1. YAZARLAR

  2. Huriye Y. ÇINAR

  3. Afrika’da istikrar ve derin deniz madenciliği
Huriye Y. ÇINAR

Huriye Y. ÇINAR

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Afrika’da istikrar ve derin deniz madenciliği

Afrika devletlerinin birçoğu henüz yarım yüzyıl önce siyasi bağımsızlığına kavuştu. Bu devletlerin eski kolonyal bağlarından tamamen sıyrılıp, son yıllarda çeşitli küresel aktörler tarafından kurulan neokolonyal tahakkümlerinden de kurtulması için kıta içi bir ekonomik değişim şart. Böylesi bir değişim Afrika’nın barış ve istikrarının garantisi olacaktır. Ve bu değişimin işlevsel olabilmesinin yolu da kaynağını sadece ve sadece Afrika’dan almasından geçiyor.

Kara Kıta’daki 54 ülkenin 38’inin denizlere kıyısı bulunuyor. Birçok uluslararası rapor, bu 38 ülkenin sahip olduğu deniz alanlarını yaklaşık 13 milyon kilometre olarak kaydediyor. Ayrıca denize kıyısı olan ya da olmayan birçok Afrika ülkesinin sınırları içerisinde önemli göl ve nehir yatakları da bulunuyor.

Hal böyleyken deniz ve okyanuslarda, Afrika’nın gereksinim duyduğu sosyo-ekonomik gelişim için muazzam bir potansiyel olduğunu söylemek mümkün. Öyle ki, Afrika ülkelerini çevreleyen bu nehir, göl, deniz ve okyanuslardan ticaret, balıkçılık, yenilebilir enerji, turizm, liman işletmeciliği ve madencilik gibi çok çeşitli alanlarda önemli kazançlar sağlanabilir.

Afrika Birliği Komisyonu tarafından oluşturulan “2050 Africa’s Integrated Maritime Strategy” (2050 Afrika’nın Entegre Denizcilik Stratejisi) adlı belge, Afrikalıların da bu gerçeğin aslında farkında olduklarının bir göstergesi. Temel sorun ise birçok Afrika ülkesinin bu potansiyeli işletecek teknik ve maddi imkana sahip olamaması ve kıta ülkeleri arasında etkileşim ve iş birliğinin oldukça zayıf olması.

Yukarıda zikredilen, denizlerin Afrika ülkelerine sunduğu imkanlar arasında derin deniz madenciliği en önemli ve aynı zamanda en tartışmalı sektörlerden birisidir. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre 2030 itibarıyla küresel çapta maden ve mineral üretiminin yaklaşık yüzde 10’luk bir kısmı okyanus tabanından gelecek. Bu açıklama ile Avrupalıların madencilik alanında gözlerini deniz ve okyanus tabanlarına diktiğini alenen belirttiğini iddia edebiliriz. Etrafı değerli maden yataklarıyla çevrili Afrika ülkelerinin deniz alanları da birçok Avrupalı maden şirketinin iştahını kabartıyor.
Esasında deniz madenciliği Afrika için yeni bir sektör değil. Skandallarıyla ünlü De Beers şirketi Afrika’nın çeşitli bölgelerinde 1961’den bu yana deniz madenciliği faaliyetleri yürütüyor. Bugün hala “NAMDEB” projesi kapsamında Namibya ile De Beers denizin yaklaşık 150 metre altından elmas çıkarıyor. De Beers şirketi yakın gelecekte elmasların yaklaşık yüzde 95’lik büyük bir kısmının Namibya kıyılarındaki rezervlerden çıkaracağını da açıklamış durumda.

Diğer bir örnek ise Güney Afrika. Çok da uzak olmayan bir geçmişte, Nelson Mandela’nın liderliğinde ırkçı rejimden kurtulan Güney Afrika, egemenliği bulunduğu deniz alanlarında yabancı şirketlere maden arama ve işletme lisansı veriyor. 2012-2014 yılları arasında Güney Afrika devleti, River Groen dağından Mossel Koyuna kadarki 150.000 kilometrekarelik bir alanda Green Flash Trading 251 (Pty) Ltd, Green Flash Trading 257 (Pty) Ltd, and Diamond Fields International gibi şirketlere deniz tabanından maden ve mineral çıkarılması için lisans vereceğini açıklamıştı.

Afrika sularında madencilik alanında yatırım yapmaya sadece Avrupalılar değil Körfez ülkeleri ile Çin gibi farklı aktörler de istekli. Örneğin Kızıldeniz’in Afrika tarafındaki kısmında, Manafa International gibi kimi Suudi şirketler altın, bakır ve çinko gibi madenlerin çıkarılması için anlaşmalar imzalamış durumda.

Afrika devletleri için büyük nakdi kazanımlar sunun bu derin deniz madenciliği sektörü diğer yandan birçok tehdidi de bünyesinde barındırıyor. Bu tehditlerin en önemlisi de denizlerde gerçekleştirilecek madencilik faaliyetlerinin yaban deniz yaşamına vereceği çevresel zarardır. Bu zarar çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilecektir. Öncelikle deniz habitatına verilen zarar ile o bölgedeki canlı kaynakların türleri ve sayısında önemli azalmalar gözlenebilir. Bu da balıkçılıkla geçinen birçok Afrikalıyı olumsuz olarak etkileyecek, hem ekonomik kazançlarını hem de gıda güvenliklerini tehdit edecektir.

Diğer yandan derin deniz, iklim değişimiyle mücadelede savunulması gereken önemli bir mevzi sayılır. Deniz yatağı iklimsel değişime yol açan karbonun büyük bir kısmını bünyesinde tutuyor. Yapılacak madencilik işlemleriyle bu karbon açığa çıkarak, okyanus ve atmofere karışabilir ve küresel ısınmayı daha da hızlandırabilir.

Çevreci örgütlerin derin denizlerdeki faaliyetlerin yarattığı tehlikeye dikkat çekerek yaptıkları baskılar sonucunda Tesla ve Panasonic gibi dev şirketler derin deniz madenciliği sektörü için kıymetli bir metal olan kobaltın önümüzdeki 10 yıl içinde kullanımının sınırlanarak yok edileceğini açıkladılar. Ancak yine de kısa süreli ekonomik kazançlarını ön plana koyan birçok küresel şirketin Afrikalı devletlerinin geleceğini, o bölgelerde yaşayan halkın ve dolaylı olarak da insanlığın sağlığını hiçe sayarak yeni sözleşmelerle deniz tabanından maden çıkaracağı aşikâr. Yapılması gereken ise Afrikalı devletlerin kendi içinde işbirliğini arttırıp, çevreye verilebilecek zararı minimize ederek bu alandaki kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda işletmeye yarayacak mekanizmaları arttırmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar