Sanko, Salihli Pazaryeri ile yerel ekonomiye katkı sunuyor

Sanko Enerji, Salihli Belediyesi işbirliğiyle kurduğu Pazaryeri’nin açılışını gerçekleştirdi. Pazaryerinde yöre halkı kendi ürünlerini satabilecek.

Enerji Günlüğü - Sanko Enerji, üç adet jeotermal santrali işlettiği Manisa’nın Salihli ilçesinde yerel ekonomiye katkı için pazaryeri projesini hayata geçirdi. 

Sanko Enerji, toplam 70 MW kurulu gücünde üç adet jeotermal enerji santrali işlettiği Manisa’nın Salihli ilçesinde gerçekleştirdikleri projeler kapsamında konutlara jeotermal ısıtma desteğinin yanısıra, yerel ekonomiye katkı için pazaryeri projesini hayata geçirdi. Kurtuluş Çarşısı ve Pazaryeri açılışı 1 Nisan 2023 tarihinde gerçekleştirildi. 

Salihli Belediyesi ile işbirliği içinde gerçekleştirilen bu sürdürülebilirlik projesiyle Salihli’de ekonomiye katkıda bulunmak amaçlanıyor. Yöre halkının kendi ürünlerini satabileceği Pazaryerinde kapalı ve açık dükkanlar bulunuyor. Aynı zamanda iki dükkanda çocuklara yenilenebilir enerji eğitimleri ve gösterimleri sunulacak olan Eğitim Merkezi de bulunuyor.

Sanko Enerji, çok zengin bir tarih, kültür ve jeolojik yapıya sahip Salihli’de ayrıca santrallerden birinin önünde 180 dönümlük kendi üzüm bağını da kurdu. Üzüm bağında halen jeotermal enerjinin tarım ürünlerine olan etkisini takip ediyor.

“JEOTERMAL TEMİZ BİR ŞEKİLDE EKONOMİYE KAZANDIRILIYOR”

Sanko Enerji Grubu CEO’su Hakan Yıldırım açılışta bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı. Yıldırım, bölgenin jeotermal kaynak potansiyelinin büyüklüğüne vurgu yaparak, “Jeotermal temiz bir şekilde ekonomiye kazandırılıyor. Neticede bölgeye bahşedilmiş bir kaynak. Yerin altında durduğu sürece hiçbir şey ifade etmiyor. Doğru hikaye ve örneklerle bu kaynaktan ülke olarak istifade etmek zorundayız” dedi. 

“JEOTERMALDE KAZANILAN YETKİNLİK PETROLDE KULLANILIYOR”

Bölgede çok sayıda sondaj çalışması yürütüldüğünü ve bu çalışmalar sonunda ciddi yetkinlik kazanıldığını belirten Yıldırım, “Şimdi işte o yetkinlik Karadeniz’deki doğalgaz sondajında. Karadeniz’deki doğalgaz sondajında burada kazanılan mühendisliğin büyük etkisi var. Bir alan hiç tahmin etmeyeceğiniz başka alanları tetikliyor. Buradaki mühendislik bilgi birikimiyle de petrol arama da aynı. Dolayısıyla çok insan buralarda tecrübe kazanıp bir bakıp kendini petrol aramada çalışıyor buluyor. Bir süre sonra belki başka yönde başarı hikayeleri oluşacak” ifadesini kullandı.

“YARIŞMALARDAN ÖNCE KAPASİTE ARTIŞLARINA ÖNCELİK VERİLMELİ” 

Kapasite artışının YEKA’lardan geldiğini, orada da fiyatların çok düştüğünü kaydeden Yıldırım, yarışmalardan önce kapasite artışlarına öncelik verilmesi gerektiğini ifade etti. 

Yıldırım, “Kendi sahanızda kapasite artışına öncelik verilmesi lazım. Santral sahiplerinin yanlarında arazileri var zaten rahatlıkla türbin koyabilecekleri. Bölgeyi biliyorlar. İşletme hazır. En verimli şekilde kullanılmış olur. Şeffaf şekilde dağıtılsın. Kapasite açıklandığında herkes gitsin başvursun. Biz örneğin kendi santrallerimizin ruhsat sahası içinde 400 MW daha rüzgar yapabiliriz bunun üzerine 300 MW hibrit güneş koyabiliriz. Bize bu kapasite artışı verilsin birkaç yıl içinde 700 MW ilave kapasite kurabiliriz. Biz de diğer şirketler de yapabilir. 

Kendilerinin de jeotermalde 60 MW hibrit GES için başvurduklarını ancak santrallerle bütünleşik olması gereken sahaların ova olduğu için GES kurulamayacağını belirten Yıldırım, ruhsat sahalarında çorak arazilerin olduğunu burada kurulacak GES’ler ile jeotermalde yazın yaşanan %40 verim kaybının dengelenebileceğini söyledi.

“JEOTERMAL MEVZUATI ÇOK KATI”

Enerji Günlüğü’nün sorduğu 'jeotermal enerjinin bölge insanı ve tarımına zararı olup olmadığı' sorusuna verdiği yanıtta Yıldırım, Türkiye’de jeotermal enerji kurulu gücün 1600 MW olduğunu hatırlatarak, “Bilimsel yaklaşıp bilimsel verilerin sonuçlarıyla bir şekilde anlatmak lazım. Ben yıllarca rüzgar santrallerinde çalıştım. O zaman “Rüzgar santralleri ineklerimizi kısırlaştırıyor” diyenler vardı. Buna inanıyor. Jeotermalin mevzuatı o kadar katı ki… Akışkan hiçbir şekilde yer yüzü görmeden tekrar aşağı basılıyor. Kalorifer kazanı gibi kullanıyorsunuz. Suyu kapalı olarak döndürüyorsunuz. O sudaki enerjiyi kullanarak elektrik üretiyorsunuz. İlk başta belki bir takım olumsuz örnekler olmuş olabilir. gelişme aşamasında mümkün. Ancak 1600 MW aşamasına gelince hem mevzuat hem de şirketlerin tecrübeleri artık bunun temiz şekilde yapılmasına imkan verecek şekilde yapılıyor. Evet bir havza var ama zaten bu potansiyeli yaratan da o havza. O havzadan maksimum yararlanmamız lazım. Ülke olarak yararlanmamız lazım. Buradaki ekonomik değeri kullanmazsanız Rusya’dan gaz ithal etmeniz lazım” dedi. 

“SÜREKLİ YER ALTI SULARININ TESTLERİNİ YAPTIRIYORUZ”

Sanko Enerji Jeotermalden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sedef Karagöz de jeotermal enerjinin tarıma etkisiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Jeotermal enerjinin iyi işletilmesi, iyi teknoloji getirilmesi halinde riskin sıfır olduğunu vurgulayan Karagöz, “2017 yılında ilk santralimiz devreye girdiğinde o zamanlar etkisini ölçmek için Sanko olarak üniversiteler tarafından denetlenmek üzere sürekli yer altı sularının testlerini yaptırıyoruz. Topraktan karbon çıkışının testlerini yaptırıyoruz. Bunun yanı sıra 180 dönüme yakın üzüm bağımız var. hemen santralin yanında. Kendimiz üretiyoruz. Orda gözlediğimiz hiçbir etki yok. Test sonuçlarını Çevre Bakanlığı ile sürekli paylaşıyoruz. Sürekli hava ölçümü yapılıyor. Herhangi bir endüstri tesisinden daha düşük emisyon seviyesine sahibiz. Bunu sürekli ölçümlerde devlet denetliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Karagöz ayrıca Tarım GES projeleri olduğunu ancak Tarım Bakanlığının henüz bunu tanımadığını ve izin vermediğini belirterek, “Yönetmelik anlamında henüz bir düzenleme yok” dedi. 

Sabiha KÖTEK - Enerji Günlüğü/Salihli