1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Ulusal Enerji Planı bizi net sıfır hedefine götürür mü?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Ulusal Enerji Planı bizi net sıfır hedefine götürür mü?

Enerji, gerek küresel boyutta gerek tekil ülkeler bakımından günümüzün en önemli sorun alanlarından biridir. Enerjinin yönünün ne olacağı, gelecekte hangi enerji kaynaklarının ne miktarlarda tüketileceği, en fazla merak edilen konular arasındadır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan ve geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaşılan Ulusal Enerji Planı, Türkiye’de enerjinin geleceğine ilişkin önemli ipuçları taşımakta.

Ülkemizin “2053 net sıfır emisyon hedefi” esas alınarak hazırlanan bu plan, enerji talebimizin gelecekte ne olacağına ve söz konusu talebin -hedef yıldan itibaren atmosferdeki sera gazlarının artmasına neden olmaksızın- nasıl karşılanacağına ilişkin Bakanlığın öngörülerini ortaya koymakta.

Plan, elbette mevcut enerji yönetiminin tercihlerini yansıtmaktadır ve bu tercihler herkes tarafından da kabul görmeyebilecektir. Yine de bu planın, önümüzdeki 30 yıllık dönemde enerjinin görünümüne ilişkin senaryoları tartışabilmek bakımından uygun bir zemin sağladığını düşünüyorum.

ELEKTRİK ÜRETİMİ ORTALAMA YÜZDE 4.5 ARTACAK 

Planda ortaya konulan tahminlere göre; birincil enerji tüketimimiz 2030 yılına kadar ortalama yılda yüzde 2,5 oranında artacak, 2030 sonrasında ise yüzde 1’in de altına inerek neredeyse durma noktasına gelecek. Elektrik tüketimindeki yıllık artış oranı ise 2053 yılına kadar ortalama yüzde 4,5 olacak.

Geçtiğimiz 20 yılda (2001-2021) ortalama yıllık artış oranlarının birincil enerji tüketiminde yüzde 4 ve elektrik tüketiminde ise yüzde 5,1 olduğunu dikkate aldığımda, planın artış tahminlerinin bana çok da inandırıcı gelmediğini söylemeliyim.

Diğer taraftan, tahmin edilen bu tüketimleri karşılamaya yönelik olarak kullanılacak enerji kaynaklarının bileşimine dair de oldukça çarpıcı öngörüler bulunmakta.

KÖMÜRDEN ÇIKIŞ, 2053

Öncelikle, bu plana göre, önümüzdeki 30 yılda kömürden neredeyse tamamen çıkıyoruz. Toplam enerji tüketimimiz içinde kömürün bugün yüzde 26 olan payı önce 2035 yılına kadar yüzde 21’e çekiliyor, ardından 2053’de yüzde 3,6’ya kadar düşürülüp, kömür enerji gündemimizden çıkarılıyor.

Aynı şekilde, kömürün elektrik üretiminde kullanımından da büyük ölçüde vazgeçiliyor. Mevcut kömür santralleri ömürleri tamamlanana kadar devrede kalıyor ve 2035 yılına kadar 2,5 gigawatt büyüklüğünde kömürlü santral planlanıyor ama -eğer karbon tutma ve depolama (CCSU) teknolojilerinin maliyetleri makul bir seviyeye gerilemezse- 2035 sonrasında artık yeni bir kömürlü santral devreye alınmıyor. 

YERLİ VE MİLLİ KÖMÜRÜN FAÇASI ALINIYOR

Böylelikle, geçtiğimiz dönemlerde sıkça duyduğumuz “yerli ve milli kömür” güzellemelerinin de üzerine kalın bir çizik atılmış, tabiri caizse façası alınmış oluyor.  

Bu plan, kömür gibi -Karadeniz’deki yeni gaz keşiflerine rağmen- doğal gazın geleceğinden de pek fazla ümitli değil: Gerçi, doğal gazdan elektrik üretimine ilişkin yatırımlar bir süre daha devam ediyor ve bu amaçla 2035 yılına kadar yaklaşık 10 gigawatt kapasitede yeni gaz santralleri devreye alınıyor ama toplam enerji tüketimi içinde gazın payı 2021 yılındaki yüzde 30,8 düzeyinden önce 2035 yılında yüzde 22,5 seviyesine, sonrasında 2053 yılında yüzde 11,7’ye kadar düşürülüyor.

Petrole gelince… Bugün toplam tüketimde yüzde 27-28 olan payı 2035 yılına kadar hemen hemen aynı seviyede kalıyor ama sonra -elektrikli araçlardan beklenti çok yüksek olmalı ki- 2053 yılında hızla yüzde 5,6 seviyesine kadar geriliyor.

Doğrusunu isterseniz, rakamların gelişimine baktığımızda, bu planı hazırlayanların 2035-2053 arası dönem için enerjide mucize beklentileri olduğu anlaşılıyor. Neticede, fosil yakıtların bugün yaklaşık yüzde 84 olan birincil enerji içindeki payının 2035 yılında yüzde 70’e ve sonrasında 2053 yılına kadar hızla yüzde 20,9 düzeyine kadar gerileyeceği öngörülmüş.

FOSİL GİDECEK DE YERİ NEYLE DOLACAK? 

Demek ki bu plana göre, Türkiye’de fosil yakıtlar yavaştan sahneyi terk edecek. Peki, yerlerine ne gelecek?

Öncelikle, başta güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklar geliyor: Toplam enerji tüketimi içindeki payları 2021 yılında yüzde 15,6 düzeyindeyken 2035 yılında yüzde 23,7’ye, 2053 yılında ise yüzde 50’ye kadar yükseliyor.

Burada en çarpıcı gelişmenin ise güneş enerjisinde yaşanması öngörülüyor. Buna göre; toplam elektrik kurulu gücünde bugün yüzde 9,1 olan güneşin payı 2035 yılına kadar kurulacak olan 43,5 gigawatt güneş santrali ile hızla yüzde 27,9 düzeyine çıkıyor.

Rüzgâr enerjisinde ise güneşe göre çok daha mütevazı bir gelişme öngörülmekte: 2035 yılına kadar devreye alınacak 5 gigawatt deniz üstü ve 13,2 gigawatt kara santraliyle, rüzgârın bugün yüzde 11 olan kurulu güç içindeki payı 2035 yılında yüzde 15,6’ya kadar yükseliyor.

Bununla beraber, potansiyelinin sonuna geldiği düşünülen hidrolik santrallerin kurulu güç içindeki payının her yıl düşeceği ve 2053’de yüzde 10’un altına gerileyeceği tahmin ediliyor.

Sonuçta, 2022 yılında yüzde 40 olan hidrolik dâhil yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payı 2053 yılında yüzde 61,4’e yükseliyor.

Diğer taraftan, yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payı arttıkça batarya depolama ve pompaj depolamalı hidroelektrik santraller gibi yöntemlerle sistemin güvenliği sağlanmaya çalışılmış. Bu amaçla, batarya kapasitesinin 2035 yılına kadar 7,5 gigawatt düzeyine ulaşması tahmin edilmekte. Planda hidrojene de yer ayrılmış ve doğal gaz sisteminin içine karıştırılacak hidrojenin 2035 yılında yüzde 3,5 oranında olması öngörülmüş.

SİNOP NÜKLEER SANTRALİ 12 YIL SONRA DEVREDE 

Plandaki en çarpıcı unsurlardan biri de nükleere ayrılan pay. Mevcut Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin yanında yenilerinin kurulması ve 2035 yılına kadar toplam 7,2 gigawatt nükleer santral kapasitesinin devreye alınması planlanmış. Böylelikle nükleerin kurulu güçteki payı 2035 yılında yüzde 3,8’e çıkarılıyor. Ancak, nükleerde 2035 sonrası için yapılan öngörü çok daha inanılmaz: 2035-2053 arası dönemde neredeyse 6 adet Akkuyu Santrali büyüklüğünde ilave kapasitenin devreye alınması ve nükleerin kurulu güç içindeki payının yüzde 8,4’e yükseltilmesi hedefleniyor.

Böylelikle, 2023 yılında enerji bileşimimiz içine dâhil olması beklenen nükleerin birincil enerji içindeki payının 2035 yılında yüzde 5,9’a ve 2053 yılında ise şaşırtıcı bir hızla yüzde 29,3’e kadar yükselmesi öngörülüyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin 30 yıl sonra net sıfır hedefine ulaşabilmesi için bu planın öngördüğü kaynak bileşimi; birincil enerji tüketiminde yüzde 20 fosil, yüzde 50 yenilenebilir, yüzde 30 nükleer ve elektrik üretiminde ise yüzde 20 fosil, yüzde 70 yenilenebilir, yüzde 8,4 nükleer olarak şekillenmekte.

DÜŞÜK ENERJİLİ SEKTÖRLERİN ÖNE ÇIKARILMASI ŞART 

Peki, bu plan gerçekçi midir?

Şüphesiz fosil yakıtlardan vazgeçmeksizin net sıfır hedefine ulaşabilmek mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte, böyle bir planın gerçekleşebilmesi, gerek toplumsal yaşamda gerek ekonomi alanında kapsamlı dönüşümleri gerektirmekte.

Her şeyden önce, aşırı enerji tüketiminin norm haline getirildiği toplumsal yaşam biçimlerinin “net sıfır emisyon” hedefinin önündeki en büyük engellerden biri olacağı açıktır. Verimlilik, tasarruf ya da geri dönüşümün değil de savurganlığın yüceltildiği bir yapıda söz konusu hedefe ulaşılabileceğini zannetmiyorum.

Diğer taraftan, demir-çelik ya da çimento gibi enerji yoğunluğu yüksek sektörlerin ağırlıklı olduğu mevcut sanayi yapısının da kökünden değiştirilmesi; inovasyonun, bilgi ve yüksek teknolojinin öne çıktığı katma değeri yüksek ve düşük enerji yoğunluklu yeni nesil ekonomik faaliyetlerin başat olduğu bir kalkınma modeline geçilmesinin gerekeceği de açıktır.

Ayrıca, plandaki hedeflerin gerektirdiği -güneş, rüzgâr, enerji depolama, hidrojen ya da biyoenerji gibi- teknolojilerin ülke içerisinde üretilebilmesi de net sıfır hedefine yönelik her plan için kritik önemdedir.

Bununla birlikte, yayınlanan plan dokümanında bu ayrıntılar yer almıyor. Bu nedenle, net sıfırı hedefleyen söz konusu planın, ekonomiye yeni yükler getirmeksizin ve özellikle yenilenebilir ya da nükleer seçeneklerle ilgili olarak yeni tür dışa bağımlılıklara yol açmaksızın bu hedefi hangi tedbirlerle ve nasıl gerçekleştirebileceğini bilemiyoruz. Ancak, bildiğimiz bir şey var ki o da enerjide Türkiye’nin gelecek 30 yılını hedefleyen böylesi bir plan çalışmasının çok daha detaylı ve katılımcı bir anlayışla yapılması gerektiğidir.

Ankara/Şubat 2023

Kaynaklar

ETKB, 2022. Türkiye Ulusal Enerji Planı, https://enerji.gov.tr//Media/Dizin/EIGM/tr/Raporlar/TUEP/Türkiye_Ulusal_Enerji_Planı.pdf

ETKB, 2022. Ulusal Enerji Denge Tabloları. https://enerji.gov.tr/eigm-raporlari

IEA, 2021. Net Zero by 2050 - A Roadmap for the Global Energy Sector, Paris.

IEA, 2023. World Energy Outlook 2022, Paris.

TEİAŞ, 2023. Aylık Elektrik Üretim-Tüketim Raporları, https://www.teias.gov.tr/aylik-elektrik-uretim-tuketim-raporlari

TEİAŞ, 2023. Santral Kurulu Güç Raporları, https://www.teias.gov.tr/kurulu-guc-raporlari

Önceki ve Sonraki Yazılar