Kömürün karası, doğal gazın mavisi vs. 

Mehmet KARA

Bugün 25 Haziran 2025. Enerji Günlüğü verimli günler diler! 

Neden verimli? Bunun cevabına sonra gelelim. 

Değerli okuyucu, bu satırlar, şu an bulunduğum coğrafyada, günün ilk ışıkları yeryüzüne düşmeye henüz başlamışken yazılıyor. 

Kuzey yarı kürede ve tabii Türkiye’de güneşin yüzünü en çok gösterdiği mevsimdeyiz. Yılın en uzun gününü de içeren Haziran ayının 24 günü geride kalmış durumda. 

01-24 Haziran arasında, gün gün elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımına baktım. Ayın geride kalan günlerinden yedisinde, ülkede tüketilen elektriğin yüzde 50’den fazlası fosil yakıtlardan, yani kömür ve doğalgazdan elde edilmiş. Bu 24 günün tam 18’inde, tüketilen elektriğin yüzde 40’tan fazlası kömür ve gazdan elde edilmiş. Ve bu 24 günün 24’ünde de tüketilen elektriğin en az üçte biri kömür ve doğalgaz yakan tesislerde üretilmiş. 

Elektrik üretiminde kömür ve gazın payı
(1-24 Haziran 2025)  

Tarih Pay (%)

01 Haziran 42.1

02 Haziran 48.6

03 Haziran 49.0

04 Haziran 46.1

05 Haziran 39.6

06 Haziran 36.5

07 Haziran 33.6

08 Haziran 37.8

09 Haziran 40.3

10 Haziran 35.4

11 Haziran 47.8

12 Haziran 51.7

13 Haziran 49.9

14 Haziran 44.7

15 Haziran 44.9

16 Haziran 58.0

17 Haziran 52.8

18 Haziran 51.8

19 Haziran 54.5

20 Haziran 55.1

21 Haziran 45.5

22 Haziran 38.4

23 Haziran 49.8

24 Haziran 57.4

25 Haziran 72.3*

(*)Saat 06:50 itibariyle.

Bu sayıların ortalamasını almaya gerek duymuyorum çünkü söylemek istediklerimiz için bu kadarı yeterli. Ayrıca ortalama işine girersek, gece gündüz, akşam sabah, hafta içi hafta sonu, bayram-seyran farklarını da dikkate almak gerekecek. 

Tamam, madem istemeden de olsa girdik konuya, yeri gelmişken söyleyelim, günlük elektrik tüketiminin yüzde 70’ine yakınının kömür ve doğalgaz dışı kaynaklardan elde edildiği günler, bayram tatiline denk geliyor. 

Elektrik tüketimi çok düşmüşken, yani fabrikalar durmuş, lojistik sektörü yavaşlamış, ticarethaneler kapanmış, ofislerin kapısı kilitlenip tatil yollarına düşülmüşken üretilen elektriğin çoğunun, şebekeye giriş önceliği bulunan güneş, rüzgar ve hidroelektrik santrallerden gelmesinden daha doğal ne olabilir? Kaldı ki, rüzgar ve güneş santrallerinde üretilen elektriğin tüketime sunulabilmesi de yine rüzgar kesikken, güneş ışımazken şebekeyi ayakta tutan çoğunlukla kömür, gaz ve kısmen barajlı (tabii yeterli su varsa) hidroelektrik santralleridir. Yani aralarından bazıları kimi zaman dilimlerinde üretim yapmasa da, tüketiciye kesintisiz elektrik tedarikini garanti eden tesislerden söz ediyoruz.   Bu satırları yazarken, günün geride kalan saat dilimlerinde tüketilen elektriğin yüzde 72.3’ünün kömür ve doğal gazdan elde edildiğini görebiliyorum. Tek başına bu bile, kesintisiz elektrik üretimi yapabilen baz yük santrallerin önemini ve kaynak çeşitliliğinin anlamını ortaya koymaya yeter de artar bile. 

Tüm bunları neden yazıyorum? Ben de dahil, bu ülkeyi seven, doğasına sahip çıkma kaygısı bulunan herkes, yeryüzünün daha yaşanır kılınması için sürdürülebilir bir yaşamın gerekleri arasında, yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji tüketiminin önemini biliyor. Ancak isteklerle gerçekler arasında da bir denge olması şart. Biz istemesek de söz konusu denge kendisini dayatır zaten. 

KİLERİNİZDE NE VARSA O 

İşte az önce anlattığım, elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımı meselesi de böyle bir şey. İnsanlık, yenilenebilir kaynaklara dayalı elektrik üretimini ne kadar yükseltmeye çalışırsa çalışsın, kaynak sepetinde bir çeşitliliğe ihtiyacı var. 

Günlük yaşamımızdan örnek verelim. Evinizde hangi yemeği tercih edersiniz? Vardır elbette her birinizin sevdiği yiyecekler. Her gün en sevdiğiniz yemeği yiyemezsiniz. Bir kere bu, insanın tabiatına aykırıdır, çünkü dengeli beslenmemiş olursunuz. Ayrıca, diyelim ki dengeli beslenmeyi bir yana bırakıp tabiatınızı da zorlayarak her gün en sevdiğiniz yiyeceği yemeye kalkıştınız. Bunu yapabilmenizin koşulu, kilerdeki, buzdolabındaki malzeme stoğunuzun buna izin vermesidir. 

İşte ülkeler de enerji konusunda böyledir. Ellerinde ne varsa o... 

“Güneş bize yeter” güzel bir slogan ama o iş pek öyle değil. Ona bakarsanız doğada her şey doğal haliyle var. Taşın, toprağın içinde insanın ihtiyacı olan her türlü mineral bulunur. Taş toprak mı yiyoruz? İhtiyacımız olan vitamin, mineral ne varsa onu içeren meyveyi, sebzeyi, tahılı, eti, sütü ve süt ürünlerini tüketiyoruz. Güneş ve rüzgarın enerjisini kullanılabilir hale dönüştürmenin de bir maliyeti bir sınırı var. 

Elektrik temel insan hakkı ki bu daha çok konutlarda tüketilen kısım için söyleniyor. O yüzden de ödeme gücü yetmeyen tüketiciye de konutunda tükettiği elektrik için sübvansiyon desteği sağlanıyor. Bu destek, ya düşük fiyat tarifesi uygulanarak ya da hiç ödeme gücü yoksa, ilçelerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları eliyle veya hapisteki Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığa seçildiği 2019 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde uygulamaya koyduğu askıda fatura çözümü yoluyla sağlanabiliyor. 

Ancak ülkede tüketilen tüm enerji, insan hakkı dediğimiz elektrikten ibaret değil. Elektriğin konutlarda tüketilen kısmı, toplam tüketimin yüzde 30’unu geçmez. Kalan yüzde 70 mal ve hizmet üretimi için harcanır. 

Her neyse laf çok uzadı, konuyu bağlayalım isterseniz. Sonuç itibariyle Türkiye, elektrik ihtiyacını elindeki mevcut kaynaklar ile makul fiyatlarla tedarik edebileceği dış kaynaklardan sağlamak durumunda. Yerli ve ithal kömür, yerli ve ithal doğalgaz da bunlar arasında yer alıyor. 

Evet, enerji ve ekonomi yönetimi de yerli ve yenilenebilir kaynaklara, yani güneş ve rüzgara giderek daha fazla ağırlık veriyor ve vermeye devam etmeli. Ancak bu konuda çeşitli kısıtlar var. Birincisi zaman kısıtı ki sözünü ettiğimiz kaynakların tümünü bugünden yarına kullanıma sokamazsınız, o iş vakit alır. İkincisi son 50 yılda milyarlarca dolar harcamayla kurulmuş elektrik üretim filosu tıkır tıkır çalışır vaziyette iken bugünkü ihtiyacın çok üzerinde üretim kapasitesine girişmek hiç de ekonomik sayılmaz. 

Kesintisiz elektrik üretimi yapan, şebekeyi ayakta tutan baz yük dediğimiz kömür ve doğalgaz santrallerinin yerini, elektrik saklama (dev bataryalar) teknolojilerini kullanarak yüzde 100 doldurmanın pek de kolay olmadığı İspanya’daki elektrik kesintileri sırasında sıkça duyduğumuz görüşler arasındaydı. 

Yani İsrail-İran füze/drone savaşı sırasında Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ihtimalinin petrol ve doğalgazdan başlayarak enerji fiyatları üzerindeki etkisini de düşünürseniz, dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de azımsanamayacak bir süre daha petrolün ve kömürün karasına, doğalgazın mavisine rıza göstermesi kaçınılmaz görünüyor. 

Yazının başında sorduğumuz “Neden verimli?” sorusuna cevap başka bir zamana kaldı, hoşgörünüze sığınıyorum.