Türkiye enerji alanında çok dinamik bir pazar.
İkinci yüz yılının henüz başındaki Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan enerji kaynaklarında, bir yandan da enerji ekipmanları alanında dışa bağımlılığı azaltmaya çalışan bir aktör.
Türkiye kendi doğalgaz kaynaklarını keşfedip üretime geçirme yolunda ciddi yol kat etti. Hatta bu amaçla son 10 yılda dünyanın önde gelen derin deniz arama ve sondaj filosuna sahip ülkelerden biri haline geldi.
Enerji ekipmanlarında yerlilik payını arttırmaya yönelik çabalardan da ciddi sonuçlar aldı. Güneş enerjisi yatırımlarında kullanılan ekipmanları neredeyse yüzde 100 yerli imkânlarla üretebilir noktaya ulaştı. Bu alandaki yatırımların fizibıl hale gelebilmesi için iç pazarla yetinmeyip yurt dışı pazarları da dikkate alan projeler hayata geçirildi.
Bu tür yatırımlara can suyu verebilmek için fotovoltaik güneş hücresi ve paneli fabrikalarına stratejik yatırım teşvik belgeleri verildi. Bunun dışında, yerli ekipman kullanılmış santrallerde üretilen elektriğe daha yüksek fiyat ödeme uygulamasıyla da ekstra bir destek sağlandı.
Türkiye şu anda dünyanın önde gelen güneş paneli üreticilerinden biri haline gelmiş durumda.
Rüzgâr endüstrisi alanında da benzeri bir hedef var. Ancak fotovoltaik alanındaki kadar hızlı yol kat edildiğini söylemek zor.
Aslında rüzgar enerjisi sektöründeki aktörler, Enerji Bakanlığı’nın 9 Aralık 2025 tarihinde gerçekleştirdiği yenilenebilir enerji kaynak alanı (YEKA) Rüzgâr Enerji Santrali bağlantı hakkı ihalesinin heyecanını yaşıyor ama arka bahçede işler pek istenildiği gibi ilerlemiyor.
Yerli rüzgâr endüstrisi geliştirilmesi konusunda bırakın istenilen hızda ilerlemeyi, bu alandaki işlerin yerinde de sayamayıp, gerileme gösterdiğini söylemek mümkün. Hatta öyle ki, son dönemde yaşanan bazı gelişmeler, rüzgâr enerji santrali yatırımlarının aksamasına, en azından takvimin gecikmesine yol açabilir. Zira yerli ekipman şartlı YEKA ihalelerinden alınmış lisanslar çerçevesinde kurulma sürecindeki bazı santrallerin, türbin sıkıntısı yaşadığına dair bilgiler geliyor.
Türkiye’nin sektör için fiili bir büyüme alanı olarak görmeye, göstermeye başladığı İzmir ve çevresinde oluşan rüzgâr sanayi ekosistemini felç edebilecek türden olaylar yaşandı. Rüzgâr türbin kanadı üretim tesisleri kapandı, kapanmayan da atıl kaldı. Bu durum ekosistemin diğer ayaklarına da yansıdı ister istemez.
Tüm bunlar, geçtiğimiz yılki yerli ekipman şartlı YEKA RES ihaleleri sonucunda geliştirilen projelerin zamanında hayata geçirilmesini riske atan gelişmeler. Çünkü ihalenin yerlilik şartının yerine getirilebilmesi için, kurulacak türbinlerde yerli kanat ve kule başta olmak üzere, çok sayıda girdi ülke içinden temin edilmiş olmalı.
Oysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından belirlenen yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç hedeflerine ulaşılabilmesi için bugüne kadar lisanslanmış projelerin hayata geçmesinde biri aksama yaşanmaması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan 2026 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na da yansıyan bu hedeflerin böyle bir gerekçeyle revize edilmek durumunda kalınması, yerli rüzgar endüstrisini geliştirme stratejisinin aksadığının da bir göstergesi olarak kayıtlara geçebilir. Eğer böyle bir durum yaşanmasının önüne geçilmek isteniyorsa, RES yatırımcılarının “yerli” şartını yerine getirecek rüzgâr türbin bulamama riskini kısa süre içinde ortadan kaldıracak adımlar atılması gerekiyor.
Yerli kanat tedarikindeki sıkıntı nedeniyle geçtiğimiz aylarda gündeme gelen ve inşa halindeki projelere verilecek türbinlerin “bu seferlik” yerli kanat olmadan üretilebilmesi yönündeki, bugüne kadar kabul edilmeyen taleplerinin olumlu karşılanması da yerli rüzgar endüstrisi oluşturma çalışmalarındaki aksaklığın başka türlü bir tescili olacaktır zaten. Dolayısıyla böylesi talepler kabul edilmemeli.
Evet, yerli elektrikli otomobil üretip küresel pazara sunabilmek için çok uzun bir zamana ihtiyaç olduğunu Türkiye yaşayarak gördü, görüyor. Ancak ana alıcılarından biri durumunda olduğu rüzgar türbinlerinin yerlileştirilmesi, en azından bu ürünlerin belirli bir yerlilik oranına kavuşturulabilmesini sağlamak için bu süre daha kısa olmalı değil mi?
Aslında bu mevzu, teşvikler bakımından Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nı, yerli ekipman şartlı ihaleleri düzenleyen taraf olduğu için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nı, gümrükler ve dış ticaret uygulamaları cephesiyle Ticaret Bakanlığı’nı, dolaylı olarak da düzenleyici kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nu (EPDK) ilgilendiriyor. Ama işin sonucu dönüp dolaşıp, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Strateji Belgesi’ndeki hedeflerin ne ölçüde tutturulduğuna bakıldığında görülecek. İstenilen dip toplam için herkes üzerine düşeni yapmalı.
Özel sektör oyuncuları da ne kadar desteklerseniz o kadar yol alırız gibi basit bir hesapla hareket etmemeli elbette, o da ayrı. Yeri gelmişken, bu tür stratejik hedeflere ulaşmak için güçlü ve güvenilir aktörlere ihtiyaç olduğunu da unutmamak lazım. Elbette start up’ları, inovatif girişimleri desteklemek önemli. Ama her sektörün, ekosistemi peşinden sürekleyecek amiral gemilerine ihtiyacı var.
Son söz: Yazımızın başlığını “YEKA RES’leri bekleyen tehlike” diye attık ama konu sınırlı sayıdaki RES projesini değil, daha büyük bir ekosistemi ilgilendiriyor. Zira Türkiye’nin açıkladığı yenilenebilir enerji hedeflerini gerçekleştirebilmesi için böyle bir ekosisteme ihtiyacı var.





