlanarak çağdaş bir yapıya kavuşturulması, faciaları önleme yolunda atılacak adımların en önemlilerinden biri olacaktır.

Ankara, Kasım 2014
Dr. Nejat Tamzok
e-Posta: nejattamzok [at] yahoo.com