Kömürün geleceği (II): Nihâyet sonu geldi mi?

Dr. Nejat TAMZOK

Son yıllarda giderek daha sık duyduğumuz “enerji dönüşümü” kavramı, günümüzde başta güneş ve rüzgâr olmak üzere yenilenebilir kaynakların fosil yakıtların yerini alacağı bir değişim sürecini ifade ediyor. Ve fosil yakıtlar içinde kömür en zayıf halka olarak görülüyor. Dolayısıyla, küresel kömür tüketiminde belirleyici olan coğrafyaların söz konusu süreçteki konumları, bu yakıtın daha ne kadar bizimle kalmaya devam edeceğini anlayabilmek bakımından önemli.

ABD’DE KÖMÜRÜ GAZ GERİLETTİ

Bu çerçevede ilk dikkat çeken, ABD ve Avrupa’nın kömür tüketimlerindeki belirgin düşüşler. Ancak, bu gelişmenin nedeni -en azından başlangıçta- yenilenebilir kaynaklar değil. Örneğin ABD’de son dönemde kömürü ikâme eden yakıt, üretim maliyetleri büyük oranda düşen gaz oldu. Özellikle elektrik üretiminde hızla kömürün yerini alan gaz, kömür talebini diğer pek çok faktörden daha keskin bir şekilde geriletmiş durumda.

BİDEN GİDERSE POLİTİKA DEĞİŞEBİLİR

Kömürdeki gerileme sürecinin özellikle yeni Joe Biden yönetimiyle birlikte daha da hızlanması, kömür tüketiminin gazın dışında yenilenebilir kaynaklar tarafından da artan oranlarda baskılanması muhtemel. Bununla birlikte, fosil yakıtlar konusunda ABD’de bir kafa karışıklığı olduğunu ve yeni bir yönetim değişikliğinde “enerji dönüşümü” haritasının yeniden gözden geçirilebileceğini ihtimal dışı görmüyorum.

KAYA GAZI AVRUPA’YI DA ETKİLEDİ

Diğer taraftan, kaya gazındaki gelişmelerin etkileri ABD ile sınırlı kalmadı, -LNG ticaretindeki artışla birlikte- Avrupa’daki kömür tüketiminin gerilemesinde de önemli bir rol oynadı. Bir yandan bu eski kıtada kömür rezervlerinin yıllar içinde giderek tükenmiş olması, diğer yandan fosil kaynağa olan ithalat bağımlılığının azaltılmak istenmesi, Avrupa içerisinde enerji dönüşümüne ilişkin süreçlerin giderek daha fazla teşvik edilmesine yol açtı.

KÖMÜRDEN ÇIKIŞ FURYASI

Bu kapsamda en etkili unsurlardan biri de “kömürden çıkış” kampanyaları oldu. Belçika, Avusturya ve İsveç kömürü neredeyse tamamen bıraktı. Fransa, Slovakya, Portekiz, Birleşik Krallık, İrlanda ve İtalya 2025 yılına kadar, Yunanistan, Hollanda, Finlandiya, Macaristan ve Danimarka 2030 yılına kadar kömürden tamamen çıkmayı planlamış durumda. Avrupa’nın kömür şampiyonlarından Almanya kömürlü santralleri 2038 yılına kadar devre dışı bırakacağını duyururken, Polonya 2049 yılını çıkış tarihi olarak planladığını açıkladı.

TÜRKİYE KÖMÜRDE FARKLI BİR SÜREÇ İŞLETİYOR

Ülkemizde ise henüz herhangi bir kömürden çıkış planı gündemde yok. Aksine Türkiye’de kömür üretimlerinin daha da arttırılması hedefleniyor. (konuya ilişkin bir analizi, bu serideki son makalede yer alacak). Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda Avrupa içerisinde Almanya, Polonya, Türkiye ve Çek Cumhuriyeti dışında önemli miktarlarda kömür tüketimi olan bir ülkenin kalmayacağı öngörülebilir.

ÇİN VE HİNDİSTAN FAKTÖRÜ ETKİLİ

Öte yandan, küresel kömür tüketiminin geleceğini büyük ölçüde -başta Çin ve Hindistan olmak üzere- Asya’daki gelişmeler belirleyecek. Son yıllarda, büyüme modelini düşük enerji yoğunluklu ekonomik faaliyetler üzerine kurgulayan Çin’de bu yeni modelin en belirgin sonuçlarından biri enerji tüketimindeki yavaşlama oldu. Tüketimin arkasındaki itici güç olan elektrik üretimindeki artış hızı ise giderek azalıyor. Önümüzdeki dönemlerde bu ülkenin “enerji dönüşümü” sürecini ne ölçüde benimseyeceği ve fosil kaynaklardan daha düşük karbonlu olanlara geçişi hangi hızda gerçekleştirebileceği hususları kömürün geleceği bakımından en önemli faktörler olacak.

ÇİN, DÖNÜŞÜMDEN KÂRLI ÇIKAR

Gerek güneş gerekse rüzgâr bakımından zengin bir coğrafyada bulunan, dünyadaki yenilenebilir enerji patentlerinin yaklaşık yüzde 30’unu elinde bulunduran, üstelik dönüşüm için en kritik mineral kaynaklarının da önemli bir kısmına sahip olan Çin’in enerji dönüşümü sürecinden en fazla yarar sağlayabilecek ülkelerin başında geleceği açıktır. Çin'in dönüşüm teknolojilerinin üretimi ve dağıtımında açık ara lider ülke olması da onu sürecin en avantajlı konumuna yerleştiriyor. Belki de bu konumunun verdiği güvenle, devlet başkanları Jinping tarafından geçtiğimiz Eylül ayında 2060 yılına kadar “karbon nötr” olma sözü verilebildi.

ÇİN’İN KÖMÜR HEDEFİNE 5 YIL ÖTELEME

Ancak, bir yandan bu ülkedeki ekonomik faaliyetlerin ağırlıklı olarak kömüre dayalı sistemlerden oluşması diğer yandan kömür endüstrisinde istihdam edilenlerin sayısal büyüklüğü dikkate alındığında, dünyada ekonomisi en fazla kömüre bağımlı olan Çin’in bu yakıttan yakın zamanda vazgeçebilmesi çok da kolay değil. Nitekim Jinping’in geçtiğimiz haftalarda ABD tarafından düzenlenen İklim Zirvesi’nde kömür tüketimlerini önümüzdeki beş yıllık plan döneminde değil, bir sonrakinde -ve ancak aşamalı olarak- azaltabileceklerini söylemesi dönüşüm bekleyenleri ters köşeye yatırdı.

ASYA PASİFİK, ELEKTRİK İÇİN KÖMÜRE MUHTAÇ

Asya-Pasifik’te yüksek büyüme hızlarını sürdürebilmek ve bu amaçla ihtiyaç duydukları altyapıları inşa edebilmek için kömür kullanımlarını arttırmakta olan çok sayıda ülke bulunuyor. Kişi başına elektrik tüketimleri halen düşük olan bu ülkelerdeki elektrifikasyon ihtiyacı önümüzdeki yıllarda kömüre olan talebin en önemli kaynaklarından biri olmaya devam edecek. Dahası, ABD ya da Avrupa’yla kıyaslandığında zaten çok daha genç kömürlü santral portföylerine sahip olan bu coğrafyanın tamamında son 10 yılda işletmeye alınan elektrik santrallerinin yüzde 40’ı kömüre dayalı ve bunlar aynı dönemde dünyada işletmeye alınan kurulu gücün yüzde 26’sını oluşturuyor. Bu rakamlarla, dünya kömür tüketiminin yakın zamanlarda hızla gerileyeceğini öngörebilmek oldukça zor.

KÖMÜRDE KAÇINILMAZ SON

Bununla birlikte, kömürün sonu elbette gelecektir, buna hiç şüphe yok, ama ne zaman? Zamanlama konusunda hâlâ bir bir belirsizlik olduğunu söylememiz gerekiyor. Çok hızlı bir değişim çağında yaşıyoruz ve teknolojik yeniliklerin enerji dönüşümünü ne hızda ve hangi yönde geliştireceğini henüz tam olarak kestiremiyoruz.

Paris Anlaşması’nın hedeflerini dikkate alan pek çok senaryoda, fosil yakıt talebinin kısa vadede zirve yapması, sonrasında hızla gerileyerek yerini yenilenebilir enerjilere bırakması bekleniyor. Bununla beraber, söz konusu anlaşma temel alınarak yapılan tahminlerde dahi yenilenebilir kaynakların fosil yakıtları geçtiği tarih günümüzden ancak 30-40 sene sonrasını, yani 2050-2060 yıllarını işaret ediyor. Ancak, mevcut politikaları dikkate alarak yapılan daha gerçekçi analizlerde bu tarihler çok daha ileri yıllara kayıyor.

Unutulmamalı ki yenilenebilir kaynakların günümüzdeki payları birincil enerjide sadece yüzde 2 ve elektrik üretiminde yüzde 10 düzeyindeyken aynı oranlar kömür için, sırasıyla, yüzde 27 ve yüzde 38 seviyesinde. Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan tahmin çalışmalarında kömürün küresel enerji tüketimi içindeki payının en az 20-25 yıl süresince daha bugünkü seviyelerin altına düşmeyeceği, en iyimser senaryolarda bile yüzde 10’un üzerinde seyredeceği öngörülüyor.

HAYATINI KÖMÜRDEN KAZANAN NÜFUS

Kömürün geleceğine ilişkin yapılan analizlerde, sadece küresel ısınma ve iklim değişikliği olgularının merkeze alınarak öngörülerde bulunulması eksik bir yaklaşım olur. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülke için kömürden vazgeçmenin aynı zamanda enerji güvenliğinden ve giderek milli güvenlikten vazgeçmekle eşdeğer sayıldığı, kömürün hâlâ yoksulluktan kurtuluş ya da toplumsal refah anlamına geldiği unutulmamalı. Diğer taraftan, başta Çin, Hindistan ve Rusya olmak üzere dünyada çok sayıda ülkede milyonlarca insan geçimlerini kömür üretimi, iletimi ya da dağıtımından sağlıyor. Bu nedenle, bu ülkeler için kömürden çıkış süreçleri, aynı zamanda ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşılaşmak demek...

Şüphesiz, çevre, sağlık ya da iş güvenliğine ilişkin dışsal maliyetleri de dikkate alındığında kömür son derece pahalı bir yakıt. Ancak, söz konusu maliyetlerin gelişen/gelişmekte olan pek çok ülke tarafından göz ardı edilebildiği, üstelik büyük ölçekli teşviklerin de verilebildiği enerji piyasalarında kömür hâlâ en ucuz enerji kaynakları arasında yer alıyor.

PARİS ANLAŞMASI KÖMÜRÜ DURDURMAYA YETMEZ

Bugün, yirmi yıl öncesine göre dünyada yüzde 65 daha fazla kömür tüketiliyor. Kömürden üretilen elektrik ise 20 yıl öncesinin yüzde 70 üzerinde. Dünyada elektriğe erişimi olmayan hâlâ milyonlarca insan bulunuyor. Bu nüfusun önemli bir bölümü için kısa sürede ve doğrudan yenilenebilir enerjilere geçebilmek çok da mümkün değil. Dolayısıyla, kömürün kaderini Paris Anlaşması değil, ulus devletlerin kendi çıkarlarını gözeterek tanımlayacakları enerji politikalarındaki tercih ve stratejiler belirleyecek. Son olarak, teknoloji ve inovasyonun da kömürün geleceği üzerine etkili olacağını ve bu alandaki gelişmelerin her an oyunu değiştirebileceğini akıldan çıkarmamak gerekir ki bu da bir sonraki bölümün konusu olsun...