1. YAZARLAR

  2. Emine Karakitapoğlu

  3. Lütfen umutsuzluğa kapılalım...
Emine Karakitapoğlu

Emine Karakitapoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Lütfen umutsuzluğa kapılalım...

Bu sabah Birleşmis Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun raporlarına baktım. Niyetim, Turkiye’de çevre eğitimi çalışmalarının, uluslararası arenadaki yansımalarını incelemekti. Çünkü son 9 yıldır, dünya genelinde sürdürülebilir kalkınma için yeni eğitim modelleri devreye sokulmaya çalısılıyor. Çalısmalar BM önderliğinde devam ediyor. 

Birleşmis Milletler, 2005-2014 yılları arasını “sürdürülebilir kalkınma için eğitim onyılı” olarak belirlemişti. Gerekçe ise; ne teknolojik gelişmelerin, ne yasaların, ne de politik yaklaşımların, sürdürülebilir kalkınma için yeterli olmadığıydı. Bu nedenle, bütün üye ülkelerden eğitim sistemlerini gözden gecirmeleri istendi.Geliştirilecek yeni bir eğitim anlayışıyla;zihniyette, değerlerde, yaşam tarzında değisiklik ile, insanlarin değistirme kapasiteleriniarttıracak yöntemler gelistirilmesi hedefleniyor. Her ülkenin, 2014 yılına kadar kendi çevre, kültür ve yerel gereksinmelerine göre, sürdürülebilir kalkınma için eğitim modelleri gelistirmeleri ve bunlariuygulamaya koymalari bekleniyor.

UNESCO bu güne kadar, iki küresel gözlem ve degerlendirme raporu yayinladi. Birisi 2009, diğeri 2012 yılında. Raporlarda üye ülkelerden gelen veriler ve o ülkerdeki egitim anlayişları ile, egitim onyılı kapsamında geliştirilen modellerkamuoyunun bilgisine sunuluyor. Nihai rapor da,2014’de yayımlanarak, şu anda Ban Ki Moon başkanlığında çalismalari devam eden, 2015 sonrasında yürürlüğe girecek olan, yeni kalkınma hedeflerinde dikkate alınacak.

Bu raporlarda Türkiye yok. Yani ne Milli Eğitim Bakanlığının, ne bir universitenin, ne de bir özel sektör kuruluşunun, sürdürülebilir kalkınma için herhangi bir eğitim modeli önerisi olmamış.UNESCO genel merkezi Nisan 2011’de, Türkiye’nin de içinde yer aldığı 195 üye ülkeye, e-posta yoluyla cevaplanmak üzere bir araştırma göndermiş. Bu araştırmaya da Türkiye’den herhangi bir bir yanıt gitmemiş ki, Zimbabwe’den, Irak’a, Kore’den en ücra ülkelere kadar üye ülkelerin yer aldığı listelerde Türkiye’nin adı bile geçmiyor.

UNESCO üyeliğimizin geleceği
UNESCO gibi, cağdaş değerlere hizmet eden bir kurumun yönetiminde devam eden eğitim seferberliği,kalkınmasında çevreyi gözeten bir Türkiye için zorunlu olsa gerek. Merkezi Paris’te bulunan ve modern egitim sistemi, batılı yaşam yasam tarzı ve kültürü ile, bilimselliği ağırlıklı olarak benimsemiş UNESCO üyeliğimizin niteliğinde resmi bir değişiklik olmadığına göre, böylesi küresel bir programda yer almamamızın sebebi ne olabilir, anlamakta zorlanıyorum.

Bütün ülkeler 21. Yüzyılda uygulanacak çevreci eğitim sistemi uzerinde çalışırken, Türkiye gelecek nesiller için nasıl bir eğitim modeli düşünüyor;UNESCO önderliğinde devam eden çevreci egitim seferberliği raporlarında ülkemiz neden yer almıyor, belirsiz. UNESCO Turkiye ofisinin etkinliklerine baktığınızda da, bazı ortak etkinliklerin yapıldığını, ancak çoğunluğunun tanıtım amaçlı olduğunu görüyorsunuz.
UNESCO uyeliğimizin ilerleyen yıllardaki akibetinden de mi kaygı duymalıyız acaba...

Bu güne kadar şahit olduğumuz sayısız bilim dışı yaklaşıma ek olarak, geçen hafta okuduğum bir haber oldukça düşündürücü.Haber bir üniversiteden geliyordu. Başlık; ”Çevre ve Din Bağlamında Nükleer Enerji”. Nükleer enerjinin bile dinle ilişkilendirilebildiği bir dönemde, UNESCO üyeliğinden kaygılanmak şaşırtıcı olmasa gerek.(http://www.omu.edu.tr/cevre-ve-din-baglaminda-nukleer-enerji-5579-html/ )

Umudumuzu kaybedelim
Şöyle desem; ”Türkiye’de korkunç bir çevre katliami yaşanıyor, engel olunabilecek hic bir mekanizma da yok. Ben bu sürecin değişeceğine olan umudumu tümden kaybettim.” Ne dersiniz?

Muhtemelen ;”Sakın umudunu kaybetme! En kötüsü umudunu kaybetmektir” diyeceksiniz. Ben bu tabu yaklaşıma katılmıyorum. Umutsuzluğa kapılmamak, sürekli daha iyiyi umut ederek yaşamak, insanı pasifleştiren bir durum. Çünkü insan hem fizyolojik, hem de ruhsal olarak varlığını sürdürmeye programlanmis bir canlı; tıpkı diğer canlılar gibi. Mutlak bir tehlikeyi yüreğinde hissettigi anda, yani en umutsuz anında ancak, sahip olduğu tüm enerjiyi açiğa çikarıp, mutlak bir mücadeleye girişiyor. Sizi en zor anınızda, o güne kadar içinizde varlığını bile farketmediğiniz bir guç hayatta tutuyor. Ancak mutlak bir umutsuzluğa kapıldığınız anda, sizin bile farketmeyeceğiniz bir mekanizma devreye girerek, durumu değiştirmek için ne gerekiyorsa, sizi onu yapmaya itiyor.

Diger bir cok konunun yaninda, Türkiye’de çevre konularında umdumuzu kaybetmemize sebep olacak büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Harekete geçmeyi, ancak umudumuzu kaybettiğimizi kendimize itiraf ettiğimizde başarabiliriz. Umudumuzu keselim demiyorum.O başka bir şey... Ne ülkemin özgür, çağdas geleceğinden, ne çevre tahribatının durdurulabileceginden umudumu kesmedim. Umudunu kesmek, imkansizliğa teslim olup, kendi kendini pasifize etmek, çaresizligın mahkumu olmaktır. Oysa hep bir umut vardır. Ancak, istediginiz, umut ettiğiniz şeylerin gerçekleşmesi için nesnel kosullar ortadan kalkmışsa, bir an önce bu umutsuz durumu kendinize itiraf edip, harekete gecmemiz gerekir.

Ülkemizde çevreci uygulamaların,ne eğitim, ne siyaset ne de teknoloji kullanımıbakımından yeterli olmadığını, yapılanların ise fark yaratamayacak kadar küçük olduğunu görmeliyiz. Durum gercekten cok umutsuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar