MEHMET KARA
Türkiye son yıllardaki yeni elektrik santrallerinin tamamına yakını yenilenebilir kaynaklara dayalı yatırımlardan oluşuyor. Enerji yönetimi, şebeke sağlığı ve güvenliği açısından daha fazla yenilenebilir kaynağı devreye sokabilmenin yolunun depolama sistemlerinin de sisteme entegre edilmesi yaklaşımını benimsedi.
Bu yaklaşım doğrultusunda, üretim tesisi kurmak isteyenleri aynı zamanda depolama yatırımı da yapmaya yönlendiren “ikisi bir arada” denilebilecek bir yatırım modeli ortaya çıktı. Bunlara, depolamalı elektrik üretim tesisleri diyoruz.
Güneş ve rüzgâra dayalı depolamalı santral kurmak isteyenlere, bundan yaklaşık üç yıl önce 33 bin MW’a yakın bağlantı kapasitesi sağlanmıştı. Peki 33 bin MW’lik depolamalı elektrik santralini kurmak kolay mı? Ne kadarı kurulur, ne zaman kurulur?
Metgün Enerji Genel Müdürü Uğur Işık, Enerji Günlüğü Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kara’nın bu ve benzeri konulardaki sorularını cevapladı.
Dünyada ve Türkiye’de yenilenebilir enerji dönüşümüne dair değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Dünyada yenilenebilir enerji dönüşümü küresel ısınmanın önüne geçebilmek ve daha sürdürülebilir bir gelecek adına başladı. Yenilenebilir enerji santralleri kuralım saikiyle hareket ederken Rusya ve Ukrayna savaşı ile beraber işler değişti. Tüm yeni teknolojiler gibi yenilenebilir enerji yatırımları da teşviklerle başladı.
Neden teşviklere ihtiyaç vardı?
Çünkü hem rüzgârın hem güneşin ilk başta yatırım maliyetleri karşılığında üretmiş oldukları enerji üretimi azdı. Dolayısıyla devletlerin bunu teşvik etmesi gerekiyordu. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarını destekeleme mekanizması (YEKDEM), yurt dışında feed in tariff mekanizmaları kapsamında, üretilen enerjinin 10 yıl, 15 yıl, 20 yıllık satın alma garantileri ile bu santraller devreye girmeye başladı. Süreç içerisinde teknoloji geliştikçe, yatırımlar arttıkça, teknoloji yaygınlaştıkça birim enerji üretim maliyetleri düştü. Bunlar düştükçe de ülkeler yavaş yavaş buradaki teşvikleri azaltmaya başladılar.
Nasıl bir azaltma?
İngiltere’de 2015-216 yılları arasında bu teşviklerin kaldırılması söz konusu oldu. Çin’de yine benzer şekilde üç yıl öncesinde bu teşviklerin azaltılması ya da kaldırılması konusu gerçekleşti. Türkiye’de de 2017’de bir denememiz oldu. Enerji Bakanlığı, 2017’deki ihalelerde herhangi bir teşvik olmadan yüzde 100 serbest piyasa elektrik fiyatı ile biz bu santrallere kapasite tahsis edebilir miyiz dedi ve ihaleler düzenlendi. Karşımıza eksi fiyatlı ihaleler olarak adlandırdığımız proje stokları oluştu.
Yapılabiliyor muymuş teşviksiz?
Bu projelerden bazıları finanse edilebildi, bazıları geliştirmedeki süreçlerden dolayı sıkıntılar yaşadı, bazıları da finansman bulmakta zorlandığından dolayı bu projeleri iade ettiler.
Bu projelerden bir tanesi de şu anda Metgün Enerji’nin yatırımına devam etmiş olduğu yıl sonunda da işletmeyi almayı planladığımız Kırklareli’ndekila Elmacık rüzgâr enerji santrali projesi idi.
Türkiye’deki yenilenebilir enerji yatırımları başka ülkelere göre nerede duruyor?
Aslına bakarsanız Türkiye dünya ile paralel şekilde bu yenilenebilir enerji santrallerinin gelişimini başlattı. Biz güneş enerjisi yatırımlarında bir tık geriden geliyoruz. Ama güneş panel maliyetlerinin düşüşü, enerji veriminin artışı gibi durumları düşündüğümüzde bunlar ülkemize fayda sağlayan gecikmeler oldu. Aynı şekilde rüzgârda bugün 13.000 MW’ın üstünde kapasitemiz var. Bu güç önemli bir enerji üretim verisine sahip.
Yenilenebilir kaynakların önemi sadece iklimden mi geliyor?
Ülkemizin enerji ihtiyacını düşündüğümüzde, yenilenebilir enerjiyle büyümemiz şart. Neden? Bizim ülke olarak doğalgaz veya petrol gibi karbon temelli yakıtlarla ilgili bir kısıtımız var. Bu kısıttan dolayı mecburen ithal ediyoruz. Bu ithalatın önüne geçebilmek adına yenilenebilir, rüzgâr, güneş ve HES aslına bakarsanız Türkiye için en doğru kaynaklar.
Peki maliyet meselesi ne durumda?
Dünyada tüm yenilenebilir enerji sistemleri teşvikle başladı. Ama elektrik üretmenin maliyetleri düştüğü için yenilenebilir kaynaklar, karbon kaynaklı yakıtlara göre daha avantajlı bir noktaya geldi. Bugün itibariyle yenilenebilir enerji santralleri en düşük enerji üretim maliyetine sahip santraller. Hem kendi doğalgaz kaynağımız olmadığından, rüzgârımız, güneşimiz ve hidrolik gücümüzün de yeterli olmasından dolayı Enerji Bakanlığı’nın yenilenebilir odaklı politikaları doğru ve de devam etmesi gerekiyor.
Proje stoku ne durumda? Bunlar nasıl bir takvimle realize olur?
2022 Kasım ayı itibariyle Türkiye’de depolamalı kapasiteler adı altında kapasite tahsisleri yapılmaya başlandı. EPDK’ya ilk başvuranlar kapasiteyi aldı. Tahsis edilen kapasite rüzgârda 18.000 MW, güneşte 15.000 MW, toplamda 33.000 MW. Şu anda depolamalı rüzgâr ve güneş santrali geliştirmesi devam ediyor. Bazı projeler lisanslarını aldılar, inşaat ve yatırım aşamalarına geldiler. Ama birçok proje hala ölçüm, ÇED ve imar aşamalarında devam ediyorlar. İşletmedeki yaklaşık 25.000 MW’lik güneş, 13.000 MW’ın üstündeki rüzgâr santralleri ile kıyasladığımızda 33.000 MW’lik depolamalı kapasite, çok ciddi bir proje stoku demek. Belki süper izinle beraber hayata geçirme süresini kısaltabiliriz.
Türkiye’nin bu büyüklükte bir depolamalı kapasiteye ihtiyacı var mı?
Elektrik üretimi açısından Eevet var ama 33.000 MWh’lık depolamalı kapasiteye ihtiyacı var mı, soru işareti. Burada TEİAŞ’ın ihtiyaçları var. Bir de ticari olaraktan depolamalı sistemleri kullanarak kâr etmek isteyen şirketler var. Öncelikle biz TEİAŞ’ın ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyuz? Bu sistemde belli bir noktada evet ama doğru yerlerde de karşılayabiliyor muyuz? Belki Batı’da, Trakya’da depolamalı sistemlere daha çok ihtiyacımız var ama Doğu’da bizim gidip de 3 GWh’lık depolama ünitesi kurmaya ihtiyacımız var mı? Veya şöyle soralım, Türkiye’nin 33 GWh’lık depolamalı kapasiteye ihtiyacı var mı? Rüzgâr veya güneş santraline ihtiyacı var, üretim kapasitesine ihtiyacı var ama depolama ünitesine ihtiyacı var mı yok mu? Biz bunu makûl bir şekilde değerlendirebilecek miyiz değerlendiremeyecek miyiz, buna bakmak gerekiyor.
Sizce?
Gün itibariyle ticari olarak bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü 33.000 MWh’lık birz kapasiteyi devreye aldığımızda yapabileceğimiz ticari faaliyetler otomatikman kısıtlanmış olacak. Çünkü belli bir pazar var bu pazarda oluşacak kârı ve da ticari faydayı da 33.000 MWh’a böldüğünüzde 33.000 MW’ın veya 33.000 MWh’lik depolamalı kapasitenin geri dönüş süreleri çok uzun oluyor.
Ülke ihtiyacından yola çıkıyoruz ama iş realize etmeye kalkınca hemen ticari bariyerler çıkıyor karşımıza…
Tabii ki. Peki buradan, nereye doğru gideriz derseniz, şuraya doğru gitmemiz gerekir. Bir kere, ticari olmayan veya şirketlerin kâr elde edemeyeceği yatırımlar maalesef yapılamayacak.
Ama şirket var, şirket var, A şirketi için çok fizibıl gözükmeyen bir proje B ve C firması için pekala fizibıl gözükebilir… Burada daha tartışmasız bir kriter gerekmiyor mu?
Şimdi pazara çıkmadan pazarın ihtiyaçlarını göremezsiniz. 33.000 MW’lık kapasitede TEİAŞ’ın şu an 33.000 MWh’lik bir depolama tesisine ihtiyacı yok. Ki bunu kendisi de söylüyor. TEİAŞ’ın ihtiyacı yoksa ben bu işten ticari olarak kar edebiliyor muyum, buna bakmak gerekiyor. Sadece depolamalı olaraktan kar etmek çok çok zor. Dolayısıyla benim rüzgâr ve güneşten ürettiğim elektrik karşılığında bir kâr elde edebiliyor olmam lazım ki, depolamanın ekstradan maliyetini karşılayabileyim.
Peki durum böyle ise EPDK bu kadar kapasiteyi ne için verdi?
2021 ve 2022 yıllarında bu konuları EPDK yetkilileri ile de paylaştık. Bir anda 33.000 MW’lık bir kapasite verilmeyip her yıl 3 GW, 5 GW kapasite verilse kaynakların kullanımı noktasında daha doğru ilerlemiş oluruz. Örnek veriyorum 3 GW’lık projeyi geliştirmesi de orman izin süreçleri de imar süreçleri de ilgili kurumlarda yoğunluk yaratmayacak bir şekilde daha rahat yönetilebilir. Artı, ilk pakette göreceğimiz pozitif noktalara diğer paketlerde devam edip, negatif konuları ise sonlandırabileceğimiz bir fırsat da yakalayabiliriz. Yani geri bildirimler alarak daha sağlıklı ilerlemekten bahsediyoruz. Evet yani 33.000 MW tek seferde vermektense 3 GW’lık 5 GW’lık paketler halinde verebilmek ülkedeki proje geliştirme süreçleri ve yatırım süreçleri açısından daha doğru olurdu. Yani bu kapasitenin tek seferde verilmesi işleri zorluyor. Eğer parça parça verilseydi şu anda bu zorlamaların önüne geçerdik bu birincisi. İkincisi bizim rüzgâr ve güneşe ihtiyacımız var, ülkemiz büyüyor, büyüdükçe enerji tüketimimiz ve talebimiz artıyor, bu talebi karşılayacak da yenilenebilir enerji santrallerinden gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla rüzgâr ve güneş tabii ki yapalım ama bölerek yapalım. Depolamalı yapalım mı, depolamalı da ihtiyacımız var ama 33.000 MWh mı, soru işareti.
Elektrik talep artışı beklentiniz nedir?
Türkiye’deki enerji talebinin büyük bir kısmı sanayideki tüketimlerden geliyor. Dolayısıyla sanayimiz çalışırsa, daha fazla fabrika kurulursa, nüfus artıp, nüfusla beraber enerji talebimiz artarsa, bu enerji talebini karşılamak için bizim rüzgâr ve güneşe yönelmemiz gerekiyor, bu bu çok net. Hidrolikle ilgili kapasite artık doygunluk noktasına geldi, sınırlarına ulaştı gibi gözüküyor. Ama rüzgâr ve güneşte hala çok ciddi bir kapasitemiz var. Bu kapasiteyi devreye alabiliriz. Ülke sanayisini büyütebilirse, yapay zekâ destekli veri merkezlerini Türkiye’ye çekebilirse, bizim enerji talebimiz daha da fazla artar. Ama her şekilde bu enerji talebinin yenilenebilir enerjiden karşılanması gerekiyor.
Metgün Enerji’de durum nedir?
Metgün Enerji, 2018 yılında kuruluyor. Artvin’deki Dağlar Enerji’nin Kalecik HES Projesini satın alarak enerji sektörüne giriyoruz. Bugün itibariyle elimizde 293,5 MW’lık bir portöyümüz var. Bunun içerisinde rüzgâr enerji santrallerimiz de var, lisanslı ve lisanssız güneş enerji santrallerimiz de var. Ve tabii hidroelektrik enerji santralimiz de bulunuyor. Ayrıca Afyon Başmakçı’da 8 MW kurulu gücünde bir biyokütle tesisimiz de var. Biyokütle tesisinin çıktısını zenginleştirerekten organomineral gübre ürettiğimiz bir fabrikamız da faaliyet gösteriyor, toplamda 60.000 ton kapasiteli. Dolayısıyla 2025 yılı itibariyle hem elektrik üretimi, hem de gübre üretimi yapan bir şirket konumundayız. Halihazırda Kırklareli’ndeki Elmacık RES projemizin inşaatı devam ediyor, kısmetse yıl sonunda bu projenin devreye alınmasını arzuluyoruz.
Yeni projeler?
Metgün Enerji bugünkü 300 MW’a yakın kapasitesi ile sınırlı kalmak istemiyor. Biz elektrik üretim gücümüzü kapasitemizi 2030 itibariyle 1000 MW’a çıkarmak istiyoruz. Bunu yaparken doğru projelerle ilerlemek istiyoruz. Hedefimiz tüm yenilenebilir kaynaklar. DOaha çok rüzgâr odaklı da bir gelişim amaçlıyoruz. Ama bu tabii ki, satın alacağımız proje stokuna veya satın alacağımız işletmedeki tesislere ve halihazırda yapmış olduğumuz geliştirmelere bağlı olarak değişecek.
Elinizdeki proje stoku nedir? Elmacık HES dışında inşaatı devam eden tesis var mı?
Afyon’daki biyokütle tesisimizin yanında hibrit kapasitede ve 51h’ta devam eden güneş kurulumlarımız var. Onun haricinde halihazırda bir proje stoğumuz yok ama proje satın almalarla ilerleyip bu 300 MW’lık kapasiteyi 1000 MW’a çıkarmak istiyoruz. Burada ana hedefimiz yurtiçi. Türkiye’de büyümek istiyoruz ama burada yeterince doğru karlılık oranına sahip projeler bulamazsak da yurt dışında büyüme, planlarımız içerisinde.
Yurtdışı hedefi de 1000’lik hedef kapsamında mı?
Olası yurtdışı projeleri de 2030 1000 MW hedefimizin kapsamında. Doğru projeler olursa bu bu hedef 1200-1500 arasında olabilir. Doğru projeleri bulamazsak da erişebildiğimiz kadar, 1000 MW’a ulaşmak istiyoruz.
Şu anda satın alma için temas halinde olduğunuz muhataplarınız var mı?
Hem işletmede, hem geliştirmede olan projelerle görüşmelerimiz devam ediyor. Rüzgâr odaklı ilerliyoruz şu anda. İlk haberi ne zaman alırız, kısmet diyelim. Görüşmelerin ne zaman biteceği konusunda açıkçası bir öngörüm yok ama yıl sonuna kadar proje stoğumuza yeni projeler eklemek istiyoruz.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü