1. YAZARLAR

  2. Özdilek COŞKUN

  3. İstasyoncular kendilerini güneşe ve rüzgara bırakmalı
Özdilek COŞKUN

Özdilek COŞKUN

Yazarın Tüm Yazıları >

İstasyoncular kendilerini güneşe ve rüzgara bırakmalı

Yenilenebilir enerji kaynakları jeotermal, hidroelektrik, güneş ve rüzgar. Son 25-30 yıla baktığımızda alternatif doğal kaynak tabanlı enerji kaynakları dünyanın gelişmiş ülkelerinde bir hayli ilerlemiş durumda. Örneğin Danimarka yılın bazı aylarında toplam elektrik yükünün tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayabiliyor. Hatta yüzde 110 gibi bir üretim sağlayarak toplam ihtiyaç duyduğu enerji miktarının üzerinde elektrik elde edebiliyor. Bunun anlamı, doğalgaz, termik, nükleer gibi enerji kaynaklarını kullanmadan ülkenin tüm ihtiyacının yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılandığı…

Yine büyük bir sanayi ülkesi olan Almanya 2022’ye yeni hedefler koymuş durumda. Ülkede bulunan nükleer santrallerin kapatılması ve tüm enerji ihtiyacının yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması üzerine.

Bunun gibi aktif bir şekilde yenilenebilir enerji üzerine yatırım yapan ülkeler Japonya, Amerika, Çin, İtalya, Fransa, İspanya gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.

Türkiye’nin Avrupa güneş ve rüzgar haritasına baktığımızda İspanya ve İtalya ile birlikte potansiyel ilk üç ülkeden biri olduğunu biliyor muyuz? Bugün Almanya rüzgarda yüzde 21 verimlilikle rüzgar santralleri kurarken, 1000-1500 radyasyon miktarıyla güneş tarlaları kurarken Türkiye’nin bu verimlilik oranlarının iki katı potansiyel rüzgar ve güneşe sahip olduğunu biliyor muyuz?

Gelelim bize. Ülkenin toplam üretim kapasitesi yaklaşık 90 bin megavat (MW). Bu kapasitenin yaklaşık yüzde 35’ini yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı tesisler oluşturuyor.

Son 15 yılın flaş konu başlığı yenilenebilir kaynaklar olmasına rağmen ülkemizde bu alandaki gelişmeler, olması gerekenden yavaş. Bunun nedenleri ise ilgili mevzuatın oturmaması, trafo kapasite yetersizliği, fosil kaynak zengini ülkelerin lobi faaliyetleri vs sıralanabilir.

Elbette alınan mesafeyi küçümsemeyelim ama nihayetinde son 15 yılda toplam kurulu kapasitenin sınırlı bir kısmını yenilenebilir kaynaklara dayandırabilmişiz.

Değerli okuyucular, enerjide dışa bağımlılığı azaltma, enerjiyi verimli kullanma, yenilenebilir kaynaklara ağırlık vermeye yönelik adımlar konusunda tüm iş kollarının yapabilecekleri var elbette. Hatta, fosil yakıtlarla ilgili faaliyet gösterilen sektörlerde bile..

Bu çerçevede akaryakıt sektörüne baktığımızda durum pek de iç açıcı sayılmaz. Ülke çapında iyi kötü bir şeyler yapılırken akaryakıt sektöründe maalesef hiçbir şey yapılmamış ya da yapılamamış.

Bunun nedenlerini ve gereksinimlerini biraz detaylandırabilmek için önce sektörün durumunu ortaya koymaya çalışalım.

Akaryakıt istasyonları yüksek elektrik tüketimine sahip noktalar. Bir akaryakıt ve/veya LPG ikmal istasyonunun neredeyse orta ölçekli bir fabrika kadar elektrik tükettiğini söyleyebiliriz. Ve bu tüketim mevsimsel olarak pek fazla değişmez.

İşin kötü yanı, satışı düşük istasyonların elektrik tüketiminin, yüksek satış yapanlardan pek de geri kalmaması. Çünkü 7/24 açık, hatta kapısı bulunmayan işletmelerden söz ediyoruz .

Buna maalesef son 2-3 yıldaki elektrik zamlarını ve sektördeki kâr marjlarının daralmasını da eklersek akaryakıt istasyonlarının elektrik giderlerinin masaya yatırılması ve bu giderlerin orta vadede sıfıra indirilmesi elzem hale gelmiş durumda.

Peki elektrik harcamasını sıfırlamak gerçekten mümkün mü?

Elbette mümkün. Çözüm güneşte, güneş panellerinde ve rüzgar türbinlerinde.

15-20 yıl öncesine kadar istasyonların teknik alt yapısının yetersizliği ve kurulum maliyetlerinin fizibıl olmaması nedeniyle güneş ve rüzgara dayalı sistemleri konuşmak bile hayaldi. Fakat son 15 yıla baktığımızda son teknolojik altyapıyla donatılmış akaryakıt istasyonlarının güneş enerji santrallerinin sisteme entegrasyonu artık bir problem olmaktan çıkmıştır. Aynı zamanda güneş ve rüzgar sistem kurulum maliyetleri de bir hayli gerilemiştir. Artık güneş ve rüzgar santralleri kaynaklı istasyon ve şebeke güvenliği ile sistemsel uyum vs. konuları gündemden çıkmış durumda. Yapılmış, uygulanmış örnekleri yıllardır İsrail’de ve Almanya’da mevcut.

Konuyu toparlayacak olursak, insanlık yaşadığı gezegeni temiz tutmak, ondan da ötesi, ileride de yaşanılabilir kılmak adına fosil yakıtlardan uzaklaşmaya çalışıyor. Türkiye de malum KYOTO protokolüne imza atmış taraf bir ülke olarak yenilenebilir enerji yatırımları konusunda gerek KYOTO gerekse Avrupa Birliği hedefleri çerçevesinde kendisine bir hedef koymuş durumda.

Akaryakıt sektörü şu an itibariyle bu hedefin neresinde bunu tartışmak zorundayız. Bu noktada gerek dağıtım şirketlerine gerekse bayilere büyük görevler düşmekte. Tüm sektörün ülke için, dünya için ve tabii ki kendisi için elektrik ihtiyacını rüzgar ve güneşten sağlaması dileğiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar