Gündem sıkıntısı çekmeyen dünya ülkeleri liginde üst sıralarda yer alan ülkemizde, son günlerde gündemi oluşturan konulardan biri de elektrik tüketiminde devlet desteği sınırlarının yeniden belirlenmesi.
Elektrik tüketiminde yıllık kullanım miktarı 5000 kWh altında olan abonelere destek uygulanırken, bu sınırın üstünde elektrik tüketen aboneler bu destekten yararlanamıyor ve faturalarında çok güzel rakamlar ile karşılaşıyorlardı.
Çok kullanan çok ödesin!
Neden olmasın ki?
Doğru bir mantık.
Devlet desteği denilen şey, hepimizin paraları ile sağlanıyorsa, büyük büyük evlerde yaşayıp, birden fazla TV ünitesi, her türlü elektrik cihaz kullanımını gerçekleştiren, gelir seviyesi yüksek ailelerin hepimizin parası ile desteklenmesi tabii ki gerekmez.
Önümüzdeki yıl itibari ile bu sınır yüzde 20 oranında düşürülerek 4000 kWh’a çekildi.
Yapılan açıklamalara göre yaklaşık 2.5 milyon konut daha destek sınırının üstüne çekilerek, bir anda zenginler arasına katılacak. İtibarları artacak ama itibardan tasarruf olmayacağı için harcamaları da bir miktar artacak. Neredeyse iki katı fatura ödeyecekler…
İtibar ucuz olmasa gerek, hele bünyende barındırmıyor ve parayla satın alıyorsan oldukça pahalıya mal olabiliyor.
Tartışacağımız konu, belirlenen yeni sınırın hakkaniyetli, adil olup olmadığı…
Yıllık toplam 4.000 kWh tüketim, aylık ortalama 333 kWh denk geliyor ki, bu aboneler, 2026 yılı itibarıyla Son Kaynak Tedarik Tarifesi kapsamına alınacak ve aylık elektrik faturası tutarı 990 TL civarında olan konut aboneleri, artık aynı tüketim miktarı için 1700 – 1800 TL civarı ödemeye başlayacaklar. Bu miktar da her ay değişebilir çünkü burada net bir tarife yok hareketli, değişken bir tarife var.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), bu konuyla ilgili bir çalışma yapmış.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) rakamlarını kullanarak, 2024 yılı itibarıyla aile başına ortalama yıllık elektrik tüketiminin yaklaşık 2 bin 824 kWh düzeyinde gerçekleştiğini hesaplamış.
Yine EMO’ya göre dört kişilik bir ailenin asgari yaşam standartlarını sürdürebilmesi için aylık en az 230 kWh elektrik tüketmesi gerekiyor. Bu miktar, yalnızca aydınlatma, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makineleri ile televizyon gibi temel ev aletlerinin kullanımına karşılık gelmektedir. Bu hesaba elektrikle ısınma veya soğutma dâhil değil.
Bu rakamları baz aldığımızda, belirlenen 4000kWh sınırı, dar gelirli aileleri etkilemeyecek ama orta sınıf dediğimiz ve günümüzde soyu tükenme tehlikesi altında olan sınıfı oldukça zorlayacak.
EMO’nun açıklamasında da belirttiği gibi, bu hesaplamalara ısıtma ve soğutma cihazları dahil değil.
Oysa ülkenin sıcak bölgelerinde klima olmadan yaşamanın eziyet olduğu tartışılmaz bir gerçek. Sivas’ta klima kullanma ama gel de Adana, Mersin, Antalya gibi kentlerimizde klima kullanmadan yaz geçir...
Ya bunları kullanmadan yaz geçireceksin ya da elektrik şirketleri abonelere hediye kutusu için de fatura sunacak…
Özünde sosyal devlet anlayışı toplumun belli kesimlerini desteklemeyi, bu desteği varlıklı kesimlerden esirgemeyi gerektirir ama sınırı çoookkk sınırda belirleyince de sosyal devlet anlayışını çöpe atmış olursunuz. Soyu tükenmekte olan orta sınıfı ezip geçmenin de anlamı yok ki…
Ayrıca unutmayalım kişi başı elektrik tüketimi yüksekliği gelişmişlik göstergesidir. Bu kararlar ile gelişmiş ülke olmamızın da önüne geçilmiş olmuyor mu?
Eğitim, sağlık, elektrik/su gibi alt yapı hizmetlerinin, zorunlu kamusal hizmet olduğunu düşünürsek, burada asıl tartışılması gereken konunun devlet desteği yanı sıra, bu hizmetlerin özelleştirilmesi olduğunu düşünüyorum.
Tüketim miktarını kısıtlayıp, bazı kesimleri desteklemektense, bu hizmetleri kar güdüsü ile çalışan şirketlerin eline bırakmak yerine, onların elde edeceği kârı devlet bütçesine katmak daha doğru bir yaklaşım değil mi?
Kamusal hizmet kâr güdüsüyle yapılmaz ki. Onlar zorunlu hizmetlerdir ve temel ihtiyaçları karşılamak devletin asli görevidir.
Trafo yatırımlarını, hizmetin kalitesine göre değil, tüketici miktarı/kârlılığa göre yaparsan temel gereksinimi karşılamış olmaz, sadece kârlı işletme stratejisi gütmüş olursun.
Devlet her hizmeti kendi yapamıyor, özel sektör gibi işletemiyoruz diyorsan, ben de derim ki, bir zorunlu kamusal hizmeti layıkıyla işletemeyip özel sektöre devrediyorsan, koskoca devlet aygıtını layıkıyla yönettiğini/yönetebildiğini nasıl savunabilirsin?
Özel sektörün, zorunlu kamusal hizmetlerden elde ettiği her kuruş kâr sosyal devlet anlayışının temeline indirilmiş bir darbedir.
Değerli editörüm Mehmet Kara, bu konuyu daha önce sizlerle geniş olarak paylaştı. Editörün yazısı üzerine yazı mı olur diyebilirsiniz ama ben de görüşlerimi paylaşayım istedim.
Yüksek faturalardan kurtulmak için değil ama ormanlarımızı, nehirlerimizi, denizlerimizi, doğayı ve çevreyi korumak için…
En temiz ve ucuz enerji, tasarruf edilen enerjidir.
ELEKTRİK FATURASI AYAKLANMAYA YOL AÇAR MI? / MEHMET KARA'NIN YAZISI