1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Zonguldak’ta yolun sonu göründü mü?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Zonguldak’ta yolun sonu göründü mü?

Geçtiğimiz hafta, Zonguldak’la ilgili haberler peş peşe geldi. 

Önce, Greenpeace gönüllüleri Eren Enerji’ye ait termik santral kömürünün boşaltıldığı limana girerek kömüre karşı eylem yaptılar. Zonguldak’taki termik santrallerin insan sağlığını tehdit ettiğini ileri sürerek kömürden vaz geçilmesini talep ettiler.

Sonraki haber, Çatalağzı Termik Santrali’nin özelleştirilmesiyle ilgiliydi. Santralin ihalesine yerel kömür üreticileri adına katılarak en yüksek teklifi veren Demir Madencilik, ek teminatı verilen süre içinde yatıramayınca santrali devralma hakkını kaybetti.

En sıkıntılı haber en son geldi. TBMM’den geçen son “Torba Yasa” ile maden işletmelerine getirilen yükümlülükler, Zonguldak’taki 22 özel maden işletmecisinin üretimi durdurmasına neden olmuştu.
Tüm bu haberler, zaten uzun süredir durgunluk içerisinde olan Zonguldak Havzası’nı çok daha sıkıntılı günlerin beklediğine dair ciddi işaretler oluşturmakta.

ÇATES`İN YENİ SAHİBİ NE YAPAR?

Çatalağzı Termik Santrali’nden başlayalım. Havza’da üretilen kömürlerin kullanıldığı tek termik santral olan Çatalağzı Termik Santrali 300 MW gücünde ve yaklaşık 25 yıldır çalışmakta. Tam kapasitede çalıştırıldığında yılda 2 milyar kWh elektrik üretmekte ve 1,6 milyon ton kömür tüketmekte.

Söz konusu santral ve taşınmazlarının özelleştirilmesine ilişkin ihale Nisan ayında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapıldı. İhalede en yüksek teklifi 351 milyon dolarla Demir Madencilik verdi. Ancak, ihale sonrası firma tarafından yapılan açıklamaya göre; ihalede oluşan fiyat firma beklentilerinin çok üzerindeydi. Bununla beraber, bölgedeki 15 civarında maden şirketinin katılımıyla yeni bir şirketin oluşturulacağı, yüzde 20 öz kaynak ve yüzde 80 banka kredisiyle özelleştirme bedelinin ödenebileceği yine firma tarafından ifade edildi.

Ancak, firma, santrali devralmak için gereken banka kredilerini temin edemeyince teminatı yakmak zorunda kaldı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da, ihalede en yüksek ikinci teklifi veren Denizli kökenli Bereket Enerji bünyesindeki Elsan Elektrik`le devam etme kararı aldı.
Böylelikle, santralin, özelleştirildikten sonra da Havza’dan üretilen kömürlerle beslenebilmesine ilişkin bölge kömür madencilerinin planı suya düşmüş oldu. Devir sözleşmesinde yerli kömür kullanım şartının bulunmaması nedeniyle, santrali devralacak olan firmanın mevcut fiyat-maliyet dengelerini dikkate alarak ithal kömüre yönelmesi kaçınılmaz görünüyor.

ÇATALAĞZI İTHAL KÖMÜRE YÖNELİRSE...

Çatalağzı Termik Santrali’nin, havzadan üretilen kömürler yerine ithal kömür yakması, muhtemelen Zonguldak Havzası’na vurulmuş son darbe olacak. 166 yıldır kömür üretimi yapılan havzada, satılabilir üretim geçtiğimiz yıl zaten son 72 yılın en düşük seviyesine inmişti. Tek başına Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) satışları ise son 5 yılda yüzde 30 oranında gerileyerek 1,3 milyon ton seviyesine düşmüş, kurum zararı aynı dönemde yüzde 45 oranında artarak yaklaşık 560 milyon TL düzeyine yükselmişti.

Kurumun kömür satışlarının yaklaşık yüzde 60 oranındaki kısmının Çatalağzı Termik Santrali’ne yapıldığı dikkate alındığında, santralin ithal kömüre yönelmesi ile Kurum satışlarının 500 bin tonlara gerilemesi son derece muhtemeldir. Zaten devletten yüklü bir destek almakta olan TTK’nın, bu düzeyde bir satış büyüklüğüyle ayakta kalabilmesi ise pek mümkün görünmüyor.

TTK’nın, yıllardır ciddi bir maliyet, dolayısıyla rekabet sorunu bulunmakta. Kurumun ton başına ticari maliyeti 300 dolar civarındayken, santrale verdiği kömürün satış fiyatı ise yaklaşık 140 dolar düzeyinde. Dolayısıyla, kurum, ancak ciddi bir sübvansiyon ile ayakta kalabilmekte ve ithal kömürle rekabet etmesi söz konusu olduğunda ise hiçbir şansı bulunmamakta.

Santrali alan firma, TTK’dan aldığı kömürün yaklaşık iki katı ısıl değere sahip kömürleri yüzde 40 civarında daha düşük fiyatlarla uluslararası piyasalardan rahatlıkla bulacak ve yurt içinden temin edeceği kömürlerle paçallamak suretiyle maliyeti çok daha düşük seviyelere indirebilecektir.
Dolayısıyla, TTK’nın, önümüzdeki süreçte ciddi bir var olma sorunuyla karşı karşıya kalacağı açıkça görünüyor.

TTK CİDDİ MALİYET BASKISI ALTINDAYKEN...

Çoğu TTK’nın redevansçısı olan özel kömür işletmecilerinin durumu da TTK’dan çok farklı değil. Havzada, TTK tarafından işletilemeyen rezervlerin redevans karşılığı özel firmalara işlettirilmesi uygulaması 2004 yılından itibaren başlatılmıştı.

Söz konusu uygulama ile havzadaki özel sektör kömür üretimi hızla artarak 2008 yılında 1 milyon tonun üzerine çıkmıştı. Ancak, daha sonra tekrar gerileyen özel sektör üretimleri 2013 yılında 550 bin ton düzeyine kadar indi.

TTK gibi ciddi bir maliyet baskısı altında olan ve ithal kömürler karşısında zaten bıçak sırtında çalışan özel sektör firmalarının maliyetleri, son “Torba Yasa” düzenlemelerinden sonra sürdürülebilir olmaktan çıktı.

Yeni yasaya göre; kömür çıkarılan işyerlerinde yeraltında çalışan işçilere ödenecek ücret asgari ücretin iki katından az olamayacak. Çalışma süresi haftada 45 saatten 36 saate inecek ve günlük çalışma süresi 6 saati geçemeyecek. Emeklilik yaşı 55’ten 50’ye düşürülecek ve yeraltı işlerinde bir gün dahi çalışanlar kıdem tazminatından yararlanabilecek.

Ülkemiz kömür sektöründe faaliyet gösteren özel sektördeki çoğu firmanın kurumsallaşma düzeylerinin son derece zayıf, sermaye yapılarının güçsüz, mühendislik kalitelerinin ve teknoloji düzeylerinin çok sınırlı olduğu; işçiyi son derece düşük ücretlerle ve uzun çalışma saatlerinde çalıştırmayı yıllardır alışkanlık haline getirdikleri dikkate alındığında, bu yeni koşullarda piyasada ayakta kalabilmelerinin son derece güç olacağı görülecektir.

Sorunun farkında olan firmalar, kömür üretimlerine devam edebilmek için redevans ödemelerinin kaldırılmasını ya da ürettikleri kömürlerin yüksek fiyatla devlet tarafından satın alınmasını talep etmektedirler. Bununla birlikte, bu taleplerini kabul ettirebilmelerinin son derece güç olacağı yaşadığımız gelişmelerden anlaşılmaktadır.

Söz konusu kömür üreticileri için, yurt içindeki olumsuz koşullarla eşzamanlı gelişen bir diğer sorun ise uluslararası kömür fiyatlarıdır. Küresel pek çok parametrenin, ithal kömür fiyatlarının daha da düşebileceği yönünde sinyaller veriyor olması, Havza için son derece olumsuz koşullar yaratmaktadır. İthal kömür fiyatlarının mevcut seviyelerinden daha da gerilemesiyle, Havza’daki kömür üreticilerinin ayakta kalabilmeleri çok daha zorlaşacaktır.

ÖZEL SEKTÖR FİRMALARI SONA YAKLAŞTI... 

Sonuç olarak; Havza’da hem kamu hem de özel sektör firmalarının, yolun sonuna değilse bile kıyısına geldikleri açıkça görünmekte. Havzada neredeyse tamamen durma noktasına gelen kömür üretimlerinin yeniden arttırılmasına yönelik ciddi projeler ufukta görünmüyor. Belli belirsiz görünen bazı projelerde ise sonuç alınabileceğine ilişkin ciddi şüpheler bulunmakta. Amasra’da devam eden kömür üretim projesi dokuzuncu yılını bitirmek üzere, ancak bir türlü kömür üretimine başlanamadı.

Dolayısıyla, Zonguldak Havzası’ndaki kömür üretimlerinin önümüzdeki yıllarda hızla gerilemesi son derece muhtemeldir. Böyle bir gelişme sonucunda, bölge kaynaklarının atıl kalması ve bölgede istihdamın ciddi bir şekilde olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bölgeden, ilk etapta 22 özel kömür ocağının kapanacağı ve 4 bin 500 maden işçisinin işsiz kalacağı yönünde haberler gelmekte. Bir çözüm bulunamadığı takdirde, havza kömür madenciliğinde çalışmakta olan yaklaşık 18 bin kişi doğrudan ve havzanın tüm bir ekonomisi ise dolaylı olarak etkilenecektir. Bunun sonucunda çeşitli sosyal sorunların ortaya çıkması da muhtemeldir.

Yıllardır kaçak ocak sorununu çözememiş, bu nedenle her yıl çok sayıda ölümlü ya da yaralanmalı iş kazasına katlanmak zorunda kalan havzada, söz konusu gelişmeler sonrasında kaçak ocakların sayısında ciddi artışlar olması da kaçınılmaz.

YENİ ENERJİ HAVZASI İÇİN... 

Dolayısıyla, havza bugün bir kaos içerisine girmiş ve mevcut haliyle sahipsiz görünmekte. Soma faciasının etkisiyle, hükümetin de bu konuda fazla bir şey yapmayacağı anlaşılmakta.

Bununla beraber, burada söz konusu olan, aslında Zonguldak, Bartın ve Karabük illerini kapsayan ve bu haliyle toplam 1 milyondan fazla nüfusa sahip olan bir bölgedir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, söz konusu bölgenin ürettiği gayri safi katma değerin Türkiye toplamı içerisindeki payı 2004 yılında yüzde 1,5 düzeyindeyken 2011 yılında yüzde 1,3 seviyesine kadar gerilemiş ve bölgenin 26 bölge içerisindeki sıralaması yirmincilikten yirmi ikinciliğe düşmüştür. Son gelişmelerle, bu bölgenin, değer yaratma bakımından çok daha gerilere düşeceği açıktır.

Dolayısıyla, gelinen bu noktada Zonguldak Havzası’nın geleceğinin bir kere daha düşünülmesinde yarar bulunmakta.

Havzada, rakip enerji kaynaklarıyla rekabet edebilecek maliyetlerde kömür üretiminin yapılabilip yapılamayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun akıbeti tartışılmalı ve daha ne kadar süreyle devlet yardımlarıyla ayakta kalabileceği hesaplanmalıdır.

Havzada; Çatalağzı Termik Santrali’nin dışında Eren Enerji’ye ait 1.690 MW gücünde bir ithal kömür santrali daha bulunmakta. Ayrıca, üretim lisansı almış ve tamamlanması beklenilen 3.300 MW büyüklüğünde santral kurulu gücü ve 2.750 MW büyüklüğünde inceleme-değerlendirme safhasında ithal kömüre dayalı termik santral projeleri söz konusu.

Bu şartlarda, yerli ve ithal kömüre dayalı termik santrallerden oluşan bir enerji bölgesinin Zonguldak Havzası’nda geliştirilmesi fikrinin bütün yönleriyle tartışılmasında yarar var. Bu kapsamda, havzanın geleceğiyle ilgili olarak üzerinde kafa yorulması gereken bir diğer alan ise kamu özel ortaklık modellerinin geliştirilmesine ilişkindir.

Sonuç olarak, 166 yıllık kömür havzasının geleceği, özellikle kömür ve enerji başlıkları altında tüm taraflarca tartışılmalı, yeni hedef ve stratejiler belirlenmeli, gidilecek olan yön yeniden tasarlanmalıdır.

Ankara/Eylül 2014
e-Posta: nejattamzok(at)yahoo.com

Önceki ve Sonraki Yazılar