Kelebeğin rüyası ve adil dönüşüm

Selen İNAL

3 Nisan akşamı Türkiye’deki koronavirüs salgınına karşı alınan tedbirlerin genişletilmesiyle ilgili açıklamaları dinliyordum. Cumhurbaşkanı’nın açıklamasındaki bir cümle dikkatimi çekti ve derinden etkiledi.

“30 büyükşehir ve en fazla akciğer hastalığı görülen Zonguldak’a giriş ve çıkışlar kapatıldı” diyordu. Peki neden Zonguldak? Kömür madeninde çalışanların, çalışmış olanların çok olduğu ve bu sebeple de kronik akciğer hastalıklarının çok görüldüğü bir şehir.

Açıklamaları izlerken bundan yaklaşık bir ay kadar önce, gecikmeli şekilde seyrettiğim “Kelebeğin Rüyası” filmi geldi aklıma. 1940’lı yılların Türkiye’sinde yeniden kurulan ve küçük bir taşra kenti olan Zonguldak kentinde geçen bu film, gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek çekilmiş. Biri maden idaresinde diğeri elektrik şirketinde görevli iki gencin (Mert Fırat tarafından canlandırılan Rüştü Onur ve Kıvanç Tatlıtuğ tarafından canlandırılan Muzaffer Tayyip Uslu) en büyük tutkusu şiir. Ve en büyük hayali bir gün şiirlerinin o dönemin en önemli dergisi Varlık’da basılması.

Her iki genç şair de hastalıkları nedeniyle liseyi bitiremiyor ve memur olarak atanıyorlar. En büyük destekçileri ise o dönem Zonguldak’da edebiyat öğretmenliği yapan Behçet Necatigil (Yılmaz Erdoğan tarafından canlandırılıyor.)

II. Dünya savaşının kapımıza dayandığı bu dönemde, Ocak 1940’da TBMM’de kabul edilen Milli Koruma Kanunu ile Şubat 1940’dan itibaren Zonguldak ve yöresinde kömür maden ocaklarında zorunlu çalışma (iş mükellefiyeti) yürürlüğe konuluyor. Maalesef filmin sonunda Rüştü ve Muzaffer yirmili yaşlarında bir akciğer hastalığı olan tüberkülozdan (verem) hayata veda ediyorlar, ömürleri bir kelebeğin ömrü kadar...

Hemen sonrasında yine 3 Nisan’da Yüksek Maden Mühendisi Dr. Nejat Tamzok’un, Enerji Günlüğü’ndeki “Kömür işçileri Covid 19’dan korunmalı!” yazısını okudum. Konunun uzmanı olarak yıllarca kömür tozu, gaz ve kimyasal madde soluyan madencilerin akciğerlerinin, iş bırakıldıktan yıllarca sonra bile nasıl risk altında olduğundan bahsetmiş. Zonguldak örneği üzerinden tüm kömür işçileri için yazılmış olan bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum;

https://www.enerjigunlugu.net/komur-iscileri-covid-19dan-korunmali-31801yy.htm

Bunun üzerine, şu anda yazmakta olduğum ikinci YETA yazısından önce son zamanlarda dünyada sıkça konuşulmaya başlanan iklim dostu ekonomiye geçişte “adil dönüşüm / just transition” konusunda bir yazı kaleme almaya karar verdim.

Kömürden yenilenebilir enerjiye geçişte yeşil ve onurlu bir istihdam

Adil dönüşüm, sera gazı salımlarının net sıfır olması hedefiyle, fosil yakıttan yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde yeşil ve onurlu bir istihdam için ekonomi politika ve planlarının oluşturulması anlamına geliyor. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş, insanların yaşam biçimlerini ve üretim yöntemlerini kökünden değiştireceği için bu konuya sadece çevresel boyuttan değil sosyo-ekonomik boyuttan da yaklaşmak çok önemli.

Bu kavramın ilk olarak 2015 yılında Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansı’nda Paris İklim Anlaşması'nda geçmesiyle, konu küreselde önem kazanmaya başladı. 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris İklim Anlaşması’nda şu şekilde geçmekte; “iş gücünün ve iş yaratım sürecinin ulusal düzeyde belirlenmiş gelişme önceliklerine göre adil bir dönüşümünün dikkate alınması.”

Anlaşma ile iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesi hedeflenmekte. Bildiğiniz gibi Türkiye de 22 Nisan 2016 tarihinde New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda düzenlenen törende bu sözleşmeyi imzaladı.

Yeşil Düzen’de 100 milyar Avro’luk adil geçiş fonu

Avrupa Birliği ise bunu bir adım öteye taşıdı. Avrupa Komisyonu 11 Aralık 2019’da “Avrupa Yeşil Düzen” (European Green Deal - AYD) planını yani üye ülkeler coğrafyasında 2050 yılına kadar “karbon nötr” olmak için yol haritasını kamuoyu ile paylaştı. Yeşil Düzen, karbon temelli “kirli” ekonomik büyüme yerine enerji ve kaynak verimli, karbonsuz döngüsel ekonomiyi esas alan bir ekonomik büyüme modeli.

Yol haritası içinde 2030 ve 2050 emisyon hedefleri ile birlikte alınan kararlar arasında adil dönüşüm mekanizmasının oluşturulması ve 100 milyar Avro’luk adil geçiş fonunun (just transition fund) bu amaç için hazırlanması da var. Yeşil Düzen’de kömürden tamamen çıkış hedefleniyor ancak temiz enerji ve temiz üretime geçişte, bu sektörlerde çalışanların işsiz kalmaması ve yeniden istihdamı kritik. Bunun için kapsamlı bir sektörel politika değişikliği sadece çevresel ve ekonomik olarak değil sosyal ve toplumsal olarak de gerekli. Dönüşümden olumsuz etkilenecek düşük gelirli bireyler için yeni istihdam olanakları ve bu istihdama ulaşabilmeleri için ücretsiz eğitimler şimdiden planlanmaya başlanmalı.

Avrupa İklim Eylem Ağı - CAN Europe’un 2019 Aralık tarihli “İklim Dostu Bir Ekonomiye Adil Dönüşüm Nasıl Gerçekleşebilir?” raporunda Avrupa ülkelerinde kömür madenlerinin kapatılırken adil dönüşümün nasıl gerçekleştirildiği veya gerçekleştirilebileceği ile ilgili örnekleri okumanızı tavsiye ediyorum. CAN Europe 35 Avrupa ülkesinden 1700’den fazla STK’ı ve 40 milyondan fazla yurttaşı temsil eden bir STK koalisyonu.

http://www.caneurope.org/docman/turkey/3574-iklim-dostu-bir-ekonomiye-adil-doenuesuem-nasil-gerceklesebilir/file

Ayrıca Temmuz 2017’de başlayan “Kömürün Ötesinde Avrupa / Europe Beyond Coal” kampanyasının Web sayfasında Avrupa’daki kömür santrallerinin geri sayımını görebilirsiniz; kapananlar, planlananlar ve kalanlar. https://beyond-coal.eu/

Peki Türkiye’de durum ne ?

Türkiye Elektrik İletim A.Ş’nin (TEİAŞ) Mart 2020 tarihli Santral Kurulu Güç Raporu’na göre Türkiye’de kurulu gücün kaynak bazında dağılımında kömür yakıtlı enerji santrallerinin oranı %21,75 (%11,05’u linyit, 9,81’i ithal kömür ve % 0,89’u taşkömürü). Yani %11,94 oranında bir kurulu kapasitenin yakıtı yerli kömürden, Türkiye’deki kömür madenlerinden karşılanıyor. Türkiye’de kömür madenciliğinin yoğun olduğu bölgelerde kömür işletmelerinde çalışanların sayısının 60 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

En değerli yerli milli kaynağımız, insan kaynağımız!

Türkiye’de yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarına odaklanılarak, kömür yakıtlı enerji santrallerinden çıkışa yönelik strateji ve planlamanın yapılması gerekiyor. Bunun paralelinde artık ihtiyaç kalmayacağı için kömür madenlerinin de aşamalı olarak kapatılması ve burada çalışanların da daha iyi iş olanaklarına ulaşabilmeleri için gerekli geçiş sürecinin başlatılması çok önemli.

Güneşimiz, rüzgarımız en yerli ve milli kaynaklarımız bize yeter, bırakalım da kömürümüz yerin altında dursun bir yere kaçmıyor. Kömür madeninde çalışan işçilerimiz daha sağlıklı ve kaliteli bir hayatı hak ediyor.

En yerli milli kaynağımız, en değerli varlığımız, insan kaynağımız!

Haydi Türkiye adil dönüşüme!