1. YAZARLAR

  2. H. Zafer ARIKAN

  3. Türkiye Ulusal Enerji Planı Üzerine
H. Zafer ARIKAN

H. Zafer ARIKAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye Ulusal Enerji Planı Üzerine

“Araba devrilince yol gösteren çok olur. (Atasözü)”

Değerli Okurlar,

Bugün sizlere T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının hazırlamış olduğu Türkiye Ulusal Enerji Planı (TUEP) üzerine bazı değerlendirmelerimi aktarmak istiyorum. Plana dikkatle baktığımızda iki konu, özellikle dikkati çekiyor. Değişik yerlerde birkaç kez vurgulanarak altı çizilen bu konulardan ilki Hidrojen Üretiminde Elektroliz Yöntemi. Buradan, Bakanlığın hidrojen üretiminde elektroliz yönteminin kullanılmasına öncelik, hatta karar vermiş olduğunu anlıyoruz. Bu durumda, elektroliz yoluyla hidrojen üretimi yapacak olanlara, önemli teşvikler/destekler sağlanacağını şimdiden müjdeleyebiliriz.

Tabii ortada bir müjde varsa, ister istemez bazı sorular akla geliyor. Birincisi, eğer deniz suyunun tuzdan arındırılması ve güneş enerjisinden üretilecek elektrik ile elektroliz işleminin yapılması yoluyla hidrojen üretimi (yeşil hidrojen) düşünülüyor ise deniz kıyısında bulunan bazı kamu arazileri, şimdiden bu amaçla tesis kurmak isteyenlere tahsis edilmiş olabilir mi? Böyle bir durum varsa bu arazilerin, üretim lisansının sonunda bu yatırımı yapan şirketlere bedelsiz olarak devredilmesi de düşünülüyor mu? Bazı yabancı büyükelçilikler, kendi ülkelerindeki şirketler adına bu amaçla ilgili Bakanlıklarla temasa geçmiş olabilir mi?

Öte yandan, güneş enerjisi alanında kaçırdığımızı düşündüğüm ARGE fırsatını (teknoloji, ekipman, bilgi birikimi, tecrübe vb.) hidrojen enerjisi alanında da kaçırmak üzere olduğumuzu düşünüyorum. Hidrojen üretiminde elektroliz çalışmaları öncelikli alan olarak belirtildiğine göre (ki başka yöntemler de mevcuttur) burada kullanılacak malzeme ve ekipmanın ne kadarı ülkemizde üretilecek, ne kadarı ithal edilecek? Bu yöntemde, sudan elektroliz yoluyla hidrojen elde edilecek deyip birçok ayrıntı geçiştiriliyor. Örneğin hidrojen elde edilmesinde kullanılacak suda aranan özellikler, hidrojen üretimi için gerekli yatırımın (birbirini izleyen güneşten elektrik üretimi, deniz suyunun tuzdan arındırılması ve hidrojen üretimi alt süreçlerinin bütünü dikkate alınarak) hangi boyutta olacağı hiç konu edilmiyor.

HANGİSİ ÖNCE: SU MU, ENERJİ Mİ?

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün küresel ısınmaya ilişkin haritalarına baktığımızda, yaşanacak kuraklık dünyamız ve ülkemiz için yakın tehlikelerin başında geliyor. Bu durumda kritik soru şudur:

Yakın ve orta gelecekte insanlık için elektrik enerjisi ihtiyacının giderilmesi mi yoksa temiz su ihtiyacının sağlanması mı daha önemli olacak?

Ve ek bir soru daha: Bu konu, bakanlık tarafından özel olarak ele alınıp değerlendiriliyor mu?

DENİZE DÜŞÜP NÜKLEERE Mİ SARILALIM?

TUEP’te ele alınan bir diğer önemli konu ise nükleer santrallar. Arz güvenliğini sağlamak için kaynak çeşitliliği yaratmak bağlamında, bu santralların destekleneceği anlaşılıyor. Birkaç yerde daha nükleer santral kurularak, Türkiye’nin ilave risklerle karşı karşıya kalmasının yolu açılıyor. Görülen o ki Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmadan bir ders alınmamış.

RADAR SİSTEMİ NE İÇİN?

Burada, önemli bir hatırlatmada ve uyarıda bulunmakta yarar görüyorum. Rusya’nın halen inşa etmekte olduğu nükleer santral ve bu santral için öngördüğü radar sistemi hakkında toplumu tatmin edecek bir açıklama henüz yapılmış değil. Peki, açıklama beklediğimiz bu konu neden önemli? Anlatmaya çalışalım.

Radarlar hava savunma sistemlerinin önemli bir parçasıdır ve bilmeyenler için söyleyelim, radarın bir hedefe kitlenmesi hali, o hedefe karşı takınılan düşmanca tavır anlamına gelir ve sonuçları çok ağır olur. Eğer bu radar sistemi Türkiye’nin ulusal hava savunma sistemi ile entegre edilecekse, S-400 hava savunma sistemleri ve entegrasyon konusunda NATO ile yaşamakta olduğumuz sıkıntıyı hatırlatmak yeterli olacaktır.

HER İSTEYENE HAVA SAVUNMA ÜSSÜ MÜ?

Ayrıca, ne kadar önemli olursa olsun, mülkiyeti ve işletmesi yabancılara ait nükleer tesis için böylesi bir savunma sistemine imkan verilmesi, çoğunluk hissesi yabancıların elindeki her firma ya da kuruluşa, sahip oldukları tesisler için kendi hava savunma sistemlerini kurmayı talep etme hakkı tanımaz mı? Böyle olunca, Rusya’nın peşi sıra, başka ülkelere de kendi tesislerini koruma gerekçesiyle ülkemiz sınırları içerisinde bir nevi hava üssü kurma imtiyazı yolu açılmayacak mıdır? Bu açıdan, özellikle işletme hakkı ve/veya mülkiyeti yabancıların elinde bulunan limanlar ve petro-kimya tesisleri benzeri işletmelerin durumunu dikkatinize sunuyorum.

ÇÖP İTHALATÇISI OLMAYA DEVAM MI?

Bu vesileyle bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Plastik atıklardan yakma tekniği ile elektrik enerjisi üretimine neden hala izin veriliyor? Ve üstelik bu tesisleri yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik üretim santrali saymaya devam ediyoruz? Bu tesislerde elektriğe çevireceğiz bahanesiyle çöp ithalatı yapılmasına daha ne kadar izin verilecek? Yani ülkemiz daha ne kadar Avrupa’nın çöplüğü olmaya devam edecek? Bu işlerden vazgeçmek için, plastik atıklardan elektrik üreten tesislerin ekonomik ömrünü tamamlamasını mı bekliyoruz? Bu konuda ARGE ve/veya yenilikçi çalışmalar desteklenemez mi?

EKOSİSTEME BİYOKÜTLE TEHDİDİ

TUEP belgesinde, biyokütle santrallarının, herhangi bir ayırım yapılmadan daha da artması öngörülüyor. Peki, orman örtüsü ve orman ürünleri atıklarından elektrik üretiminin, ekosisteme verdiği zararların boyutları biliniyor mu? Bu konu takip edilip incelenmekte midir? Bunların yenilenebilir enerji kaynağı olarak kabul edilmesi ve teşviklerden yararlandırılması ne derece doğrudur? İlgililere hatırlatmak isterim ki böyle devam ederse, yakın gelecekte ormanlarımız çok ciddi bir tahribata uğrayıp ekosistemin dengesi onarılamayacak biçimde bozulacaktır. Bunun sonuçlarını ise hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

PLANLI OLURKEN ÖZENLİ DE OLMAK LAZIM

Son olarak, bu Planın özen gösterilmeden ve yazım kontrolü yapılmadan yayınlanmış bir belge görünümünde olduğunu üzülerek belirtmek istiyorum. Plan BÖLÜM 4’ün başlığına bakacak olursanız, “ÖNLEMLİ SONUÇLAR” ifadesini göreceksiniz. Birisi, acaba bunun ne anlama geldiğini açıklayabilir mi? Yoksa sehven mi yazılmıştır ya da son yıllarda oldukça yol aldığımız kopyala-yapıştır kültürümüzün bir sonucu mudur? Strateji, plan, politika, vb. gibi belgelere çok daha fazla özen gösterilmesi gerekmiyor mu?

Değerli okurlar, hepinize sağlık ve esenlikler diliyorum.

Saygılarımla,

Önceki ve Sonraki Yazılar