MEHMET KARA
Türkiye benimsediği ekonomi modeliyle, sınırları dışındaki gelişmelerin etkisine de açık bir ülke. Enerji gündemi de bundan bağımsız değil elbette. Küresel enerji gündeminde ne varsa, bir şekilde ülke içinde yansımalarını buluyor. Birkaç ay önce Batı Avrupa’da yaşanan ciddi elektrik kesintileri, İsrail-İran çatışması, giderek daha etkili hale gelen sürdürülebilirlik politika ve yaklaşımları Türkiye enerji sektöründeki aktörleri de yakından ilgilendiriyor.
Öyle ya, yüksek büyüme beklediğiniz bir ülkeye yatırım yapmışsınız ama bu sürecin nasıl ilerleyeceğini, beklenmedik gelişmelerin öngördüğünüz yol haritasını ne ölçüde etkileyeceğini görmek için yakın takipte kalmak zorundasınız. Türkiye elektrik sektörünün deneyimli ve vizyoner isimlerinden Akenerji Genel Müdürü Hakan Yıldırım’a sektöre dair beklenti ve önerileri ile Akenerji’nin program ve hedeflerini sorduk.
Türkiye elektrik piyasasında fiyat oluşumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tüm dünyada referans fiyat üreten piyasalar gün öncesi piyasalarıdır. Bu piyasalar fiyat hesabını, bir algoritma yardımıyla, piyasa oyuncularının fiyat tekliflerine göre yaparlar. Hesaplama optimizasyon marifetiyle yapılır. Amaç minimum maliyetle maksimum faydayı sağlamaktır. Bununla beraber, COVID salgını sonrası dönemde ve 2021-2023 enerji krizinde piyasayı ve son tüketiciyi korumak için alınan önlemler kapsamında, tavan fiyat çok aşağı çekildi.
Tavan fiyatlar halâ aşağıda mı?
Ülkelerin krize karşı tepkileri farklı farklı oldu. Avrupa piyasalarında da tavan fiyatı aşağı indirdiler ama “piyasadaki en yüksek fiyat, tavan fiyatın yüzde 65’ini geçerse, tavan fiyatı yenilemek şartı” ile bunu yaptılar. Çünkü serbest piyasadaki fiyatın artması, o kaynağa ihtiyaç var ve yatırım gerekiyor anlamına gelir. Bu sinyali sönümlendirmek doğru değildir. Bu sinyal çok önemli bir sinyaldir. İşte bu nedenle tavan fiyatın esnetilmesi hususunda piyasa düzenleyicisi, şirketler ve diğer paydaşlar ortak bir noktada buluşabilmelidir. Muhakkak ki olağanüstü durumlarda kamu otoriteleri tavan fiyatı aşağı çekebilir; ancak bu tarz serbest piyasa dinamiklerini bozan müdahelelerin çok nadir ve kısa süreli olması gerekir.
Türkiye’deki durumu şu anki fiyatlarla somutlaştırarak anlatabilir misiniz?
Şu anki tavan fiyatımız 3.400 TL/MWh. Bunun anlamı, piyasada oluşan fiyat en fazla 3.400 TL seviyesine ulaşabilir. Sonra ne olur? Gün Öncesi Piyasası’nda talep karşınlanmamış olur. Bu sebeple şebeke işletmecisine dengeli bir piyasa teslim edemiyoruz ve dengeleme görevini Dengeleme Güç Piyasası’na (DGP) bırakmış oluyoruz.
Peki, fiyatların aşırı yükselmesi korkusu yersiz mi?
Serbest piyasada fiyatın 2-3 saatliğine yükselmesi kötü değildir. Fiyat, piyasanın sağlıklı işlemesini sağlayan doğal bir enstrümandır. Talep eğrimizi düşünelim. Gün içinde en çok enerji tüketimi günün belli saatlerinde gerçekleşir. Üretim kapasitesi ise kademe kademe devreye girer. Önce ucuz kaynaklar kullanılır, yetmezse biraz daha pahalısının yolu açılır. Bir doğal gaz santrali hammadde maliyeti yüksek olduğundan genellikle en yüksek tüketim seviyelerinde devreye girer. Bu seviyelerde kaynağınız yoksa arzınız talebi karşılayamaz ve sistem çöker.
Diğer ülkelerde nasıl oluyor bu işler?
Avrupa’da gün öncesi piyasasında tavan fiyat 5000 Euro/MWh seviyesindedir. Buna karşın yıl boyunca gün öncesi piyasada ortalama fiyat 80-130 Euro aralığında gerçekleşiyor. Şirketler serbest piyasada birbirleriyle rekabet ettiğinden yüksek fiyatlar yılın en fazla 30 ila 50 saatlik bir kısmında oluşabiliyor. Bu da baz yük santrallerinin sabit maliyetlerini karşılayıp bir miktar kâr elde edebilmesi için yeterli oluyor.
Görüldüğü gibi rekabetçi bir seviyede belirlenen tavan, fiyatların aşırı yükselmesine sebep olmuyor. Tam tersine, yatırımı teşvik ederek rekabeti artırıyor, böylece fiyat istikrarını sağlıyor.
Kapasite mekanizması kapsamındaki destek ödemeleri gaz santrallerini sistemde tutmaya yetmiyor mu?
Kapasite mekanizması ödemeleri, belirli üretim tesislerine ve özellikle de yerli kömür veya doğal gazdan elektrik üreten büyük santrallere, üretim yapmasalar bile, her an üretim yapabilecek şekilde sistemde hazır bulunmaları için yapılan ödemelerdir. Çünkü termik santraller ve doğal gaz santralleri güvenilir kaynaklardır ve sistemin yükünü taşıma özelliğine sahiptirler. Kapasite mekanizmasının varlığı, doğal gaz santrallerinin mevcut piyasa koşullarında faaliyetlerini sürdürebilmesi için desteğe ihtiyaç duyduğunun göstergesidir. Bu mekanizmaya katılan santrallere emre amade kapasitelerine göre her ay belirli bir ödeme yapılıyor. Bu ödeme, üretim yapmalarından bağımsızdır; sistemde hazır ve kullanılabilir olmaları yeterlidir. Sistemin sağlıklı bir şekilde çalışması ve geçtiğimiz aylarda Portekiz ve İspanya’da ulusal çapta meydana gelen elektrik kesintileri gibi durumları önlemek amacıyla stratejik bir öneme sahiptirler. Bu destek ödemesi, halihazırda sabit bakım ve personel maliyetlerimizi karşılamaya yetiyor.
Bu santrallerin şebeke istikrarını sağladığı söylenen baz yük özelliğinden söz ediyorsunuz sanırım…
Evet, bu santraller esnek olmaları ve hızlı yük alıp atabilme kabiliyetleri sayesinde elektrik iletim sistemimizin frekansının belli tolerans seviyelerinin içerisinde kalmasını da sağlayan santrallerdir. Baz yük santraller bu özellikleriyle, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde yaşanan dalgalanmaların yarattığı riskleri de ortadan kaldırırlar. Yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin payının artması, baz yük santrallerinin önemini de artırıyor. Çok basit bir anlatımla, rüzgâr birden kesilse korkmayız. Termik kaynaklarımız bizi korur.
Yenilenebilir enerji santralleri çoğalırken baz yük santral yatırımlarının yatay seyri uzun vadede sorun yaratır mı?
Ülkemizin 120 GW rüzgâr ve güneş kapasite projeksiyonu bulunuyor. Bu büyük kapasitelerin kurulabilmesi ancak baz yük tutan santrallerin desteği ile mümkün olabilir. 2020 yılının başından itibaren bugüne kadar Türkiye’nin elektrik kurulu gücü 28.005 MW artmış. Bunun 27.767 MW’lık kısmını yenilenebilir enerji yatırımları oluşturuyor. Aynı dönemde baz yük kurulu gücü ise sadece 237 MWyükseldi. Doğal gaz santrallerinin toplam kurulu gücü ise 1.290 MW azaldı.
Önümüzdeki beş yılda yaklaşık 30.000 MW’lık ek yenilenebilir enerji kapasitesinin kurulması bekleniyor. Bu ek kapasite özellikle frekans kontrol tarafında ihtiyaçları arttıracağından 24.600 MW’lık mevcut doğal gaz kurulu gücünün sistemde kalmasının ne kadar önemli olduğunu görebilirsiniz. Kaldı ki bu doğal gaz santrallerinin yaklaşık 10-12 bin MW’lık kısmı düşük verimli olduğundan, düşük tavan fiyatlar sebebiyle atıl bekliyor.
Çözüm öneriniz nedir?
2000’li yılların başında geliştirilen orjinal piyasa, müdahalenin olmadığı, dinamiklerin rahatça oluştuğu, fiyatın gerçek sinyal ürettiği bir piyasadır. Tavan fiyatın aşağıda tutulması, elektrik fiyatının piyasada serbest bir şekilde oluşmasını engelleyerek yatırımcı ilgisini olumsuz etkiliyor.
Unutmamak gerekir ki en pahalı elektrik olmayan elektriktir. Bu uygulama sadece doğal gaz santrallerini değil, Türkiye’deki tüm elektrik santrallerini etkiliyor. Piyasada regülatif bir şekilde uygulanan sübvansiyonun fiyat mekanizmasını bozması, yeni büyük yatırımların yapılmasını güçleştiriyor. Arz güvenliği için, tavan fiyat seviyesinin acilen “elektriğin olmadığı her saat için ülke ekonomisine ne kadar kayba sebep olur” seviyesine yaklaştırılması gerekiyor; çünkü mevcut seviye üretici şirketler ve finansörleri açısından sürdürülebilir değil.
Tavan fiyat uygulamasının aşamalı olarak gevşetilmesi ve tüketiciyi koruyacak sosyal tarife yapıları oluşturularak sona erdirilmesi elektrik piyasasında sürdürülebilirliği güvence altına alabilir. Kapasite Mekanizması desteklerinin de özellikle doğal gaz santralleri için maliyet esaslı olarak güncellenmesi düşünülebilir.
İklim değişikliği ve kuraklık, elektriğinin yaklaşık üçte birini hidroelektrik santrallerinden karşılayan Türkiye için önemli bir sorun. Portföyünde hidroelektrik santralleri bulunan bir şirket olarak kuraklığın etkilerini ne oranda hissediyorsunuz?
Akenerji olarak biri Bursa’da, dördü Adana’da ve ikisi Adıyaman’da olmak üzere, Türkiye’nin farklı iklim kuşaklarında toplam yedi hidroelektrik santrale (HES) sahibiz. Kuraklık, HES’ler açısından üretimi doğrudan etkileyen bir faktördür ve 2025 yılı itibariyle, bu etkinin geçmiş yıllara kıyasla daha şiddetli hissedildiği bir dönemden geçiyoruz gibi görünüyor.
Bunu biraz açar mısınız?
Veriler, bu yıl Türkiye’nin son 10 yıl içindeki en kurak dönemlerinden birini yaşadığını gösteriyor. Bu da ülkemizin enerji arz güvenliği üzerinde doğrudan bir baskı yaratıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile DSİ’nin verilerine göre hidroelektrik santraller, 2024 yılında ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının yaklaşık yüzde 21,5'ini karşıladı. Bu oran hidroelektriğin hâlâ ne kadar önemli olduğunu gösterse de, yıllık üretimdeki dalgalanmalar enerji sisteminde denge ihtiyacını arttırıyor.
Barajlı hidroelektrik santralleri (HES) dengeleyici bir rol oynayamıyor mu?
Kesinikle oynuyor, örnek verilmesi gerekir ise, 100 MW kurulu gücü olan Uluabat santralimiz, fiyatların düşük olduğu saatlerde, yani doğal gaz santralerinin çalışmadığı dönemlerde, yan hizmetler piyasasında, sekonder frekans hizmeti sağlayarak sistem işletimcisinin ihtiyaçlarına hızlı cevap verebiliyor; ancak bunu yaparken mevcut yağış, kot seviyesini ve bölgedeki sulama veya içme suyu taleplerini azami bir şekilde dikkate alarak gerçekleştiriyor.
Barajlı HES’lerde durum ne?
Barajlı hidroelektrik santraller, suyu depolayabildikleri için kısmen daha dengeli ve kontrollü üretim yapabiliyor. Nitekim 2024 yılında barajlı hidroelektrik üretimi yüzde 29 artarken, toplam hidroelektrik üretimi 75 TWh ile bir önceki yıla kıyasla sadece yüzde 17 artış gösterdi; ancak bu ortalama artış bile barajlardaki su seviyelerini düşürdü ve bu da enerji arz güvenliği açısından ileriye dönük yeni bir risk oluşturuyor. Çünkü yaşadığımız kuraklık hidroelektrik santrallerin sadece üretim miktarını değil, aynı zamanda verimliliğini de ciddi şekilde olumsuz etkiliyor.
Tüm bunlar sektördeki ya da yeni girecek aktörlere ne söylüyor?
Bu tablo, enerji sektöründe kaynak çeşitliliğinin ve iklim değişikliğine karşı sürdürülebilir mücadele anlayışının ne denli kritik hale geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Hatta bundan da öte, özellikle dalgalanan yenilenebilir üretimin dengelemesi ve arz-talep dengesinin sağlanması açısından, doğal gaz santrallerinin rolü giderek daha belirleyici hale geliyor.
Doğal gaz santralleri, piyasa koşullarına ve tüketim eğrilerine çok hızlı tepki verebilme yetenekleriyle sadece baz yükü desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda enerji arz güvenliğinin sürdürülebilirliğini sağlayan esnek bir yapı sunuyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde, enerji sisteminin dayanıklılığını artırmak adına; yenilenebilir kaynaklara yapılan yatırımlar kadar, sistemin bu kaynaklarla uyum içinde çalışmasını sağlayan esnek ve güvenilir dengeleme mekanizmalarının daha etkin ve akılcı biçimde kullanılması büyük önem taşıyor.
İzninizle biraz da sizin şirketi soralım... Akenerji’nin ilk çeyrek mali sonuçlarına dair değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Ocak-Mart döneminde kâra geçtiniz, bu nasıl oldu?
Enerji piyasasında geçtiğimiz yıl yoğun bir şekilde fiyat baskısı yaşandı. Bu durum, doğalgaz santrallerinin üretim ve kârlılığını sınırladı. Ayrıca döviz kurundaki yükseliş TL bazlı enflasyon artışının gerisinde kaldı. Bu iki konjonktürel gelişme, duran varlıklarımızın değerlemesini sınırladı. 2024 yılının ikinci yarısında tavan fiyatın artmasının da etkisiyle yılı 1,9 milyar TL faiz ve vergi öncesi kâr (FAVÖK) yaratarak tamamladık. Ancak nakit akışımızı istikrarlı bir seviyede tutmamıza ve FAVÖK yaratmamıza rağmen geçen yılı net zararla kapatmıştık. Akenerji olarak değişken piyasa koşullarına uyum sağlayarak maliyetlerimizi etkin ve verimli bir şekilde yönetiyoruz. Bunu yaparken finansal sürdürülebilirliğimizin temeli olan “etkin nakit yönetimini” önceliklendiriyoruz. Bu sayede enerji sektöründe kâr marjlarının dar bir aralıkta seyrettiği 2025 ilk çeyrekte 5 milyar TL satış geliri, 435 milyon TL FAVÖK ve 108 milyon TL net kâraçıkladık.
Az önce anlattıklarınızdan hareketle, doğal gaz santraliniz zorlanmasına rağmen kâra geçmeyi başardınız yani…
Özellikle doğal gaz santrallerinin karşı karşıya kaldığı fiyat baskısı, geçen yıl olduğu gibi bu yılın ilk çeyreğinde de devam etti. Ayrıca geçtiğimiz yıla kıyasla daha kurak bir kış geçirdik. Bu da hidroelektrik santrallerinin verimliliğini olumsuz etkiledi. Kâr marjlarını daraltan tüm bu gelişmelere rağmen hem kaynak hem de coğrafi bakımdan çeşitlendirilmiş üretim portföyümüzü optimum verimlilikte kullanarak nakit akışımızı istikrarlı bir seviyede tuttuk ve net kâr açıkladık.
2025 yıl sonu mali hedefleriniz ve gelecek öngörüleriniz nelerdir? Finansal borçlarla ilgili projeksiyonunuz nedir?
Borç yönetiminde dikkatli ve stratejik bir yaklaşım benimsiyoruz. Faiz oranları ve piyasa koşullarını dikkate alarak borçlarımızı yapılandırıyor ve finansal riskleri minimize ediyoruz. Bu kapsamda Aralık 2024 vadeli TL ve ABD doları bazlı yükümlülüklerimizi, geçtiğimiz yılın üçüncü çeyreğinde ABD dolarına çevirerek 18 ay vadeyle yeniden yapılandırdık. Bu sayede TL’deki yüksek faiz maliyetinden kendimizi koruduk ve finansal esnekliğimizi artırdık.
Borçları erken kapamak da bir tür finansman tekniği mi?
Kredimizi uygun koşullarda tadil etmemizi sağlayan etmenlerden biri, geçtiğimiz yıllarda yarattığımız nakitle finansal yükümlülüklerimizi vadesinden önce yerine getirerek paydaşlarımızda sağladığımız güvendi. Paydaşlarımız nezdinde sağladığımız bu güven, finansal sürdürülebilirlik yaklaşımımızın en önemli unsurlarından biridir. Finansal sürdürülebilirlik stratejimizin temelini “etkin borç ve nakit yönetimi” oluşturuyor. Yılın geri kalan döneminde mevcut kapasitemizi mümkün olan en verimli şekilde kullanmaya devam ederek nakit akışımızı güçlü tutmayı hedefliyoruz. Operasyonel kârlılık ve verimliliğe odaklanarak sektörümüzdeki konumumuzu güçlendirmeye devam edeceğiz.
Gündeminizdeki yeni yatırımlar neler?
Yenilenebilir enerji kaynakları ve doğal gaz ile çeşitlendirilmiş portföyümüz, enerji üretimini etkileyen mevsimsel dalgalanmalara karşı bizi güçlü kılıyor ve iş modelimizin sürdürülebilirliğini destekliyor. Yenilenebilir enerjinin kurulu kapasitemiz içindeki payını artırmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin uzun vadeli enerji politikasını da dikkate alarak yenilebilir kaynaklardan elektrik üretimine yatırım yapmaya devam edeceğiz. Amacımız düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecine katkı sağlamak ve bizden önceki nesilden devraldığımız kaynakları bizden sonraki nesillere azami seviyede bırakabilmek. Bu süreçte yenilebilir kaynakların en iyi şekilde kullanımını sağlayarak sektöre yön veren öncü şirket olmayı hedefliyoruz.
Bu hedefe ulaşmak için nasıl bir yol haritanız var?
2009 yılından bu yana kademeli olarak devreye aldığımız rüzgâr ve hidroelektrik santrallerimiz ile toplamda 320 MW’lık yenilenebilir enerji kapasitesine ulaştık. Mevcut santral alanlarımızda gerçekleştirebileceğimiz hibrit güneş enerji santrali (GES) projelerinin fizibilite çalışmalarına odaklanmış durumdayız. Erzin Doğaz Gaz Kombine Çevrim Santrali ve Burç Bendi HES gibi, uygun gördüğümüz santrallerde, yardımcı kaynak GES kurulumları üzerinde çalışıyoruz. Balıkesir Bandırma’daki 28,2 MW’lık Ayyıldız Rüzgâr Santralimiziçin 6,2 MW'lık ilave kapasite artışı izni alarak toplam 34,4 MW'lık lisanslama yaptık. İlave kapasite yatırımına yönelik fizibilite çalışmalarımız devam ediyor. Bunlar ve benzeri yatırımlarımız sürecek.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü