1. HABERLER

  2. ELEKTRİK

  3. Ergüven: Kömür ve doğalgaz, rüzgâr ve güneşin abisi

Ergüven: Kömür ve doğalgaz, rüzgâr ve güneşin abisi

Limak Enerji Yönetim Kurulu Üyesi Birol Ergüven, kömür ile güneş ve rüzgârın düşman değil kardeş olduğunu belirterek, insanlığın bu kaynakları daha uzun yıllar birlikte kullanmaya devam edeceğini belirtti.

Ergüven: Kömür ve doğalgaz, rüzgâr ve güneşin abisi

Enerji Günlüğü - Türkiye elektrik sektörü son yıllarda kurulu güç açısından hızlı bir gelişim gösterdi. Ancak elektrik talep ve üretimi onca nüfus artışına ve ekonomik büyümeye rağmen yerinde sayıyor. Bu arada yeni kurulan elektrik santrallerinin ağırlıklı bölümü güneş ve rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir kaynaklarla çalışan tesislerden oluşuyor. Tabiri caizse son dönemin modası ise elektrik depolama ve depolamalı elektrik üretim tesisleri. Peki genelde dünya ve özelde Türkiye, sadece yenilenebilir enerji kaynakları ile bu işin altından kalkabilir mi? Limak Enerji Yönetim Kurulu Üyesi Birol Ergüven ile elektrik sektöründeki son gelişmeleri ve beklentileri konuştuk.

Elektrik fiyatlarını takip ediyor musunuz?

Günübirlik her gün ne oldu diye sıkı sıkı takip etmiyorum. Çünkü trendin ne olduğunu biliyorum. O trend nedir diye sorarsanız eğer, fiyatlar yine düşüyor her zamanki gibi. Baktığınız zaman üreticiler için çok da mutlu günler değil maalesef. Biliyorsunuz pandemiyle birlikte fiyatlarda çok ani bir yükseliş oldu. O dönem de aslında bakarsanız bütün sektörün beklediği dönemdi. Neden bütün sektörün diyorum: Çünkü herhangi bir ikili anlaşma olmadan ticari olarak büyük yatırımlar yapmış; termik santraller kurmuş, barajlar yapmış, alım ve fiyat garantisi (feed in tariff) olmadan veya feed in tariff dönemi bitmiş şirketler için piyasada oluşan fiyatlar çok önemli.

Pandemi sonrası yükselişten kim nasıl etkilendi?

Ama pandemi sonrası döneme bakarsak fiyatlar ani yükseliş oldu. Bu yükseliş zamanı aslında ondan önceki 5 sene, 6 sene hatta 7 senelik düşük gittiği dönemin bir nevi telafisi olacaktı. Ama maalesef ağırlıklı uzlaştırma fiyatı (AUF) geldi, o fiyatlar budandı. Birçok firma kazanmayı umut ettiği o fiyatlarla değil, kendisine verilen fiyatlarla gelir elde etmek zorunda kaldı. Haliyle o dönem bizler için her ne kadar geçmiş dönemlere göre biraz daha iyi olsa da geçmişten gelen o yatırım harcamalarını tam da çıkartacağız dediğimiz o dönemden yeterince etkin faydalanamadık. Şu an geldiğimiz noktada tekrar fiyatlar bir doygunluk noktasına geldi.

yatagan-termik-santrali.jpgKim nasıl etkileniyor bundan?

Özellikle doğalgaz çevirim santralleri bundan kötü etkileniyor. Doğalgaz çevrim santralleri sonuçta maliyeti doğalgaz, gerçekten hem sabit hem değişen giderleri çok fazla. Şu an tekrar düşme eğiliminde olan fiyatlara baktığımız zaman çok mutlu günler geçirdiğimizi söyleyemem. Bu aynı zamanda kömür santrallerimiz için de geçerli bu arada.

Üretim maliyetleri mi düştü de piyasadaki elektrik fiyatları aşağıya indi?

Arz-talep. Şimdi geçen seneki elektrik tüketim miktarımıza bakın, ondan önceki seneye bakın.

Artmadı ama azalmadı da...

Yani artmadı diyelim en kötü ihtimalle. Artan nüfusla eğer bir de artmıyorsa ki artmadı. Aslında kişi başı tüketim azalıyor demek. Bu çok iyi bir gösterge değil.

Evet bir de yeni üniteler devreye girdiği için...

Şimdi şöyle düşünün; sürekli bir taraftan yenilenebilir enerji devreye giriyor, yani zor da olsa giriyor. Ama eskilerde çalışmaya devam ediyor. Yenilenebilir enerji girdiği zaman her hâlükârda zaten bu üretiyor. O zaman bir yerden kısmanız lazım. Kıstığınız yer neresi? Tabii ki termik santraller. Termik santrallerin daha az çalışması anlamına geliyor. Termik santrallerde de bir sürü bedel var. Zaten ödemek zorundasınız. Çalışsanız da çalışmasanız da. Otomatik olarak hem fiyatlarda düşme hem satış miktarında azalma tekrar sektörü sıkıntılı bir yere doğru götürüyor.

Sektörün bir kısım üreticileri desek olmaz mı?

Termik santral işletenlerin tamamında üç aşağı beş yukarı problemler var. Bakın Türkiye'de yatırım dönemi giderlerini karşılamış özel sektörün santral yatırımı hâlâ çok az. Finansmanlar henüz kapanmadı. Onun için kazanılacak çok az bir kâr yatırımcıları kurtarmıyor. Biz o geçmişteki yüzlerce milyon dolarlık yatırımları çıkartamadık. Onun için az para kazandığınız zaman, hem tüm giderleri ödüyorsunuz, tüm bakımları yine yaptırmanız gerekiyor, hem de almayı taahhüt ettiğiniz yakıtı, doğalgaz ya da kömürü tüketmeniz lazım.

Basiretli bir tüccar zarara razı olup bu operasyondan vazgeçiyorum diyebilir, burada niye denilemiyor. Vazgeçsin o zaman?

Yatırım tutarından dolayı. Şimdi bırakın sizin kendi yaptığınız yatırımları, ki orada gidip kendiniz daha serbest piyasa şartlarıyla kredi almışsınız, ekipman almışsınız, yatırım yapmışsınız ve bu paraları çıkarmanız lazım. Ben oynamıyorum deyip çıkmanız mümkün değil. Bankadaki borçlar duruyor. Özelleştirmeden gelen santraller var. Orada da özelleştirmeye olan borçlarınız var ve borçların büyük bir kısmı da Türkiye’deki bankalar, yerel bankalarımız. Kimse bunları bitirmeden ben bırakıyorum diyemez.

Bakkal dükkânı gibi düşünün: Ya bu iş dönmüyor hadi, burayı kapatayım diyemez. Yani şöyle düşün, bakkal dükkânı örneğinden gidersek, öyle bir şey almışsınız ki içeride sadece sizin kullanımınıza yarıyor. Orayı başkasına devretme şansınız yok. Devam edip bitirmeniz lazım. Yani “Ben bu termik santrali artık işletemiyorum, kapattım” dediğiniz zaman bankalar veya size bir şekilde hizmet verenler de “Hayır, tamam madem öyle, kapatalım biz de” demiyor. Yani o parayı istiyor. Durum bu.

Bu kredilerin sigortalanması vesairesi, şusu busu yok mu? Yani sonuçta oradaki finansman, proje finansmanı değil mi? Hissedarların kefaletiyle mi alınıyor?

Türkiye’de gerçek anlamda proje finansmanı yapılmış proje ya vardır veya belki bir, bir buçuk tanedir. Yani hiç yok desek de yalan olmaz. Türkiye'de yapılan yenilenebilir enerji olsun diğer bütün yatırımlar, özellikle termik santraller, bunların hepsi, bilançodan şirketin garantileri ve patronun garantisi ile yapılmış işlerdir.

Peki o zaman şunu sorayım: Kredi taksitlerini bile ödeyemeyecek kadar düşük gelire mi sahip mevcut santraller şu an?

Biz şirket olarak bu duruma hiç düşmedik. Ama iki defa refinansman yapan, bir refinansmanla kurtaramayıp ikinci refinansman yapan şirketler oldu.

Ne demek o, biraz açar mısınız?

Yani şöyle, mesela diyelim ki 100 tane taksiti var. 20 tanesini ödemiş, kalmış. Sonra diyor ki ben bu geri kalan 80’i ödeyemeyeceğim, bunu tekrar 100’e bölün, hatta 150’ye bölün falan. Şimdi baktığınız zaman ödeme açısından, cash flow açısından bir rahatlama getiriyor ama totale bakarsanız proje ekonomisi olarak bu iyi bir şey değil. Ve Türkiye'de finansman şartları da daha iyiye gitmiyor, daha kötüye gidiyor. Geçmişteki finansman şartları şu an yok.

Eskiden şebekeyi ayakta tutmak için baz yük santrallere ihtiyaç var, yapılmak zorunda denilirdi. Şimdi iddia o ki eğer elektrik depolama sistemleriyle desteklersek, şebekeyi yenilenebilir kaynaklarla ayakta tutabiliriz. Bu bir şehir efsanesi mi? Gerçek mi?

Bu gerçek ama kâğıt üzerinde gerçek. Yani size şöyle söyleyeyim, muhteşem bir networkünüz vardır. Gerekli her yere bataryaları yerleştirirsiniz, fazla fazla yenilenebilir enerji kurarsınız. Fazla fazla. İhtiyacınızın çok çok fazlası, iki katı, üç katı. Hiç elektriksiz kalmazsınız ama bunun dehşetli maliyeti olur. Özellikle başlangıçta. Pratik düşünmek gerekirse, şu anki ana omurga, termik santraller. Termik santrallerin varlığıyla şu an bu kadar yenilenebilir enerji kaynakları sisteme elektrik sağlayabiliyor. Termik santralleri çıkın, sistem çöker, çökmüş bir sistemi yenilenebilir enerji ile ayağa kaldıramazsınız. Şu an bu kadar yenilenebilir enerji yatırımı yapılıyor ve şebekeye bağlanıyor ise bu tamamen geçmişte yapılmış baz yük çalışabilen, esnek çalışabilen, yük alıp, yük atabilen, ağırlıklı termik santrallerin sayesindedir.

Yani aslında yenilenebilir kaynaklar fosil yakıtlara muhtaç mı diyorsunuz?

Enerji ile ilgili bir toplantı başlığı gördüm, oturumun adı Düşman Kardeşler olarak belirlenmiş. Kömür ve doğalgaz ile rüzgâr ve güneşi karşı karşıya koymuşlar. Bence bu çok hatalı bir yaklaşım. Bu ikisi düşman falan değil. Bu ikisi gerçekten kardeş. Ve öyle birbirini sevmeyen kardeş de değil, aslında kol kola yürüyen kardeşler bunlar. Yani termik santraller olmasaydı yenilenebilir enerji olabilir miydi? Üretebilir miydiniz yenilenebilir enerji için gerekli olan bu kadar ekipmanı.

Bunu şöyle düşünün, hani bir tanesi daha büyük kardeş, diğeri daha yeni. Bu büyük kardeş, küçük kardeşin kolundan tutmuş, birlikte yürüyorlar. Bir süre sonra büyük kardeş “ben emekli olayım” diyecek. Büyük kardeş bunu şöyle açıklar: Ben bugüne kadar gerçekten çok çalıştım, yoruldum. Sen de artık işi öğrendin, ben sana da bu süreçte dünyanın neye benzediğini, hangi zorluklar olduğunu da öğrettim. Bak sana tavsiyem, şu şu şu alanlarda tedbir al ve yürü. Her şeye rağmen çok da başın sıkışırsa, falanca yere tatile gidiyorum, çağır, bir telefonda gelirim.

Yani özetle, fosil yakıtlarla yenilenebilir kaynaklar düşman falan değil. Bunlar birbirini seven iki kardeş aslında.

Peki Türkiye'deki termik santraller daha ne kadar küçük kardeşin elinden tutup devam edecek? Tahmini bir süre verebilir misiniz, ne zaman tatile çıkacak büyük kardeş?

Şimdi görece daha temiz olan doğalgaz çevrim santralleri. Doğalgaz çevrim santralleri çok uzun süre sistemde kalır. Sistemin sigortası, doğalgaz çevirim santralleri. Kömür santrallerinin işletmesi de zor. Operasyonel zorlukların yanında çevresel zorlukları var. İşin madencilik tarafı var, lojistik zorlukları var. Sonuçta bir şey devreden çıkacaksa ilk önce kömür santrali devreden çıkacak. Doğalgaz çevrim santralleri diye baktığınız zaman da devreden çıkacak olan santraller görece çok verimsiz küçük santraller. Ki onların büyük bir kısmı devreden çıktı. Kalanlar verimlilik olarak hala şu an üretilen en verimli santrale yakın, en fazla yüzde 5, 6, 7 altındaki santraller. Bunların sistemde her zaman bir sigorta gibi kalması lazım. Bunlar olmadan sistem güvenli değil.

Kapatılacak denilen santral türlerinin yenileri de yapılıyor aslında, neden?

Evet, dünyada hala yeni kömür santralleri, doğalgaz çevrim santralleri, nükleer santraller yapılıyor. Ve nükleer santraller artık temiz enerji kategorisinde değerlendiriliyor. Böyle bir dönüş niye oldu? Çok basit, sonuçta karbondioksit emisyonu olmayan, baktığınız zaman hani bir iki tane ciddi kaza var ama bu kazalara rağmen geçmişten bugüne yani yüzdesel olarak baksanız, yine en güvenli, en az problem yaratan santraller bunlar.

Yani bakın Japonya bile, Fukuşima faciasını yaşamasına rağmen elindeki santrallerin ömrünü nasıl biraz daha uzatırım diye hesap yapıyor. Kore, üretimdeki nükleer santral oranını arttırmaya çalışıyor. Bu ülkeler aynı zamanda çok ciddi yenilenebilir enerji yatırımları yapanlar. Ama şunu tekrar edeyim, altını da çizeyim. Özellikle genç arkadaşlarda ben bunu çok görüyorum. İzledikleri filmlerden mi, yoksa oynadıkları oyunlardan mı bilmiyorum ama hemen böyle bir iyi-kötü, siyah-beyaz, düşman-dost diye bakıyorlar ama hayat böyle değil ki. Dost dediğiniz dost mu sonuna kadar veya düşman dediğiniz acaba gerçekten düşman mı? Herkesle her alanda iş birliği yapmaya hazır olmak lazım. Açık olmak lazım. Bizim şu an tu kaka dediğimiz kömür santrallerini bile çekin sistemden, görün bakayım ne oluyor?

Ne olur?

Sistem çöker. Baz yük ihtiyacını yenilenebilir enerji ile rüzgârla güneşle karşılama şansınız var mı? Bizim böyle bir depolama kapasitemiz var mı? Yok ki. Bir gün olacağına inanıyorum bu arada. Bakın, seneler önce ilk batarya işi konuşulmaya başladığı zaman hemen aklıma elektronik devre geldi. Şimdi elektronik devreyi açın, içinde kapasitörler vardır ama çok zekice hesaplanmış, tam olması gerektiği kadar enerji, elektrik depolayabilen küçük kapasitörler görürsünüz. Bazıları büyüktür, bazıları çok büyüktür vesaire. Ama hepsi bir hesabın sonucuyla ortaya çıkar ve olması gereken yere, olması gerektiği kadar bir elektrik depolar. Yani aslında bir depolama tesisi kuruyorsunuz. İşte bir ülkenin elektrik şebekesi de böyle tasarlanmalı. Bunu niye söylüyorum? Türkiye’nin depolama ihtiyacı var mı, var. Bu hesapla ortaya çıkar, lokasyonla ortaya çıkar, projeksiyonla ortaya çıkar. Noktasaldır, yeri de bellidir.

Bunu kim biliyor, sistem operatörü mü biliyor?

Sistem operatörü bunu bilir. Yani TEİAŞ bunu bilir ve TEİAŞ’ın noktasal olarak lokasyon bildirerek depolama kapasitesini ilan edip, bunlara göre ihale açması, bunları tam olarak buraya kurun, bu bölgeye kurun, şu trafoya bağlanın demesi lazım.

Şu anda yapılan ne peki? Depolama yatırımları için kapasiteler ve lisanslar verildi...

Bakın o verilen büyük miktardaki lisans, bir kere büyüklük olarak gerçekten yapması kolay değil. İki, finansmanı kolay değil. Üç, hâlâ o ön lisansı alan şirketler zorlanıyor. İzinlerde zorlanıyor. Buraya olmuyor, başka bir yere kaydırıyor vesaire. Kabaca yerler belli.

O zaman şunu sorayım, EPDK neden böyle bir lisans kapasite dağıttı? İhale açsaydı da bunlar gerçekleştirilseydi bu yolda sağlıklı olmaz mıydı? TEİAŞ’a sormamışlar mı?

Nasıl yaptılar ben bilemem ama mutlaka görüşmüşlerdir, Görüşmüş olduklarını ve onlardan bu teknik kılavuzu, yol planını almış olduklarını umut ediyorum. Detay detay incelemedim. İncelemem de beklenemez. Ama ön lisans vermenin titiz çalışma gerektirdiğini biliyorum.

Peki bir de şöyle bir durum var. Önce depolama lisansı başvuruları alındı, sonra depolamalı üretim lisansı ile bunlar örtüştürüldü. Onlara üretim lisansı hakkı da tanındı.

İşte onlar bana da garip geliyor. Yani şimdi şöyle, zaten bu iş nasıl başladı, müstakil depolama diye başladı. Şimdi bakın, şunu söylemek istiyorum. Sistem operatörü, yani iletim sistemini işleten kurum çıkıp şunu dese ben şu şu şu noktalara müstakil depolama istiyorum. Sebebi de gün içi değişimleri ben bununla karşılarsam daha ucuz bir yöntem seçmiş olacağım haliyle. Ben bunu teknik olarak şu şekilde çalıştırmasını istiyorum ve bunun ödeme yani bu verilen hizmetin ödeme mekanizması da şu diyip buna göre bir ihale açmalıydı bence. O ihaleye giren bu yatırımın karşılığı nasıl alacağını bilmeliydi. Bunu niye özellikle söylüyorum? Şundan dolayı. Müstakil depolama yaptığınız zaman geliriniz nedir? A) Size sırf o kapasiteyi tuttuğunuz için bir kapasite bedeli ödenebilir. B) Size hiçbir şey söylenmez ama yine size bir lokasyon söylenir. Teknik olarak doğru lokasyon söylenir ve siz tutarsınız şunu yaparsınız: Tüm Türkiye’deki geçmiş ve gelecekte olmasını beklediğiniz fiyat inişler ve çıkışlarına bakarsınız, sonra durursunuz, şunu söylersiniz, ben pik saatlerde şöyle bir fiyat görüyorum, düşük fiyatlar da bunlar.

Yani sistem operatörü çerçeveyi oluşturup, alanı belirleyip burada oynayın diyecekti...

Tekrar başa alıyorum. Doğru bir müstakil depolama için iletim sistem operatörünün çok noktasal trafo bazında ne kadar depolama istediğini bildirmesi, hangi amaçla istediğini bildirmesi, oradan nasıl bir hizmet alacağını bildirmesi yoluyla bir kapasite ödemesi ile bir gelir mekanizması kurup, bir ihale yapabilir. Veya şunu diyebilir: Ben bir gelir mekanizması falan sunmuyorum ama size bazı noktalar, bazı alanlar söylüyorum. Bu alanlara kurulum yapabilirsiniz. Yapabileceğiniz kurulum da bu olur. Bunun da hem veriş hem çekişle ilgili limitleri de bunlardır. Buna göre çalışın. Ben size bununla ilgili lisans veriyorum diyebilirdi otorite. Siz de o zaman ne yapardınız? Sonra geçmiş ve oluşan fiyatlara bakardınız, gün içinde mevsimsel fiyatlara hem de gelecektekilere, ben arbitrasyon yapacağım, düşükten alacağım yüksekten satacağım diyerek bir gelir modeli kendiniz yaratabilirsiniz.

Fiyatlara müdahale edilen bir piyasada kendi modelini oluşturmak kolay mı?

Şimdi böyle bir geliri öngörebilmeniz için piyasanın gerçekten piyasa gerçeklerine göre hareket ediyor olması lazım. Fiyatlarınızın arzla talep arasında oluşması lazım vesaire vesaire. Ama fiyatlara müdahale edildiği bir ortamda bunu da ön göremezsiniz. Veya farz edin ki müstakil depolama başvuruları tam doğru yerlere yapıldı bir şekilde. Onlara aynı miktarda bir üretim lisansı verdiğiniz zaman buna diyecek lafım kalmıyor gerçekten. Bunların hepsi aynı anda örtüşmüş ve doğru kapasite, doğru müstakil kapasite, doğru üretim yan yana geldi mi? Yani gerçekten gidip birinin bu hesapları yapması lazım. Ben o hesapları yapamam ama bu iş böyle bir iş. Tekrar ediyorum bunu bir elektronik cihazın boarduna bakın ne görüyorsunuz nasıl bir tasarım var. Türkiye'deki enerji sistemin tasarımının buna göre yapılması lazım.

Bunu somut örnekle anlatmaya çalışsak?

Yani şunu demek istiyorum. Mesela şu an İzmir'deki fabrikanız için gidip Adana’da üretim yapabiliyorsunuz. Veya daha da abartalım böyle Ardahan’dan Muğla’ya kadar falan olsun. Şimdi kulağa hoş geliyor. Ben de bu çerçevede yatırım yapsam hoşuma gider. Kime anlatsanız hoşuna gider.

Evet, doğru, ne var bunda?

Peki acaba sistem operatörün hoşuna gidiyor mu? O enerjiyi oradan buraya getirmek, bundan doğacak ileriki maliyetlerin yönetilmesi, bunların hepsinin çok iyi planlanması gerekiyor. Tabii çok iyi planlanması gerekiyor derken şu şunu da düşünerek biraz da korkuyorum açıkçası. Aşırı planlamanın içine girip tıkanmak da bir opsiyon. Bunu yapan ülkeler de var. Her şeyi aşırı planlayıp, her şeyi böyle inceden inceye hesap edeceğiz diye doğru düzgün lisans verilmeyen, işlem yapılmayan ülkeler de var. Aşırı bürokratik. Bizdeki çok hızlı bu kapasite verilmiş olması, bu ön lisansların dağıtılması aşırı miktar bence. Böyle bir kurulu güç şu an dünyada yok bu ileride bize sıkıntı doğurabilir diye düşünüyorum. Oluşturulması istenmiyorsa da şimdiden bunun tedbirinin alınması lazım. Çok sıkı takip edilmesi lazım. Ön lisans verilmiş olabilir ama bunlar lisansa dönüşürken o elemenin çok iyi yapılması lazım. Yoksa bunların hepsi ileride bir şekilde yani ayakkabının içine giren taş gibi sürekli rahatsız eder.

Peki bu verilen lisansların, ön lisansların bir süresi var mı?

Bence bu soruyu şöyle sormak lazım. Şu ana kadar bir sürü ihale yapıldı. Türkiye'de kapasiteler tahsis edildi, ihaleleri kazananlar oldu. Bunların adedine yüz diyelim. Yapılmayan yatırımların kaç tanesinde teminat irat kaydedilmiş. Kaç tanesi bu ihalelerde uçup kaçıp gittiği için bundan zarar görmüş, bence buna bir bakmak lazım. Yani yatırımcının da bu anlamda biraz hesabını iyi yapması bir noktada çocuk eğitim gibi biraz canının yanmasına bağlı. Yani bir şekilde bu ön lisans süreçleri inşaat izinleri vesaireler uzayabiliyor. Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Burada bir kapasite kilitli kaldığı zaman bu sefer olabilecek projeler bağlantı kapasitesine erişemiyor. Bugün dünya koşuyor, onlarca gigavatlık kapasitelere koşuyor. Böyle bir yerde en önemli şey bağlantı kapasitesi. Yani elimizdeki en kritik şey bağlantı kapasitesi. Bunun en optimum şekilde gerçek yatırımcıya doğru şekillerde ve adil bir şekilde verilmesi lazım. Bunu yapmazsanız düşün bir şirket çok yatırım yapmak istiyor. İnanılmaz. Kapasite yoksa ne yapabilir?

Şu ana kadar verilmiş kapasiteler doğru verilmedi mi? Doğru yerlere verilmedi mi demek istiyorsunuz ya da ölçülemiyor mu demek istiyorsunuz?

Bunu demek istemiyorum. Aşırı hızlı ön lisanslar verildiği için bunların gerçekten çok ince hesaplarla yapıldığından ben emin değilim diyorum. Bu lisans aşamasındayken çok iyi değerlendirilir ona göre tekrar edilir, verilir. Sonuçta bunlar ön lisans ön lisanstan, lisans verme süreci çok daha titizlikle yürütülürse problem yaşamayız ama bunların hepsi lisansı hızlı bir şekilde dönerse problem var. Zaten şöyle söylet o kadar yüksek ki böyle bir finansmanı bile bulmak çok kolay değil.

Tahsis edilen 30 bin MWh’lik depolama yatırımı yaklaşık ne kadarlık bir sermaye gerektirir?

Çok büyük sermaye. Hiç teorik bir şey yapmayalım ama otuz binin hepsi zaten lisansa dönmez. Bunların bir kısmının belli izinlere erişemeyeceği bulunduğu yerde problemler çıkacağı kesin. Ama 10 gigavatı bile lisans alsa yani gerekli rakam nereden baksanız yine 500, 600, 700 bin dolarla falan çarpmanız lazım megavatını. Bunu çok kabaca söylüyorum çünkü projenin özelliğine göre ne zaman yapıldığına göre finansmana göre çok değişiyor. Yarım fiyatları da değişebilir. Neden? Şimdi panel fiyatları inanılmaz düştü. Seneye devam edecek mi bilmiyoruz ki bu bahsettiğimiz otuz megavatın ne kadarı lisansa dönecek, lisansa döndüğü zaman sahaya çıkıp bunun satın almasını yaptığı zaman bugünkü panel fiyatları iki katına mı çıkacak. Batarya da yüzde elli bir fiyat düşmesi mi olacak, iki katına mı çıkacak, bunları bilmek mümkün değil. Şu an bildiğimiz şu, panel fiyatları tarihi dipte batarya fiyatları hızlı bir düşüş gösterdi ama bunlar ne zaman yapılacak? Bahsettiğimiz otuz gigavat. Önümüzdeki sene sonraki sene sonraki senelerde yapılacak.

Fiyatların yükselmeyeceğini nereden biliyoruz?

Bilemeyiz. Orada ciddi riskler var ama tekrar başa dönüyorum. Depolama işi, iletim sistemi, dağıtım sistemi çok iyi mühendisçe hesapla tam lokasyona trafo merkezine tüketim noktası uzaklığına göre verilmesi gereken lisans çeşitleri. Bu kadar hızlı bir ön lisans dönemi, umarım doğru hesap yapmışlardır.

Peki Birol Bey çok teşekkür ederiz başka söyleşilerde görüşmek dileğiyle.

Sağ olun görüşmek üzere.

Mehmet KARA - Enerji Günlüğü 

Önceki ve Sonraki Haberler