YEKDEM’in yerine hangi model koyulmalı? - Ali Rıza ÖNER

Ali Rıza ÖNER

ALİ RIZA ÖNER 

Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye’de, son yıllarda yenilenebilir enerji üretiminde büyük gelişmeler kaydedildi. Bunun en büyük nedeni ise yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına ilişkin kanun ile getirilen, yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) olmuştur. 

Ancak bu destekleme mekanizmasının, yani YEKDEM’in 2020 yılı sonunda biteceği açıklandı. Bu durum, yerine yeni bir düzenleme getirilmediği takdirde, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisi kurmayı düşünen yatırımcının önünü tıkayacak gibi gözüküyor. 

Bu yüzden adı ve içeriğinde değişiklikler olsa da benzer bir mekanizma ile ilerlenmesinde büyük fayda var. Her şeyden önce, böyle bir destek mekanizmasının kalkması durumunda girişimci adayının finansman bulması, dolayısıyla kendi öz kaynakları ile yatırım projelerini hayata geçirmesi zor gözüküyor. 

Yenilenebilir enerji açısından dünyayı incelediğimizde ABD, Kanada, Avustralya, Japonya, Çin, Hindistan gibi büyük ekonomilerde ve gelişmekte olan birçok ülkede destekleme mekanizmaları benzer şekilde uygulanmaya devam ediyor. 

Türkiye olarak dışa bağımlılıktan kurtulabilmemizin yolu, kaynaklarımızı çeşitlendirip yerlileştirmekten ve yenilenebilir enerji potansiyelimizi çok iyi ve akıllıca kullanmaktan geçiyor. Oluşturulması beklenen yeni destekleme modelinde, ülke gerçekleri ve ihtiyaçları, tedarikçi çeşitliliği, ürün maliyetleri göz önünde bulundurulmalı, fiyatların revize edilmesi konusuna kimsenin itirazı olmamalıdır. 

Rüzgar ve güneş enerjisi ihalelerinde çıkan fiyatlar bize bu işin alım garantili olmadan yapılması yönünde bir tutum içerisine girildiğini gösteriyor. Oysa fiyatların güncellenerek, gün içi elektrik alım fiyatına yakın bir seviyede fiyatın garanti edilmesi daha doğru olacaktır. Ayrıca, bu yatırımlara finansman sağlayan bankalar açısından da böyle olması, uygun olacaktır. 

Diğer ülkelerin destekleme mekanizmalarını incelediğimde ulaştığım sonuçlara uygun olarak, görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim:

  1. Destekleme mekanizmasında teknoloji maliyetleri baz alınmalı.
  1. Tesisler için belirli güç kısıtlamaları getirilerek garanti verilmeli. Örneğin hidroelektrik santraller açısından, 10 MW altı barajlı ve kanal tipi santrallere garanti verilmeli, diğerleri serbest piyasa şartlarına tabi olmalı. 
  1. Öncelikle kurulacak santralin ülke ekonomisine katkısı dikkate alınmalı. Hayvan yemi olarak kullanılan ve ithal edilen samanın yakılarak enerji üretilmesine izin verilmemeli ya da bu tip enerjide fiyat garantisi olmamalı. 
  1. Fiyatlama, paranın maliyeti (10 yıllık finansman için gerekli faiz oranları) göz önünde bulundurularak yapılmalı. 
  1. Yenilenebilir enerji yatırımlarının ithalata dayalı olması ve  finansmanın döviz cinsinden olması nedeni  ile alım garantisi de döviz cinsinden devam etmeli. 
  1. Güneşte öz tüketim esas alınmalı, arazi tipi GES uygulamaları için piyasa fiyatına yakın bir fiyat garanti edilmeli ve ortak üretim (enerji kooperatifçiliği) projeleri desteklenmeli. 
  1. Rüzgar santrallerine de piyasa rakamlarına yakın bir fiyat verilmeli. Proje finansmanında “öz kaynak/kredi” oranı yatırımcıyı rahatlatacak seviyede olmalı. 
  1. Proje geliştirme maliyeti diğerlerine oranla oldukça yüksek olan jeotermal, en riskli yatırım alanlarından birisi. Bu açıdan riski devlet üslenmeli ancak lisanslama için mutlaka yarışma yapılmalı. Ayrıca bu alanda, bir alternatif olmak üzere alım garantili sözleşmeler (PPA) yapılabilir.
  1. Biyokütle santralleri açısından, kullanılacak yakıtın türü/karakteri dikkate alınmalı; doğaya zarar verenler ve yaşam döngüsü için zorunlu olanlar dışındakiler teşvik kapsamına alınmamalı ve fiyatlar gözden geçirilmeli. Çöp gazından (LFG) elektrik üretimi ise ayrı bir başlık olarak ele alınmalı. Bu açıdan, LFG’de fiyatlama serbest piyasa seviyelerinde garanti edilmeli; anaerobik fermantasyon, gazlaştırma ve yakma esasına dayalı enerji üretiminde fiyatlar da teknolojilerine uygun olarak revize edilmeli. Örneğin ilk on yıl için belirli bir fiyatla, sonraki yıllar için yüzde 70 oranında bir teşvik mekanizması ile desteklenmesi uygun olur.
  1. Lisans verildiğinde, yapım süresine garanti süresi de eklenmeli. Ayrıca yatırımdaki gecikmeler de dikkate alınmalı. Örneğin yapımı iki yıl süren ve on yıl alım garantisi bulunan bir projede, yatırımın gecikmesi halinde bu süre alım garantisinden düşülmeli, alım garantisi verilen süre sonunda kesilmeli. Böylece lisansı elinde bulunduran yatırımcı projeyi erken tamamlarsa daha fazla, geç tamamlarsa daha az destek süresinden yararlanmış olur. Bu ise yatırımcı için ikinci bir teşvik, bir motivasyon unsuru olacaktır. 

Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim yatırımlarının bundan sonra nasıl destekleneceğine dair düzenlemenin bir an önce çıkmasını umuyoruz. Yeni düzenleme ne kadar geç çıkarsa, enerji yatırımları da o oranda kesintiye uğrayacaktır. Çünkü yeni yatırım yapacakların 31 Ekim 2020 tarihine kadar tesislerinin Bakanlık kabullerini yaptırmış ve YEKDEM’e başvurmuş olması gerekmektedir. Bu süre içinde tesisi tamamlayamayacak durumdaki proje sahipleri, yatırım planlarını ister istemez yeni düzenleme çıkıncaya kadar askıda tutma ihtiyacı duyacaktır. 

Yatırımların kesintiye uğramaması için ihtiyaç duyulan yeni düzenlemenin bir an önce yayınlanması dileği ile saygılarımı sunuyorum. 

Bundan böyle Enerji Günlüğü’nde, sektöre ilişkin değerlendirmelerimle karşınızda olmaya çalışacağım. 

Ali Rıza ÖNER - Enerji Günlüğü / Ekim 2018 - ANKARA 

e-Posta:alirizaonertr (at)  gmail.com