Ucuz elektrik mümkün mü?

Hüseyin ORTAK

İktisat bilimi, şirketlerin karar ve davranışlarını incelerken üç şablon piyasa tipi üzerinden hareket eder. Bunlar: Tam rekabet, eksik rekabet ve tekel piyasalarıdır. Ancak bunların her üçü de, gerçek hayatta karşılaşılması güç piyasalardır. O sebeple gerçek rekabet piyasalarını anlamak için pür iktisat teorisi araçlarına başvurmak her zaman doğru sonuçlar vermeyebilir; Özellikle de hakiki rekabet piyasalarında rekabet olgusunu anlamaya çalışırken... 

Türkiye’de elektrik üretim ve dağıtım piyasaları da iktisat teorisine ait analiz yöntemlerinin anlamanın zor olduğu piyasalardan birisidir. 

Türkiye’de elektrik üretim ve dağıtımı işi, lisans verme ve ihale yollarıyla özelleştirilirken, özelleştirme gerekçesi olarak üretilen “rekabetin artacağı bu yolla üretim faktörlerinin optimal etkililikte kullanılacağı ve bu yolla adil fiyatların oluşacağı" şeklindeki vurgularla gerçek hayatta henüz karşılaşmadığımızı söylemeliyiz.

Peki karşılaşabilir miyiz?  

Yok öyle bu soruya hazır ve sihirli bir cevap.

O halde devam edelim...

Ekonomik büyümenin ihtiyaç duyduğu kaynaklardan biri de enerjidir. Bu anlamda Türkiye’de enerji üretiminin son 15 yoluna baktığımızda net elektrik enerjisi üretimi geçmiş yollara göre iki katından fazla bir büyüme gösterdi. 2005 yılında 151 milyar kilovatsaat (kWh) seviyesindeki üretim 2019 yılı itibariyle 304 milyar kWh'a yükseldi. 2019 yılında tüketimin 303.3 milyar kWh olduğunu göz önüne alırsak bir atıl kapasiteden söz etmek mümkün değil.

Zaten elektrik tüketilmedikçe üretilmemesi gereken bir ürün ki, üretim ile tüketim arasındaki küçük fark da komşu ülkelerin enternonnekte şebekelerine aktarılmış demektir,  

Türkiye’de elektrik tüketimini abone gruplarına göre incelediğimizde yüzde 25’lik kısımının meskenlerde tüketildiğini söyleyebiliriz. Kalan kısmı ise ağırlıklı olarak sanayide olmak üzere, ticareti işletmelerde ve kalanı da tarımsal sulama amaçlı tüketiliyor. 

Üretimin içinde doğalgaz, ithal kömür ve yerli linyit kullanımının payı az da olsa düşmekte, yenilenebilir enerji kaynaklarının payı artmaktadır. Yine de hidroelektrik santrallerini saymazsak, yenilenebilir kaynakların payı düşük denilebilir. 

Bu bilgiler etrafında ülkemizde elektrik üretimi kapasitesinde ve yenilenebilir elektrik enerjisi üretiminde bir artış olduğunu söyleyebiliriz. 

Bu kapasite artışları ve nitelik değişimlerinin kaynağında yatırımların olduğu inkar edilmez bir gerçektir. Bu yatırımlar uzun vadeli ve USD yahut Euro gibi yabancı para kaynaklar kullanılarak finanse edildi. Bu kapasite artışının farklı kaynaklar ve hesaplamalarla 50-70 milyar USD arasında  bir kaynakla finanse edildiğini söyleyebiliriz.

2018 yılından sonra TL’de görülen yüzde 100’e yakın değer kaybı TL üzerinden gelir elde eden firmaların borç ödeme kabiliyetlerini ciddi bir şekilde sarsmış durumda. Kasım 2019’da Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın enerji sektöründeki şirketlerin bankalarda 12-13 milyar dolar civarında ödenmeyen kredi borcu olduğunu açıklamıştı. Bu açıklamada sözü edilen rakamın vadesi geçen kredi tutar ve taksitleri olduğu göz önüne alınırsa 12-13 Milyar dolarlık sorunlu kredi rakamının sadece anapara ödemeleri değil, faiz ödemelerinin de dahil olduğu bir kütle olduğunu bu rakamın temsil ettiği kredi büyüklüğünün bu rakamdan misli olarak büyük olduğunu söyleyebiliriz. 

Hatırlarsak, bu nedenle 2019 yılında elektrik üretim firmaları bankalara olan borçlarını yapılandırmış ve vade uzatımına gitmişlerdi. Bu durum kısa dönemde firmaların likit kaynak dengelerini olumlu etkilese de toplam faiz yükümlülüğünü artırmıştır. Yatırımların finansman maliyetlerindeki bu durumun üretim maliyetleri üzerindeki etkisi de büyüktür. 

Türkiye’de elektrik üretiminde en büyük paya sahip hidroelektrik santralleri Fırat-Dicle havzası ile Çoruh havzasında, yerli kömür santralleri kömür madeni bulunan bölgelerde, ithal kömür santralleri kıyı şehirlerinde olmak üzere Seyitömer, Soma, Yatağan, Kemerköy, Çatalağzı, Çan ve Bolu’da üretim yapıyor. Türkiye’de elektrik tüketiminin büyük kısımının gerçekleştiği lokasyonlar, ağırlıklı olarak bu üretim bölgelerinin dışındaki yerlerdir. Böyle olunca durum karşımıza bir enerji nakil maliyeti kavramını çıkarıyor.  

Enerjinin nakli ve nakil hatları bakımı elektrik dağıtımıyla ile ilgili önemli maliyet kalemlerinden birisi olarak elektrik piyasasındaki fiyat oluşumu üzerinde baskı yaratıyor. Son yıllarda elektrik faturalarındaki dağıtım bedeli kaleminin, zaman zaman tüketim bedeli tutarlarına çok yaklaşması ciddi eleştiri konusu oluyorsa, biraz da bundandır.   

Bu iki nokta ülkemizde elektrik faturalarının daha uzun süre düşmeyeceğini gerçeğinin gerekçeleri olarak anlaşılabilir.