1. YAZARLAR

  2. Sabiha KÖTEK

  3. Güneşin karanlık yüzü
Sabiha KÖTEK

Sabiha KÖTEK

Yazarın Tüm Yazıları >

Güneşin karanlık yüzü

Günümüzde açıktan ya da perde arkasından yürütülen savaşları ve dostlukları azıcık deştiğimizde, mutlaka bir enerji kokusu alıyoruz.

Bunun en önemli nedeni, teknoloji ve bilim çağını yaşayan dünyanın, bunu enerji kaynaklarına borçlu olduğunu ve kaynakların bitimsiz olmadığını bilmesi ve bu nedenle de, bir şekilde kendini güvenceye almak istemesi.

Bu istem öyle histerik bir noktaya geldi ki,enerji güvenliğini sağlama adına enerji kaynakları silah olarak kullanılmaya başlandı. Hem de temiz enerji kaynakları.

Evet, yanlış duymadınız. Çok çeşitli kullanım olanaklarına sahip olması nedeniyle özellikle de güneş bu amaç için ilk akla gelen temiz enerji kaynağı.

Şimdiye kadar hep barışçıl amaçlarla kullanımı öne çıkmış olan ve Auguste Mouchout’un devasa çanak şekilli reflektörlerinden günümüzün ileri teknoloji uygulamalarına sıçrama yapan güneşin daha farklı amaçlarla kullanımı önümüzdeki süreçte artacak gibi görünüyor.

Bunun az da olsa tarihi altyapısı da mevcut. Güneşin, tarihte savaş için kullanılan karanlık bir yüzü de var.

Güneşin bilinen ilk karanlık kullanımı bekleneceği üzere insanlığın ilk uygarlığı kurduğu verimli Mezopotamya topraklarında gerçekleştirilmiş. Mezopotamya`nın kil tabletleri zamanında parlatılmış altın malzemeler kullanılarak, düşman bölgelerinde saldırı amaçlı yangınlar çıkarılmış.

Yine, efsaneye göre, M.Ö. 212 yılında Arşimet, doğduğu Siraküza kentini Roma işgalinden kurtarmak için bilim dehasını kullanmış.İç bükey aynalarla güneş enerjisini odaklayıp, bakır veya bronz kalkanlar yardımıyla hedefe, yani Roma gemilerine yönelterek yakmış.

Bu efsane o kadar ilgi çekici ve insanoğlunun savaş ve kazanma hırsını o kadar okşayıcı ki, 1973 yılında Yunan Deniz Kuvvetleri, Arşimet`in hikayesinin olabilirliğini test etme ihtiyacı duymuş. Bu amaçla yaptıkları denemede,50 metre uzaklıktaki ahşap bir tekneyi başarıyla ateşe vermişler.

Güneş, 13. yy’da din savaşlarında kullanılmak istenmiş. Deha ile delilik sınırlarında gidip gelen bilim ve felsefe insanı Roger Bacon, Hristiyan Batıyı optik aynalarla yakıp yok etmek isteyen Müslüman Araplara karşı bilimsel çalışmalarını yoğunlaştırarak optik alanında, yansıma, kırılma ve küresel aynaların yapısı hakkında çalışmalar yapmış. İşin ironik yanı, çalışmalarında, ‘Sinsi’ olarak nitelendirdiği Araplardan biri olan İbnü`l-Heysem’in iki yüzyıl önce yazdığı Arapça eserlerinden esinlenmiş.

Bacon, ihtiyaç duyduğu maddi desteği kendisine sağlayacak olan İngiltere`de bulunan Papa IV. Clemens’in ölmesiyle planlarını gerçekleştirememiş.

Savaşların en amansızı olan sömürgecilikte de bir sicili var güneşin. Fransız Charles Tellier `Batı Afrika`nın Barışçıl Fethi` isimli kitabında, 19. Y.Y.da Afrika`daki Fransız çıkarlarının gelişmesi için öncelikle endüstriyel makinelerin ihtiyacı olan enerjinin güvenilir ve hazır bir kaynaktan elde edilmesi gerektiğini anlatmış. Bu güvenilir ve hazır kaynak ise elbette güneş.

20.YY’da ise dünyanın en ölümcül, en şeytani silahı olan Atom bombası yapılmış.Atom bombasının babası kabul edilen ve Nagazaki ve Hiroşima sonrası ellerini hep kanlı hisseden Robert Oppenheimer, nükleer silahların cazibesini azaltmanın tek çaresi olarak güneşi görmüş.

Alaylı bir dille, bunun da ancak devletin nükleer enerji için attığı adımları güneş enerjisi için de atarsa mümkün olabileceğini vurgulamış. Bu adımları da madde madde sıralamış; güneşi ‘çok gizli’ olarak sınıflandırmak, insanlık yararına kullanılması için bir komisyon kurmak, güneşi kötü amaçlar ve savaş için değil insanlığın yararına kullanılacağı yönünde resmi açıklama yapmak vs.

Günümüzde ise bir çok askeri birlik ve kuruluş güneş enerjisinden çeşitli şekillerde yararlanıyor ve buna yönelik projeler yürütüyor. Örneğin, ABD Ordusu 1950 yılının sonlarından bu yana güneş enerjili uydu sistemini kullanıyor.

Fosil yakıtların taşınması sorunu ve içerdiği tehlikeler düşünüldüğünde - General Anthony Jackson’un belirttiği üzere, ABD ordusunda petrol taşıyan her elli kamyon için bir kişi ya ölüyor, ya da bir ayağını kaybediyor – güneşin kullanımının bu alanlarda çok daha yoğun olacağını öngörmek hiç de zor olmasa gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar