Donald Trump’ın ikinci kez Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlığı görevine geldiği günden bu yana yaptığı açıklamalar ve/veya aldığı kararlar, tüm dünyada ekonomik ve politik gündemin, hatta sokak gündeminin ana belirleyicisi durumunda.
Öyle ya, tüm dünya İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının durdurulmasını konuşurken “Gazze Şeridi’nin Filistinliler’den temizlenmesi ve turistik destinasyona dönüştürülmesi” gibi gerçeküstü (siz buna gerçeklerden, hayattan kopuk da diyebilirsiniz) bir açıklama olur da gündemi alt üst etmez mi hiç?
Bu son örnek, Trump’ın icraat ve konuşmalarının ne kadar geniş bir spektrumda etkili olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Bu kadar popüler olmasa, sokağa kadar inmese de, gerek ekonomik ve gerekse politik gündemi belirleyen onlarca Trump icraatından, açıklamasından söz edilebilir.
Başkan Trump’ın ekonomik ve dolayısıyla politik gündemi sarsan açıklamaları arasında gümrük vergileri de çok önemli bir yer tutuyor. Çin menşeili ürün ve çözümlerin ABD’ye girişini önleme amaçlı, yüzde 3-4 binlere varan gümrük vergilerinden söz ediyoruz.
Öte yandan, ABD’nin son 10 yıldaki bazı karar ve uygulamalarının, Türkiye’de kimi sektörlerde hareketliliğe yol açtığı bir vakıadır. En sade haliyle, ABD gümrüklerinde Çin mallarına getirilen her ilave sınır, Türkiye çıkışlı ürünler için bir “ABD’ye giriş fırsatı” anlamına geliyordu, ki hâlâ da öyle.
Çin mallarına karşı ulusal sanayisini korumaya çalışan tek aktör ABD değil elbette. Türkiye de bu kervana katılan ekonomiler arasında.
2015 yılında Çin malı güneş paneli ithalatına tarife dışı engel (anti damping vergisi) koymaya başlayan Türkiye, izleyen yıllarda mengeneyi yavaş yavaş ama ciddi bir kararlılık içinde sıkmaya devam etti. Bunun etkisiyle yurt içinde güneş panelleri başta olmak üzere ciddi bir solar ekipmanı üretim altyapısı oluştu. Öyle ki, Türkiye Avrupa’nın birinci ya da ikinci, dünyanın ise dördüncü büyük güneş paneli üretim kapasitesine sahip ülkesi unvanını elde etti. Güneş paneli üretici sayısı da 90’a yaklaşmıştı.
Ancak yüksek teknoloji gerektiren solar ekipmanları üretim sektöründe bu kadar çok oyuncu bulunması kalıcı bir durum olamazdı. Çünkü serbest bir piyasa söz konusu ise sermaye ve teknoloji yoğun bir iş kolunda oyuncu sayısının bırakın 80’leri 90’ları, çift haneli rakamlarda kalabilmesi bile kolay değildir.
Oyuncu sayısının fazlalığı, gümrük duvarları yüksek olsa da iç pazardaki talebin sınırlılığı ve dahi dört bir yandan gelen Çin baskısı, Türk solar ekipman pazarında bir sıkışmayı beraberinde getirdi. Türkiye solar pazarından silinmeme kaygısı birçok oyuncuya alarm zillerini çaldırdı.
Çünkü Türkiye, ülke içindeki güneş enerji santrali yatırımlarında kullanılacak solar panellerinde yerli malların kullanılmasını teşvik ediyordu. Bunu, güneş santrali kuracak yatırımcılara sunulan birtakım vergi avantajları ve yerli ekipmanla kurulmuş santrallerde üretilecek elektriğe verilen fiyat alım garantilerinden anlamak mümkündü.
Aslında sayıları 90’a varan solar panel üreticilerinin bu teşvikler sayesinde ayakta kalmaları beklenir değil mi? Ama öyle olmuyor işte. Yukarıda da değindiğimiz gibi, teknoloji yoğun sektörlerde oyuncu sayısının yüksekliği, yıkıcı bir rekabeti getirip, ilgili sektörlerin önüne koyar.
İşte burada da öyle oldu. Yerli güneş paneli kullanılarak kurulmuş santrallere sağlanan teşviklerden yararlanmak için bütün panel üreticileri canhıraş yerlilik derdine düştü. Ancak yerli endüstriyi korumaya yönelik önlemler, güneş paneli üretiminde yerlilik oranını yukarı taşıyabilmek için, yerli girdi kullanma zorunluluğu gibi bir noktaya taşınmıştı.
Hal böyle olunca, yerli sıfatını edinebilmek için güneş panellerinde kullanılacak girdiler konusunda gri alanlar (siz buna yasal boşluklar ya da boşluk sanılan aralıklar diyebilirsiniz) keşfedilmişti. Tartışmalar, silikon plakaların hücreye dönüşmeden önceki çeşitli halleri üzerinde yoğunlaşmıştı. Güneş panellerinde kullanılabilen grey ve blue (gri ve mavi) wafer'lar (siz buna plaka da diyebilirsiniz) yerli sayılır mıydı, sayılmaz mıydı tartışmaları da düzenleyici kurum, kanun koyucu ve ilgili bakanlıklar tarafından yeni adımlar atılmasını beraberinde getirdi. Bu da gerçekte kaç panel üreticisinin yerli hücre ile çalıştığını sorgulattıracak bir nokta idi elbette.
Bu sorgulamalar sonuç verdi ve ekonomi yönetimi, gümrük rejiminde bu yeni yaklaşıma uygun şekilde, güneş hücresinin yerli sayılması için ingot dilimleme aşamasından itibaren yurt içinde yapılması benimsendi. Böylece güneş hücresinde yerlilik meselesine bir standart getirilmiş oldu tabii.
Görünen o ki, son dönemde güneş panelleri konusunda “yerlilik” parantezi etrafında yürütülen lobicilik faaliyetleri yoğunlaşmış durumda. Tartışmalar, silikon plakaların hangi seviyede işlendiğinde düğümleniyordu. Ve ülke içinde ingot aşamasından başlayarak üretim yapan tek aktörün (Kalyon PV), “Yerli görünümlü ama Çin menşeili hücre” soruşturması ile karşı karşıya kaldığına dair haberler gündeme düşüverdi. Şirket, soruşturmaya uğradığına dair haberleri yalanladı.
Yaşananlar, teknolojide, ekipmanda ve bunların ticaretine yönelik faaliyetlerde Türkiye’deki aktörler zarasında yaşanan düşük profilli rekabet savaşının sertleşebileceğinin işaretleri. E tabii sınırlı bir iç pazar tek başına hiç bir oyuncuyu kurtarmadığı için Çin menşeili ürünlere karşı gümrük duvarlarını yükselten pazarlara yöneliş de kaçınılmazdı. Nitekim bazı oyuncular için öyle olmuştu ve şimdi ayakta kalmak isteyen her oyucu da aynı yoldan yürüme zorunluluğu hissediyor. Ve bu konularla ilgili ortaya atılan iddialar, manşetleri süsleyen haberler önümüzdeki dönemin sektördeki aktörleri şaşırtmayacak gelişmeleri arasında demek yanlış olmaz.





