MEHMET KARA - ÖZEL RÖPORTAJ
Doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı azaltmaya çalışan Türkiye, enerji ekipmanları konusunda da yerli bir endüstri ve ekosistem yaratma çabalarını sürdürüyor. Ancak bu konuda kalıcı sonuçlar elde etmek pek kolay değil.
Gerek uluslararası alanda gerekse ülke içinde yaşanan makro ekonomik sıkıntılar, bu alandaki çalışmaları da olumsuz etkiliyor. Nitekim, özellikle Bursa-İzmir hattında ve özellikle İzmir çevresinde yoğunlaşan rüzgâr enerjisi ekipmanları sanayisinden son dönemde bazı olumsuz haberler geliyor. Yerli türbin kanadı üreten tesisler kapısına kilit vururken, yerli ekipman şartlı rüzgâr enerji santrali lisans ihalelerini kazanan yatırımcıların bu şartları yerine getirip getiremeyecekleri belirsiz hale geldi.
Bu alandaki gelişmeleri yakından izleyen Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği ENSİA’nın Başkanı Alper Kalaycı’ya mikrofon uzattık. Kalaycı, yerli rüzgâr enerjisi ekipmanları sektöründeki sıkıntıları ve bunun nasıl aşılabileceğine dair değerlendirmelerini Enerji Günlüğü ile paylaştı.
Rüzgâr endüstrisinden, özellikle İzmir’den sıkıntılı haberler geliyor, neler oluyor?
Rüzgâr enerjisi alanında Türkiye'deki ilk sektörel üretim İzmir’de başladı. 24 senelik bir rüzgâr sanayi geçmişi var İzmir’in. İlk adım İzmir’de atıldığı için diğer firmalar da daha sonra hem kule hem kanat üretmek için İzmir’i tercih ettiler. 25 sene içerisinde burada ciddi bir kümelenme oluştu. Ama özellikle son birkaç senede döviz kurlarındaki yetersiz artış, yüksek faiz, yüksek enflasyon gibi nedenlerden ötürü maliyetler çok yukarılara çıkmaya başladı. Bu nedenle yurt dışına ihracat amaçlı kanat yapmak şu an mantıklı değil.
Ama içeride ciddi bir talep var...
İçeride talep var ama içerideki talep aslında o kadar ciddi değil. Şu anlamda ciddi değil. Yani şu an bizim elimizdeki YEKA projelerini düşünürsek yılda 1000 MW’lik bir yerli kanat zorunluluğumuz var. Yılda 1000 MW normalde bir fabrikanın iki kalıpla yapabileceği bir üretim. Yani 2, 3 ya da 4 tane fabrikalık üretimden konuşmuyoruz. Yılda 3000-4000 MW gibi hacimler olduğu zaman 3-4 tane fabrikayı doyurabilirsiniz.
Şu andaki sıkıntının boyutunu finansal olarak biraz daha somutlaşabilir misiniz?
Şöyle söyleyelim, geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de kanat üretiminde çalışan işçinin maliyeti için tüm Avrupa ülkelerinin altında bir rakamdan konuşuyorduk. Hatta bazı ülkelerden, yüzde 20, yüzde 30 daha düşük rakamlardan konuşuyorduk. Şu anda, Portekiz, Polonya gibi Avrupa Birliği’ndeki önemli ve büyük ülkelerin üzerindeki bir maliyetten söz ediyoruz. Neredeyse İtalya’daki maliyetlere erişmeye başladık. Böyle olunca Portekiz'de üretim yapmak, oradan Avrupa pazarını beslemek veya Polonya'da üretim yapıp Kuzey Avrupa pazarını beslemek işçilik anlamında ciddi anlamda avantaj oluyor.
Bütün iş dönüp dolaşıp sadece işçi maliyetlerine mi kalıyor?
Yani bunun dışında çözüm yok. İşçi maliyetleri kanat üretimi için önemli. Kira maliyetlerinden tutun da hammadde giderlerine kadar diğerlerinde büyük bir değişiklik yok. Sadece pandemi döneminde hammadde fiyatlarında patlama olmuştu. Onlar tekrar rayına girdi. Hammadde fiyatları için konuşuyorum ama onun dışında bir fabrika tutabilmek için tüm giderlerden konuşuyorum. Bunun içerisinde enerji gideri de var, servis maliyeti de var, yemek maliyeti de var. Eskiden yemek gideri çok da önemli değildi, hesabı koymayabilirdiniz. Şimdi bunlar da çok önemli bir noktaya gelmeye başladı.
Peki ne öneriyorsunuz?
Şu an özellikle döviz kurundaki baskılanma bunu çok etkiliyor. Geçtiğimiz birkaç sene içerisinde enflasyonla kur artışları eş yürümedi. Eskiden biri bir yıl biraz fazla giderdi, öbür sene dengeyi bulurlardı. Oradaki makas çok ciddi açıldı. Birçok ihracatçı da gündeme getiriyor, şu an aslında döviz kurları olması gereken yerde değil.
Nerede olmalı?
Olması gereken yer ne diye soruyorsanız, teknik olarak yaklaşık iki kat. Ülkedeki tüm maliyet artışlarına, enflasyon oranlarına, tüm rakamlara baktığınız zaman bugün dövizin, örneğin doların 80 lira mertebesinde olması lazım.
Siz ENSİA olarak bu konularda bir aksiyon alıyor musunuz?
Biz sektörde sıkıntıların olduğunu gündeme getiriyoruz. Çözüm yöntemleri de var, bunları gündeme getirmeye çalışıyoruz. Çözüm yöntemlerini çok kısa söylemek gerekirse, yerliliğin zorunlu olduğu YEKA projelerinin çok daha hacimli yapılıyor olması gerekiyor. En önemlisi de YEKA takviminin belli olması lazım. Yani önümüzdeki 5 sene, ne zaman kaç megawatt kapasite verileceğini hem yatırımcının hem de üretim firmalarının biliyor olması lazım, plan yapabilmek için.
Her sene YEKA ihaleleri yapılacağı söyleniyor zaten, bu yılkiler ilan da edildi…
Güzel, inşallah yaparız ama seneye de olacak mı? Kaç megavat (MW) olacak? 2027’de olacak mı? Kaç MW olacak ve ne zaman olacak? Bunları bilmek çok önemli. Üretici firmalar bilsinler ki ona göre önlem alsınlar. İşte o zaman gerekirse (Kötü günlerde biraz sabretsinler, iyi günleri beklesinler) deme şansımız var. Bizim sektörün yerlilikle ilgili bir 5 yıllığına önünü görebiliyor olması lazım. Bu çok önemli.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü





