Türkiye’nin kömür madenciliği ve termik santral sektörü, ekonomik, çevresel ve sosyal dinamiklerin kesiştiği bir krizle karşı karşıya. Bir yanda artan maliyetler ve uzun süredir sabit kalan satış fiyatları, diğer yanda ithal kömüre dayalı santrallerin yarattığı rekabet ve yenilenebilir enerjiye verilen teşvikler ve kamuoyunda madenciliğe olan olumsuz bakış açısı, sektörü çok boyutlu bir çıkmaza sürüklüyor. Bu yazıda, yerli kömür ve yerli kömüre dayalı termik santrallerin yaşadığı sıkıntıları çeşitli örneklerle ele alarak masaya yatıracak ve çözüm önerilerini enerji politikalarıyla harmanlayarak sunmaya çalışacağım.
SANTRALLERDE İŞTEN ÇIKARMALAR
Yerli kömür madenciliğimizde son dönemde maliyetler hızla yükselirken, kömür satış fiyatları yıllarca sabit kaldı, hatta bazı durumlarda gerileme belirtileri gösterdi.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2024 Ekim ayında yurtiçi kömür ve linyit üretim maliyetleri geçen yılın aynı dönemine göre %34,5 artmış, 2025 Şubat’ında ise %32,8 dolayında yükseldi.
Bu artışta özellikle işçilik ücretleri, enerji girdisi, yedek parça ve bakım-onarım giderlerindeki enflasyon etkileri belirleyici olmuş görünüyor. Buna karşılık, kömür ocakları bu maliyet artışlarını karşılayacak ölçüde fazla kömürü alıcıya ulaştıramıyor, satış fiyatlarını da arttıramıyor.
Sektörel kriz, sahalardan termik santrallere kadar uzanan işçi ve işletme sorunlarıyla somutlaşıyor. Soma, Yatağan, Yeniköy-Kemerköy ve Elbistan termik santrallerinde yaşanan sıkıntılar, sektörün içinde bulunduğu krizi gözler önüne seriyor.
Sayıştay denetim raporları, özelleştirilen Soma Termik Santrali’nde kömür fiyatı artışlarını uygulayamama ve borç birikimi örnekleriyle bu çelişkiyi ortaya koyuyor. Soma B santralini işleten Konya Şeker firması, 2022 fiyat mekanizmasıyla hesaplanan 2023 kömür fiyat artışını kabul etmeyerek TKİ’ye 3,27 milyar TL tutarında borç yüklerken, ücretler ve maliyetler de katlanmış durumda. Konunun yargıya intikal ettiği yönünde çeşitli haberler geliyor.
Tüm bu maliyet baskılarının karşısında kömür satış fiyatlarında ciddi bir yukarı yönlü hareket olmadı. Yerli kömür satış fiyatları uzun süredir efektif bir artış gösteremiyor, hatta bazı sözleşmelerde alıcılar fiyat indirimleri talep ediyor. Bu durum, yerli kömüre dayalı santral işletmelerinin nakit akışlarını zorluyor.
Aynı dönemde enerji yatırımlarında önceki teşvik mekanizmalarının aşamalı olarak kalkması da sektörü daha kırılgan hale getiriyor. Örneğin devletin kömüre dayalı üretime sağladığı satın alma garantileri (alım garantisi, kapasite ödemeleri vb.) yeniden düzenlendi ve bazı destekler son dönemde bütçe kısıntılarına uğradı. Bu gelişmeler kömür santrallerini hem finansal, hem de işletme planlaması açısından belirsizliğe itti.
Manisa Soma’da 990 MW kapasitedeki Soma B Termik Santrali’nin Haziran 2025’te, yani bu ay üretimi durdurması, bu gelişmenin bağlı kömür ocaklarında çalışan binlerce madenci için işsiz kalma riski doğurması gündemde. Faaliyetin durmasıyla santralin bölgeye sağladığı sıcak suyun yakın bir zamanda kesileceği de beklentiler arasında. Benzer şekilde Soma havzasındaki özel kömür şirketlerinin maliyet artışları, yeraltı prim desteğinin kademeli azaltılması ve yurtdışı rekabetini gerekçe göstererek geniş çaplı işten çıkarmalara başladığı/başlayacağı belirtiliyor.
Kamuoyundaki haber kaynakları, Polyak, İmbat, Demir Export-Fernas gibi firmalarda toplamda “binlerce işçinin işten çıkarılacağı” iddialarına özellikle dikkat çekiyor.
Uzun süredir yarı kapasiteyle çalışan ve daha önce yüzlerce işçiyi işten çıkaran Yatağan Termik Santrali’nin ve hatta Yeniköy-Kemerköy (Milas) termik santrallerinin de benzer tehlikelerle karşı karşıya bulunduğu biliniyor.
Bu santrallerin ayrıca kendi sahalarında zeytin yasasından dolayı yeni ÇED izinlerini alamamaları, yeraltı üretim maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı kapalı ocaklarını açamamaları ve bundan dolayı başka yerlerden kömür tedarik etmek zorunda kalmalarından dolayı çok büyük dar boğaza girdikleri sıkça dile getiriliyor.
Ayrıca 2025 yılında 2,8 milyon ton dışarıdan kömür alımı gerekecek olan Yeniköy-Kemerköy Santrali’nin yıllık maliyeti yaklaşık 153 milyon USD olarak hesaplanıyor. Aynı şekilde 2025 yılında dışarıdan 4 milyon ton kömür alacak olan Yatağan Termik Santrali’nin yıllık maliyetinin ise yaklaşık 182 milyon USD olacağı belirtiliyor. Bu maliyetlerin karşılanamaması durumunda, söz konusu şirketlerin ciddi bir ekonomik krize girecekleri ve daha fazla çalışanı işten çıkararak diğer üniteleri de kapatabilecekleri tahmin ediliyor.
Bir diğer örnek de Kahramanmaraş Afşin-Elbistan’da Çelikler Holding işletmesindeki termik santrale ait. Burada da birçok işçinin işten çıkarıldığı/çıkarılacağı çeşitli şekillerde dile getiriliyor. Tüm bu gelişmeler ekonomiyi ve bölgesel istihdamı tehdit ediyor, yerli kömür üretiminin sürekliliğini riske sokuyor.
DESTEKLERİN AZALTILMASI VE ETKİLERİ
Kömür santrallerine yönelik elektrik üretimi için uygulanan taban fiyat mekanizmasının sona erdirilmesi ve yeraltı üretim teşviklerinin kademeli kaldırılıyor olması, sektördeki belirsizliği artırıyor. Kapasite mekanizması kapsamında sağlanan destekler, kömüre dayalı bazı elektrik santralleri için yetersiz kalıyor ve bu da işletmelerin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Örneğin, 2025 yılı Mart ayında 32 yerli kömür ve doğal gaz yakıtlı elektrik üretim santraline yapılan yaklaşık 1,9 milyar TL’lik ödeme, işletmecilerden alınan bilgilere göre, artan maliyetleri karşılamada yetersiz kaldı.
KAYNAKLARA GÖRE ELEKTRİK ÜRETİMİ (2024) |
ÜRETİM (GWh) |
KATKISI (%) |
İthal Kömür | 72.719,40 | 21,96 |
Taşkömürü + Asfaltit | 5.341,69 | 1,61 |
Linyit | 41.735,31 | 12,60 |
Doğal Gaz | 69.452,23 | 20,97 |
Sıvı Yakıtlar | 471,42 | 0,14 |
Barajlı | 44.302,17 | 13,38 |
D.Göl ve Akarsu | 19.700,28 | 5,95 |
Rüzgâr | 34.109,05 | 10,30 |
Yenilenebilir+Atık+Atık Isı | 10.124,73 | 3,06 |
Jeotermal | 11.102,08 | 3,35 |
Güneş | 22.090,56 | 6,67 |
TOPLAM | 331.148,90 | 100,00 |
İTHAL KÖMÜR REKABETİ VE ARZ GÜVENLİĞİ
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2024 verilerine göre Türkiye’de elektrik üretiminin yalnızca %12.60’ı yerli kömürden sağlanmış ithal kömür santrallerinin payı 21.96 ile neredeyse yerli kömür santrallerinin iki katıdır. Bu tablo, ithal kömüre olan bağımlılığın giderek arttığını, yerli üretimin ise giderek azaldığını gözler önüne seriyor.
İthal kömür fiyatlarının 80-90 dolar mertebelerine gerilemesi ve yerli kömür fiyatları ile yarışır hale gelmesi, yerli kömür üreticilerini ciddi ölçüde zorluyor. İthal kömür santrallerinin artışı, yerli kömür santrallerinin rekabet gücünü azaltmakta ve sektördeki istihdamı olumsuz etkiliyor.
Kömürder’e göre, bu kriz ortamında ucuz ithal kömürün rekabeti yerli kömür madenciliğine ağır darbe vuruyor. Son 10 yılda Türkiye, kömür ithalatına yaklaşık 40 milyar dolar ödenirken; şayet yerli kömür tercih edilse idi ciddi döviz tasarrufu sağlanabileceği hesaplanıyor.
Uzun vadede yerli kömürün stratejik önemi göz ardı edilemez: Kur riski taşımayan, arz güvenliğine katkı sağlayan bir kaynak olarak yerli kömür, enerjide dışa bağımlılığı azaltmada kilit öneme sahip.
Kamuoyunda ithal kömür santrallerine yönelik eleştiriler sınırlı olsa da bu santraller yerli kömürün rekabet şansını giderek azaltıyor. Örneğin, Sinop Gerze’de planlanan 1200 MW’lık ithal kömür santrali, Ukrayna ve Rusya’dan temin edilecek ithal kömürle çalışacak. Proje, enerjide dışa bağımlılığı daha da artıracak bir adım olarak öne çıkıyor.
YENİLENEBİLİR ENERJİYE SAĞLANAN DESTEKLER
Türkiye, yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırmayı planlıyor. 2025 yılı sonunda 1000 MW’lık YEKA RES-2’nin ve bu yıl içinde 1000 MW’lık YEKA GES-4’ün devreye girmesi hedefleniyor. Ayrıca, IPARD Programı kapsamında yenilenebilir enerji sektöründe uygun maksimum harcama tutarının yüzde 75’ine kadar hibe desteği sağlanıyor.
Bu önemli ve son derece yerinde olan destekler, güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarını teşvik ederken, yerli kömür santrallerinin benzer desteklerden mahrum kalması, sektördeki dengesizliği yerli kaynaklarz aleyhine artırıyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: MİLLİ DURUŞ
Aslında son bir yıldır yerli kömür santrallerine yönelik yeni bir taban fiyat uygulamasından ve bu uygulamaya yönelik çalışmaların son haline geldiğinden bahsediliyor. Ancak henüz resmileşen ve kamuoyuna duyurulan bir paket yok ortada. Bu nedenle yerli kömür sektöründeki yaranın hala kanadığı ve uzun süredir kalıcı çözüm beklediği biliniyor.
Türkiye kömür sektöründeki bu sıkıntıların aşılması için kapsamlı destek ve düzenleme önlemleri öneriliyor.
Öncelikle, üretim maliyetlerinin azaltılması için teşvikler getirilebilir. Açık ocaklarda kullanılan yakıtlar için ÖTV indirimi gibi vergi teşvikleri, işçilik ve enerji giderlerini düşürerek üretimi kârlı hale getirebilir.
Yeniden uygulamaya konabilecek bir “taban/alım fiyatı” mekanizması ya da yıllık asgari alım garantisi de yerli kömüre cazibe katabilir. Sektör uzmanlarından, özel sahalardaki kömüre yönelik alım garantilerinin süresinin en az 10 yıl olması gerektiği yönünde öneriler geliyor.
Ayrıca, kapasite mekanizması çerçevesinde yerli kömür santrallerine öncelik tanınarak, kapasite ödemeleriyle bu işletmelere gelir güvencesi sağlanabilir. Yenilenebilir enerjiye sağlanan desteklerin benzeri, yerli kömür santrallerine de uygulanarak sektördeki dengesizlik giderilebilir.
Bunların ötesinde, çevresel dönüşüm projelerine destek de kritik. Yenilenebilir ısı ve enerji merkezi projeleriyle kömürün kontrollü olarak ısıtma-enerji ihtiyacına entegre edilmesi, sahanın ekonomi-politik sürdürülebilirliği açısından önemli.
Kömürlü termiklerde baca filtreleri ve emisyon azaltım yatırımlarına kaynak ayrılması, bu santrallerin daha temiz çalışmasını sağlayarak uzun vadede işletme maliyetlerine dolaylı katkı yapabilir.
Sonuç olarak, kapsamlı bir stratejiyle mali destek (vergi indirimleri, tesis yenileme yatırımları), sabit alım fiyatı garantileri ve kapasite ödemeleri gibi mekanizmalar ile ithal kaynaüklar yerine yerli kömüre öncelik veren bir piyasa yapısı kurulmasında fayda var.
Bu tür önlemler, hem yerli kömür madenciliğinin yaşadığı krizi hafifletir hem de Türkiye’nin enerji arz güvenliğini güçlendirir. Aksi takdirde, sektörün karşılaştığı zorluklar daha da derinleşerek, bu alana yatırım yapan firmaların bir bir sektörden kopması kaçınılmaz hale gelir, enerji bağımsızlığı çabaları da sekteye uğrar.