1. YAZARLAR

  2. Hüseyin ORTAK

  3. ABD-Çin: Ticaret savaşı hegemonya savaşına dönüyor
Hüseyin ORTAK

Hüseyin ORTAK

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

ABD-Çin: Ticaret savaşı hegemonya savaşına dönüyor

Coğrafya kaderdir. Herkesin az çok aşina olduğu bu cümlenin siyaset biliminin, bilimselliği en alt düzeyde kabul edilen dalının, yani jeopolitiğin temeli olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir: 

İçinde bulunduğu coğrafyanın ve onun yanı sıra ekonominin, nüfusun vb. bir devletin siyasası üzerindeki etkisi.

Jeopolitik hakkında yapılmış bu genel tanımlama bile Asya Pasifik ülkeleriyle Batılı ülkeler arasındaki gerilimin nedenleri hakkında düşünmemiz için iyi bir başlangıç sayılabilir... 

Çok uzun süredir, batının hegemonya ve yeni pazarlar arayışında göz diktiği Asya Pasifik bölgesi, Japonya ve ABD arasında 1980’li yıllarda başlayan ticaret savaşlarından bu yana dikkatleri yeniden topluyor. Washington yönetiminin Japon teknoloji devlerini hizaya getirmeye çalıştığı 1980’li yılların ticaret savaşının temel motiflerini taşıyor. En azından o yıllarda Washington yönetimi tarafından sıkça söylenen “Japonya’ya karşı savaştayız” mottosu geçerliliğini hâlâ koruyor. Anlaşılan “savaş” sürüyor yani... Ama bu kez Çin’e karşı...

Çin ile ABD’yi bu kadar şiddetli bir şekilde karşı karşıya getiren şey ne? 1970 ve 1980’li yıllarda ihracata dayalı sanayileşme politikası uygulayan ve Asya Kaplanları olarak adlandırılan Tayvan, Hong Kong, Güney Kore ve Singapur’un hızlı ekonomik yükselişini izlemiştik. Yaşanan ekonomik yükseliş aynı zamanda bu kaplanların ABD’nin sosyal ve siyasal etki alanında altına girmeleriyle birlikte gerçekleşmişti. 

1978 reformlarıyla ekonomisini uluslararası sermayeye açmasıyla birlikte Batılı ülkelerin üretim üssü halene gelen Çin, bu süreçte yıllık ortalama yüzde 10 dolayında seyreden büyüme hızıyla ABD ve genel olarak Batı’nın yatırım alanı ve pazarı haline geldi. Bununla birlikte kendi ekonomik ve teknolojik gelişmesinin olanaklarını sağlayan kaynaklara ulaşma imkanı elde etti.

Bir süredir ABD, 5G ile ilgili olarak Çinli özel sektör kuruluşu olan HUAWEI’ye karşı savaş açmış durumda... Bu savaşta diğer batılı ülkeleri de yanına almak için deyim yerindeyse tehdit diplomasisine varan yollar kullanıyor. 

Ticari ve politik nezaketi tartışmaya açık olan ve rakiplerine alçaltıcı lakaplar takmayı seven Donald Trump, Huawei için “Casus” tanımlaması yapıyor. Trump ve ekibi, Huawei’nin taklit ve kopyalama yollarıyla fikri mülkiyet haklarını hiçe saydıklarını, Pekin  yönetiminin uyguladığı örtülü teşvik ve sübvansiyonlarla rakiplerine karşı yokedici düzeyde fiyat kırdıklarını ve telekomünikasyon altyapısı kurdukları ülkeleri Çin’in “Yeni İpek Yolları” projesi çerçevesinde borçlandırma ve telekomünikasyon altyapısı bakımı ve yönetimi yoluyla derin bağımlılık iliskisine soktuğunu iddia ediyorlar. Daha önemlisi Huawei’nin ürünlerine yüklediği bir takım programlar aracılığıyla Pekin yönetiminin gözetleme faaliyetlerini genişletmesine olanak tanıdığını ifade ediyorlar. 

Pekin yönetiminin 2017 yılında açıkladığı gerçek ve tüzel kişilerin kendilerinden istenmesi halinde işbirliği mükellefiyetine sokan istihbarat yasası sözünü ettiğim eleştirilerin en görünür temelini oluşturuyor.  

Huawei yöneticileri ise Çin hükümetinin şirketin uluslararası saygınlığına zarar verebilecek bir riski asla göze alamayacağını vurgulayarak casuslukla ilgili iddiaları red ediyorlar. 

Trump yönetiminin iddialarına dayanak olarak sunduğu kanıtlar çok zayıf temellere dayanmakta... Bu iddialarla birlikte, sürdürdüğü ekonomik tehdide de dayanan diplomasinin sonucu olarak Huawei İngiltere, İtalya, Fransa ve son olarak da 9 Ekim tarihinde Avrupa’da en güçlü olduğu ülke olan Belçika’da 5G ihalesini kaybetti. Bu arada Şili yönetimi Pasifik Okyanusunda sürdürdüğü denizaltı data hattı kablolamasından Huawei’yi çıkarma kararı aldı. 

Teknolojik yaratıcılık üstünlüğünün ABD tarafından elden kaçırıldığı ve Çin tarafından ele geçirildiği iddiasını doğrular nitelikte bulgular da bu savaşın arka planınında yatan endişeleri net olarak gösteriyor. ABD kökenli şirketler 1998 yılında Çinli şirketlerin 27 katı patent kullanım geliri elde ederken bu oran oran 2019 yılında iki kata kadar gerilemiş durumda. (John Seaman - Çin ve Yeni Standardizasyon Jeopolitiği-www.ifri.org)

Ticaret savaşı sadece Huawei ile sınırlı değil. Tik Tok ve HUAWEI’nin yeni tasarladığı ve yapay zeka uygulamalarında kullanacağı Kirin Çipinin üretiminde kullanılan ABD ve Taiwan kaynaklı, yüksek performanslı malzemelerin tedariğinde yaşanan sorunlar da sürdürülen savaşın teknik cephelerinden biri konumunda.

Ticaret ve 5G cephesinde bunlar olurken ABD, Çin’in Güney Çin Denizi’nin kimi bölgelerinde iddia ettiği egemenlik hakkını tanımadığını açıkladı. 

ABD’nin Covid-19 Pandemisinde Çin’i açıkça suçlaması da iki ülke arasındaki gerginliği daha da arttırdı.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “Komünist Çin ve Özgür Dünyanın Geleceği” başlıklı konuşması sorasında aralarındaki ipler iyice gerilen iki süpergüç, yoğun ve karmaşık olma niteliği belirgin yeni bir rekabet döneminin içine girmekteler. Henry Kissinger’ın “ABD ve Çin’in soğuk savaşın kıyısında olduğuna” tespiti iki süper güç arasındaki durumu tanımlar nitelikte adeta... 

Çin’in dünya ekonomisi içindeki ağırlığı belirgin bi şekilde artmaktadır. Çin kökenli enerji ve finans ve telekomünikasyon şirketlerinin de dünyada ilk onu zorlayan şirketler haline gelirken, Çin, Dünya ekonomisinde ikinci büyük ülke konumuna yükselmekte bunlarla paralel en çok uluslararası kredi veren ve yardım yapan ülke olarak dikkat çekiyor. 

Süper güç ABD ile yeni süper güç Çin arasındaki bu mücadelenin, batı merkezli küreselleşmenin mutlakiyetini sarsacak nitelikte olduğu da iyice belirginleşiyor. 

Bu belirginleşmeyle beraber ticaret savaşından soğuk savaşa beklenmedik hızla dönüşen iliskilerin kazanacağı boyutları dikkatle izlemekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar