Güneş treni kaçmadan

Dursun YILDIZ

Paris İklim Zirvesi’nden çıkan sonuçların, beklentileri tamamen karşılamaya yetmediği ancak Kyoto’dan daha ileri bir adım olduğu görülüyor.

Paris İklim Zirvesi, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda tüm dünyanın beraber harekete geçeceği bir anlaşma metni olarak da görülebilir.

Bu nedenle ülkelerin sera gazı salımını azaltma konusunda verdiği taahhütler, hukuki yaptırımı olmasa da düşük karbonlu kalkınma eğilimini ortaya çıkartması açısından önem taşıyor. Bu da fosil yakıtlar için sonun başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Bu eğilimin hızlı bir şekilde uygulanması ve sonuç alınması şansı da yok. Ancak artık %100 yenilenebilir enerji kullanımından teorik de olsa söz edilmeye başlandı. Fosil yakıtlardan uzaklaşılması ve düşük karbon ekonomisi kavramları daha çok kullanılmaya başlanacak.

Daha da önemlisi, yenilenebilir enerji kullanımı yönündeki bu paradigma değişiminin buna hazır ülkelerle bundan çok uzak olan ülkeler için farklı anlamlar taşıdığı ve ekonomileri için farklı sonuçlar yaratacağı açık.

Neo liberal ekonominin stratejistleri bu yeni paradigmadan çok zarar görmeden yeni pazarlar oluşturma yönündeki çalışmalarını tamamlamışlardır bile. Şimdi bu strateji dünya ticaretine ve sanayi üretimine “dünyamızı korumak için” yön vermek amacıyla yeni kurallar üretecek. Bunları birkaç sene içinde göreceğiz.

ABD’nin hangi eyaletinde 2050 yılında %100 yenilenebilir kaynakların hangi oranda kullanılacağına ilişkin projeksiyonlar bile hazır. Aslında tüm dünya ülkeleri için yapılmış böyle projeksiyonlar var. Bunlar kısmen spekülatif açıklamalar olsalar da yukarıda sözünü ettiğim yeni paradigmaya ısınma turları olarak ele alınabilir.

Enerji üretiminde gelecekte yeni(lenebilir) çok ileri teknolojilerin ortaya çıkma olasılığının yanı sıra, mevcut yenilenebilir enerji teknolojilerindeki ilerlemelerin de hızlanacağı bir döneme giriyoruz.

Düşük karbon ekonomisi için ekonomide radikal değişiklikler kısa dönemde olmayacak ama şimdi artık gelişmekte olan, az gelişmiş veya gelişme eğilimini yakalamış tüm ülkelerin ajandasında “Yenilenebilir Enerji” daha üst sıralarda ve daha görünür şekilde yer alacak.

Bunun bir diğer anlamı da her ülkede bu konuda hazırlık yapılması gereğidir. Tabii ki bu hazırlığı ülkeler kendi kalkınma gelişme planlarına ve gelecek projeksiyonlarına göre yapacak. Türkiye ise su ve enerji kaynakları üzerinde kendi iradesi ile hazırlayacağı gelecek planlarını ve inovasyon çalışmalarını hızlandırmak zorunda.

Bu planlar arasında en önemlisi güneşte hala yaklaşık %14 civarında olan ve %85’i geliştirilmeyi bekleyen üretim veriminin inovasyon trenini kaçırmama planı olmalı. Bu konuda hareket var ama hız yeterli değil. Ses var ama görüntü net değil. Örneğin daha dün Zorlu Enerji yerli ve en kaliteli güneş paneli üretimine hazır olduğunu söyledi.

Zorlu Enerji yetkilileri güneş paneli üretimi ile ilgili Ar-Ge yapmadıklarını ancak en son teknolojiyi Türkiye’ye getirerek, burada geliştirmeyi hedeflediklerini anlatıyor. “Buranın üretim üssü olmasını istiyoruz. Yeniden sıfırdan bir teknoloji keşfetmeye çalışmak vakit kaybettirebilir, sonuçta teknolojiyi getirdiğiniz zaman Türkiye’ye, o tamamen yerli oluyor. Bir televizyon gibi değil. Alıp geliştirelim istiyoruz, artık trene binmek lazım” diyorlar.

Akılcı bir teşvik mekanizması, bütüncül vizyoner bakış ve birbirini tamamlayan adımlar ile güneşte inovasyon trenine atlamalıyız artık. Kaliteyi hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu sektör çok dinamik ve hızla gelişecek. Kararlar çok dikkatli alınmalı ve bu tren asla kaçırılmamalı.

Yeni yılda güneşli, sağlıklı ve mutlu günler dilerim. 

...