Türkiye Avrupa’nın atık bertaraf görevlisi mi?

Birol OĞUZ

Seçici algılama mıdır bilemiyorum ama bu sıralar nereye baksam, karşıma Türkiye’nin AB’nin atıklarına karşı müthiş bir ilgisi/sevgisi olduğuna dair yazı ve değerlendirmeler çıkıyor.

Uzunca bir süredir kafamı kurcalayan bir konu... Plastik atıkların dünyanın başına bela olduğu bir dönemde, geri dönüşümün bir sanayi haline gelmesi iyi bir şey değil mi?

Atıkların ayrıştırılması, sonra bunlardan daha düşük kalite hammadde gerektiren başka ürünler elde edilmesi, hatta bazı alanlarda geri dönüşüm ile üretilmiş ürünlerin tercih sebebi olması... Güzel, hatta desteklenmesi gereken gelişmeler değil mi?

Neredeyse son 5-6 yıldır, AB ülkelerinin plastik atıklarının baş ithalatçısı güzelim ülkemiz. Kendi çöplerimiz yetmiyormuş gibi başkalarının çöplerinin de çöplüğü olmuşuz diyeceğim ama bu ithalatı savunan kesimler; kendi plastik atıklarımızın gerçekten bize yetmediği, bu sebeple yurtdışından plastik atık ithal etmemiz gerektiğini ifade ediyorlar.

Birgün gazetesinde yer alan ANKA Haber Ajansı kaynaklı bir habere göre, AB’nin resmi istatistik kurumu Eurostat, 2024 yılında ihraç edilen 31 milyon 625 bin 131 ton atığın en büyük alıcısının Türkiye olduğunu açıklamış. Raporda aynen şöyle deniliyor:

“Türkiye, AB üyesi olmayan ülkelerden oluşan listede aralarında Birleşik Krallık, İsviçre, Ukrayna, ABD, Pakistan, Hindistan, Japonya, Çin, Rusya gibi ülkelerin yanı sıra az gelişmiş ülkelerin de bulunduğu 213 ülke arasında en fazla atık ihraç edilen ülke oldu.”

Yine aynı haberde yer alan bilgilere göre, Türkiye’ye ihraç edilen atık miktarı 10 yılda 118 milyon 667 bin ton oldu.

İşin bir başka ilginç tarafı ise 2024 yılı verilerine göre ülkemiz İsrail’den bile atık ithal etmiş. Hani de “İsrail ile ticareti yasakladık” denilen dönemde. Üstelik de Adana’da kurulu ve iktidar partisinden bir sanayicinin sahip olduğu şirket tarafından. İlginç işler değil mi?

Neyse ana konumuza dönelim. Genel olarak baktığımızda görüyoruz ki; ülkemiz çok ciddi miktarlarda plastik ve metal atık ithal ediyor, bunlar geri dönüşüm tesislerinde geri dönüştürülerek hammadde haline getirilerek ihraç ediliyor veya doğrudan üretimde kullanılıyor.

Peki bu konunun olumsuz veya eleştirilen tarafı ne?

Eleştirilerin odak noktası, ithal edilen çöplerin önemli bir kısmının geri dönüştürülmediği, yasal olmayan bir şekilde yakılarak veya doğaya terk edilerek bertaraf edildiği yönünde.

AB yasalarına göre geri dönüşümü mümkün olmayan veya tehlikeli atıkların ihracı yasak. Buna rağmen yasal olmayan şekilde etiketleme yapılarak, ihracı yasak atıkların da ülkemize gönderildiği, yeterli denetim olmaması sebebiyle de bu atıkların Türkiye’de geri dönüştürülmeden imha edildiği iddia ediliyor.

Ülkemizde geri dönüşümün merkezi olarak görülen Adana’da yumuşak plastik atıklarının 70’nin yakılarak bertaraf edildiğini ortaya koyan çalışmalar mevcut.

Geri dönüşüm tesislerinde sık sık çıkan yangınların da, aslında atıkları bertaraf etme yöntemi olarak bilinçli şekilde çıkarıldığı iddialarına yer verilen haberler var. Örneğin 2021 yılında bu tür tesislerin depolarında 40 yangın çıkmış, bazı tesislerde yıl içinde üç yangın çıktığı bile olmuş.

Greenpeace araştırmaları da, ülkemize ithalat yoluyla getirilen atıkların bir kısmının yakılarak, yol kenarlarına veya su kaynaklarına atılarak bertaraf edildiğini, ancak bunların uzun dönemde mikroplastik olarak toprak ve suda kirliliği arttırdığını olduğunu gösteriyor.

Eleştirilerin bir kısmı ise kendi çöpümüzün, maliyet yüksekliği sebebiyle yeterince ayrıştırılmadığı, yeterince ayrıştırılma yapılsa yıllık 1 milyon ton plastik atığımızın geri dönüşüme sokulabileceği yönünde.

Anlaşılan o ki; kendi çöpümüzü ayrıştırmak daha pahalı olduğu için AB’nin çöpünü hem de yeterli denetim olmadığı için ithali yasak olanı bile alıp, bir kısmını ayrıştırıp ucuz hammadde ve yakıt olarak kullanıyoruz ama önemli bir kısmını da havaya, suya, toprağa karışacak şekilde yakarak, doğaya atarak değerlendiriyoruz.

İlginç bir şekilde devlet desteklerinin olduğu ve sırf bu sebeple kârlı bir sektör haline gelen çöp ithali, önümüzdeki yıllarda Adana ve çevresinde yetiştirilen tarım ürünleri, yüksek oranda mikroplastik içermeleri sebebiyle AB kapısından dönmeye başladığında fark edeceğiz ki; AB çöpünü pazarlamayı biliyor ama o çöpün sebep olduğu kirlenmeyi kesinlikle kapısından sokmuyor.

Geri dönüşüm kesinlikle desteklenmeli, teşvik edilmeli ama kendi atıklarımıza öncelik verilerek ve yasal düzenlemeler kapsamında yapılmalı.

Çöpçülük değil geri kazanım hedef olmalı.

Not : TMMOB 11. Enerji Sempozyumu, 11 – 13 Aralık 2025 tarihleri arasında, Ankara TMMOB Makine Mühendisleri odasında gerçekleştirilecek. Değerli büyüğümüz Oğuz TÜRKYILMAZ, ilgi duyan herkesi sempozyuma davet ediyor.
Bilgilerinize.