1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Doğu Akdeniz`de kilidi kim açar?
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Doğu Akdeniz`de kilidi kim açar?

Malum, Türkiye`nin uluslararası enerji denklemindeki yeri önemli... Çünkü tam da enerji zengini ülkelerle, enerji tüketicisi zengin ülkeler arasında yer alıyor.

Kuzeydoğusu`ndaki Kafkasya`dan başlayarak, güneyindeki Akdeniz kıyısına kadar uzanan bölgedeki komşularıyla, yine komşularına komşu daha ötedeki ülkelerin hemen hepsi de enerji zengini... Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak, Katar, Suudi Arabistan vs...

Türkiye`nin batı komşuları ve daha batıdaki ülkeler, yani yaşlı kıta Avrupa ise dünyanın en önemli enerji tüketim pazarlarından biri...

Ancak önemli ülke olmak, hemen gücü, parayı ve dolayısıyla başarıyı da beraberinde getirmiyor. Nasıl ki enerji kaynağı bol ülkeler için bu zenginlik güvenlik açısından başa bela ise Türkiye`nin bölgesinde oluşan geo-enerji denklemindeki kritik konumu da Ankara`nın başına bela...

Nasıl olmasın ki? Bölgede ve bölge için her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Herkesin ayrı bir hesabı var. Önce Avrupa`dan başlayalım. Avrupa Birliği, kendi enerji arz güvenliği üzerine kafa yoruyor. Rus gazına bağımlılıktan kurtulmak için Hazar, İran ve Irak, hatta Doğu Akdeniz doğalgazının boru hatlarıyla yaşlı kıtaya akıtılmasını arzu ediyor.

Ancak üye ülke başkentlerinin her biri de Brüksel`den bağımsız şekilde, bambaşka hesaplar peşinde. Yani her üye ülke AB`den bağımsız olarak da bölgede önemlice roller oynamak istiyor. En basiti, kendi enerji şirketlerinin Ortadoğu ve Kafkasya`daki petrol ve gaz sahalarında yeterince pay edinmelerinin derdindeler...

ABD`ye gelirsek... Washington, kendi ekonomisi için bölgenin enerji kaynaklarına çok doğrudan ihtiyaç duymasa bile askeri ve siyasi olarak buralardaki varlığını devam ettirmekten yana. Çünkü bölgeyi kontrol eden, dünya enerji oyununda da bir adım öne geçiyorsa, Beyaz Saray`ın bunu kontrol dışı bırakmayı düşünmesi beklenemez...

Hem, Washington`un motivasyon kaynağı sadece bunlardan ibaret değil. Exxon Mobil ve Chevron gibi küresel enerji devleri de, hem bu bölgedeki hem de dünyanın başka yerlerindeki enerji sahalarında söz sahibi olmak için Beyaz Saray çevresindeki sıkı lobi çalışmalarını asla ihmal etmiyor.

Ayrıca, Çin ve Rusya`nın da bölgeyi tamamen batılılara bırakması beklenemez. Nitekim Rusya`nın Suriye`yi bölgedeki kendi çıkarları açısından askeri ve siyasi açıdan kilit taşı olarak görmesi, Beşar Esad yönetiminin ayakta kalmasını sağlayan en büyük faktör...

Rusya ve Suriye demişken, Şam Yönetimi`nin bir diğer destekçisi İran`a da gelebiliriz. Tahran, bir yandan yıllardır devam eden Batı Ambargosu`ndan kurtulmaya hazırlanıyor, bir yandan da kendi kaynaklarını dünya pazarlarına daha rahat çıkarabilmek için manevra alanını genişletmeye çalışıyor. Bu çerçevede, Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz`e ve Ürdün`ün Akabe Körfezi`ne ulaşacak iki hattın birden kurulmasını hayal ediyor. Ancak Suriye ve Irak`daki duruma bakılırsa, bunlar en azından bir süre daha hayal olarak kalmaya devam edecek gibi...

Suriye`de rejimin ayakta kalması konusunda işbirliğine gitmelerine rağmen, Moskova ve Tahran`ın bölgedeki enerji yollarına ilişkin beklentileri yüzde 100 örtüşmüyor aslında. Rusya, Avrupa gaz piyasasındaki gücünün zayıflamasını istemiyor. Buna karşılık Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri, tıpkı Hazar, Irak ve Akdeniz gazında olduğu gibi, İran gazının da Türkiye üzerinden geçecek borularla batıya ulaşmasını arzuluyor.

Suriye`de Esad rejiminin gitmesini isteyen Ankara`nın ise bölgedeki zengin enerji kaynaklarının kendi kontrolü dışında Suriye topraklarından geçerek Akdeniz`e çıkmasını istemesi tabii ki beklenemez...

Tüm bunlar zaten uzun süredir üzerinde kavgalar edilen, gerek diplomasi koridorlarında gerekse bölgesel ve küresel enerji şirketlerinin yönetim kurullarında görüşülen konular. Şimdi bunlara yeni ve belki de uzun vadede en az yukarıda anlattıklarımız kadar önemli bir madde daha eklenmiş durumda: Doğu Akdeniz hidrokarbon yatakları...

Türkiye, İsrail doğalgazının kendi toprakları üzerinden Avrupa`ya borularla taşınması konusundaki çalışmalara, Filistin sorunu nedeniyle epeydir mesafeli. Tel Aviv`in Mavi Marmara konusunda dilediği özür ortalığı yumuşatmaya yetmedi. Üstelik, bu konudaki yumuşama beklentisi, özellikle Gazze`deki son İsrail saldırıları sonrasında uzunca bir süreliğine rafa kalkmış görünüyor. Bunun nedeni, Türkiye`nin İsrail`le enerji alanında gerçekleştirilebilecek enerjiye ilişkin projeleri tümüyle Filistin Sorunu`nun çözümüne endekslemesi.

İsrail doğalgazının Türkiye topraklarından geçmesi meselesinin ertelenmesinden sonra şimdi de Kıbrıs konusu enerji denkleminde giderek öne çıkmaya başladı. Son aylarda, Doğu Akdeniz`e kıyısı bulunan ülkeler arasında enerji konusundaki trafik hızlanmış durumda. Filistin sorunu nedeniyle Ankara ile enerji alanında bir türlü istediği işbirliğine giremeyen İsrail, geçtiğimiz haftalarda Ada ve çevresinde tek yanlı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgedeki doğalgaz arama çalışmaları konusunda, Kıbrıs Rum Yönetimi`ne destek açıklamasında bulundu. Hemen ardından da Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi arasında bu konuda Rumlar`ı destekleyen ortak bir deklarasyon yayınlandı.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi Avrupa Birliği cephesinden de ilginç bir haber geldi. Habere göre, Avrupa Birliği (AB), Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR`ın daha önce ihalesini kazandığı Yunanistan Doğalgaz İletim Şebekesi DESFA`nın satışını incelemeye aldı. Gerekçe, bu devir işleminin AB mevzuatına uygun olup olmadığının ortaya çıkarılması...

Aynı günlerde bir gelişme daha yaşandı. Daha önce Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR`ın, Doğu Akdeniz`de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı`nın keşif ve arama çalışmalarında kullanması için dev bir petrol arama platformunu göndereceği açıklanmıştı. Rum Basını`na göre, Bakü, bu kararından son anda vazgeçti. Gerekçe ise Hazar gazının en büyük pazarı olmaya aday Avrupa Birliği`nin, SOCAR`ın Yunanistan`daki iletim şebekesi işine taş koyma tehdidi.

Görüldüğü üzere, Ortadoğu`da, Kafkaslar`da ve Doğu Akdeniz`de ilk bakışta aslında birbirinden bağımsızmış gibi duran pek çok gelişmenin kendi aralarında çok karmaşık bir bağlantısı var. Hatta bu son gelişmelerin, Avrupa Birliği ile Ukrayna`nın, Rusya ile oturduğu üçlü doğalgaz görüşmelerinde anlaşmaya varılmasından hemen sonra gelmesi de ilginç...

Aslında yukarıda aktarmaya çalıştığımız Doğu Akdeniz`deki son yaşananlar, Türkiye`nin yaz aylarında Kıbrıs`ın güneyinde, Rumlar`ın tek yanlı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi de kapsayan sahaya savaş gemilerini göndermesinin ardından gelişti. Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından alınan aksiyonlar, Türkiye açısından herhangi bir noktada atacağı adımların, başka dengeleri de olumsuz etkileme potansiyelini gözler önüne serdi.

Tüm bunlar olurken, Türkiye son 1 yılda iki şeyi başardı. Birincisi Irak`taki Kürt petrolünün kendi topraklarından ve kendi limanlarından dünyaya pazarlanması... Burada fiili bir durum oluştu ve Kürt petrolünün Türkiye üzerinden pazarlanmaya devam edeceği görülüyor. Tek başına yapmamış olsa da, Türkiye`nin başardığı ikinci şey ise henüz hayata geçirilmemiş olsa da Batılı enerji devlerinin de içinde yer aldığı TANAP gaz boru hattı projesinin inşası için harekete geçilmesi.

Bakalım zaman ne gösterecek? İsrail gazının Avrupa`ya taşınması ihtiyacının Tel Aviv üzerinde oluşturacağı baskının şiddeti, Doğu Akdeniz`deki kördüğümün çözümü için anahtar olabilir. Çünkü Kıbrıs meselesi, işin içine Yunanistan ve Avrupa Birliği de girdiği için sonuca bağlanması çok daha zor bir süreç.

Önceki ve Sonraki Yazılar