1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Türk Akımı'nda 2. hat daha önemli, çünkü... - Mehmet KARA
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Türk Akımı'nda 2. hat daha önemli, çünkü... - Mehmet KARA

MEHMET KARA

Türkiye’de doğalgaz kullanımı 1980’li yıllarda hava kirliliğiyle mücadele eksenli başlamıştı.  İlerleyen yıllarda elektrik üretiminde ve sanayide de doğalgazın ağırlığı arttı.

Kesintisiz elektrik ihtiyacı için otoprodüktör santral kuran işletmeci, üretim proseslerinde gerek duyduğu basınçlı buhar, hava ve ısıyı tedarik etmek isteyen sanayici derken doğalgaz, ekonominin bütününe nüfuz eder hale geldi.

Doğalgaz kullanmayan il merkezi üç ile sınırlı ve yakında bunlar da gaza kavuşacak. Yüzlerce ilçe merkezi de doğalgazla tanışmak için gün sayıyor.

Kullanım alanının gerek coğrafi gerekse sektörel olarak yayılması, Türkiye’nin toplam doğalgaz talebinin artmaya devam edeceğinin somut göstergesi.

O halde bu talebi karşılayacak şekilde doğalgaz arzının da artması şart. Ve enerji yönetimi bunun için de yoğun çaba içinde.

Peki nasıl?

Ülke içindeki üretimi çok yetersiz seviyedeki doğalgaza duyulan ihtiyaç, yüzde 98 oranında ithalatla karşılanıyor. Bu yüzden artan talebe karşılık, yeni doğalgaz arz projeleri hayata geçiriliyor.

Şu anda Türkiye’nin artmaya devam eden gaz ihtiyacını ileride de karşılayabilmek için kurulumu devam eden iki önemli gaz boru hattı projesi var. Bunlardan biri Rusya-Türkiye-Avrupa arasındaki Türk Akımı ve Azerbaycan-Türkiye-Avrupa eksenindeki Trans Anadolu Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP).

Bir de tankerlerle/gemilerle getirilecek sıvılaştırılmış doğalgazın (LNG) şebekeye verilmesini sağlayacak enerji limanları (LNG depolama ve FSRU olarak bilinen yüzer LNG terminalleri) yapılıyor. Ayrıca yeraltı doğalgaz depolama tesisi kurma ve kapasite arttırma çalışmaları mevcut.

Elbette depolama ve LNG projeleri de önemli ama biz şimdi iki gaz boru hattı projesine odaklanalım. Çünkü uzun süredir diplomasi koridorlarında ve uluslararası enerji devlerinin yönetim katlarında konuşulan Doğu Akdeniz doğalgazıyla ilgili bir projede kritik adım atıldı.

İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İtalya arasında varılan anlaşmaya göre Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgaz Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden, İtalya’ya ve oradan da Avrupa pazarına aktarılacak. Hem İsrail hem de Kıbrıs açıklarında çıkarılacak gazı taşıması planlanan bu hat, Doğu Akdeniz gazının uluslararası pazarlara nasıl taşınacağına dair pazarlıkların yapıldığı masalarda görüşülen projelerden sadece birisiydi.

Türkiye, bu deniz sahalarından çıkarılacak gazın Avrupa’ya ulaştırılması için en yakın ana kara seçeneği olarak gösteriliyordu. Peki buna rağmen, yani Türkiye üzerinden geçecek güzergah en ekonomik seçenek olarak masada dururken İsrail, Rum, Yunan ve İtalyan mutabakatı nasıl sağlanabildi?

Bunun nedeni, yaygın tercihin aksine burada enerjinin politika/diplomasi üzerinde değil, diplomasi ve politikanın enerji üzerinde daha baskın çıkması. Yani ekonomik olanın değil, politik açıdan kolay, uzun vadeli ve genel kazanımları yüksek kabul edilen seçeneğin tercih edildiği görünüyor.

Peki bu proje hayata geçirilebilir mi? Ve bu tercih ne kadar doğru?

Soruların cevabı kimin penceresinden baktığınıza göre değişir.

Hadi şimdi siz de bir cevap vermeye çalışın. Ancak cevabınızı oluştururken, Rus doğalgazının Avrupa’ya nasıl taşındığını ve taşınmaya devam edeceğini göz önünde bulundurun.

Öyle ya Rus doğalgazını Avrupa Birliği ülkelerine en kestirme yoldan, yani Ukrayna üzerinden ulaştırmak mümkün iken Kuzey Akım ile Baltık Denizi’nin, Türk Akım ile Karadeniz’in altına döşenen, döşenecek borularla taşımak ne derece mantıklı?

Şimdi bu örnekten yola çıkarak İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi (Dolayısıyla Yunanistan) Doğu Akdeniz doğalgazını Avrupa’ya Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya üzerinden taşıması öngörülen proje için atılan imzaların mutlaka sonuca ulaşacağını söylemiyorum elbette. Ama bu konular tartışılırken nelerin göz önünde bulundurulması gerektiğine, meseleye kimlerin hangi zaviyeden bakabileceğine dair fikir vermesi açısından Türk-Akım, Ukrayna, Kuzey Akım örneklerini vermek istedim.

Hatta şunu söylemek lazım. Verdiğimiz örneklerde konunun bir tarafı tek bir ülke, yani Rusya. Ama Doğu Akdeniz söz konusu ise konunun çok fazla sayıda tarafı olduğunu görüyoruz. Hatta Rusya, Gazprom gibi doğalgaz alanında dominant bir dünya devine sahip iken, Doğu Akdeniz’deki aktörler böyle bir imkandan yoksunlar. Dolayısıyla bir işte ne kadar fazla taraf varsa, işler o kadar zorlaşır.

Rusya, ihracat gelirlerini yükseltebilmek için gazını arayıp, keşfedip, üretip, alıcı ülkelerin sınırlarına kadar ulaştırmayı kendi başına halletmeyi göze alabiliyor. Ancak tarafları İsrail, Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya’dan oluşan bir gaz iletim hattı kurma mutabakatının realize edilebilmesi çok kolay değil. Hatta çok çok zor. Kaldı ki mesele sadece ülkeler değil, bir de bu işi fiilen yaptıracakları enerji şirketlerinin devreye girmesi gerekecek.

Yine de Türkiye’nin bu ve benzeri projelerle ilgili çalışmaları yakından izlemesinde fayda var. Bu açıdan iki nokta çok önemli. Birinci nokta, Türkiye’nin şu anda tarafı olduğu, inşa halindeki çok uzun vadeli yeni doğalgaz hattı projelerinin, alternatif projeler nedeniyle ileride etkisini yitirmesi ihtimalleri. Bir diğer nokta ise yine Ankara'nın tarafı, paydaşı ve dahi ortağı olduğu projelerin bir an önce hayata geçirilmesinin, Türkiye'yi devre dışı bırakacak yeni alternatiflerin ortaya çıkışını önleyici, en azından geciktirici bir etkiye sahip olması.

Burada halen boru döşeme faaliyetlerinin yüzde 40’a yakın oranda tamamlandığı Türk Akımı projesine bakalım. Bu proje iki hattan oluşuyor. Türk Akımı’nın 15.75 milyar metreküplük yıllık taşıma kapasitesine sahip birinci hattı, Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak. Aynı kapasitedeki ikinci hattın ise Yunanistan ya da Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacak gaza tahsis edilmesi düşünülüyor.

Bu arada ikinci hat da Türkiye’nin ileride artan gaz ihtiyacının karşılanmasında rol üstlenebilir. Hangisi realize olur zaman gösterecek. Ama kesin olan bir şey varsa o da TürkAkım’ın Güneydoğu Avrupa, Kafkasya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki bölgesel enerji denkleminde yeni bir dengeyi beraberinde getireceği... 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar