1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Kömürün geleceği (IV): Türkiye’nin şansı nedir?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Kömürün geleceği (IV): Türkiye’nin şansı nedir?

İçinde bulunduğumuz yüzyılın başından itibaren tüm dünyada “kömüre hücum” dönemi yaşandı. Ağırlıklı olarak Asya-Pasifik Bölgesi’nden kaynaklanan talep nedeniyle küresel kömür tüketimi 2002-2013 arasındaki dönemde yaklaşık yüzde 75 oranında arttı. Ancak, tüketimdeki artış, 2013 yılından sonra bir anda kesildi ve sonrasında günümüze kadar durağan kaldı.

Türkiye’de ise daha farklı bir süreç yaşadık.

Küresel kömür tüketiminin zirveyi gördüğü 2013 yılı sonrasında tüketim sadece 11 ülkede artarken, Türkiye bu ülkelerden biri oldu. Aynı dönemde ABD, Çin, Rusya, Almanya ve Polonya gibi kömür zengini ülkelerde dahi tüketim geriledi. Bununla birlikte, Türkiye’nin kömür tüketimi 2013 yılından bu yana yüzde 40’a yakın artış gösterdi. Aynı dönemde Türkiye’den daha yüksek tüketim artışı sadece Pakistan, Vietnam, Endonezya ve Malezya’da gerçekleşti.

Tüketim tarafı böyleyken, üretim tarafında daha farklı bir hikâye vardı: Dünya kömür üretimi 2000 sonrasındaki ilk 14 yılda, bir önceki 14 aylık zaman dilimine oranla yüzde 40 artarken, Türkiye’deki artış bunun yarısı düzeyinde kaldı. Buna karşın, 2013 yılı sonrasında küresel üretim yerinde sayarken, üretimi artan sekiz ülke arasında Türkiye de vardı, üstelik üretim artış oranı Moğolistan ve Pakistan’dan sonra en yüksek seviyedeydi.

Dolayısıyla, Türkiye’nin 2000 yılı sonrasındaki kömür serüveni, küresel eğilimlerden oldukça farklı bir gelişim gösterdi.

YERLİ KÖMÜRE BÜYÜK KOLAYLIK

Türkiye’de, son yıllarda özellikle “yerli ve milli” ifadesi öne çıkarılarak yerli kömürlerin kullanımının arttırılması gereği her fırsatta vurgulandı. Bu amaçla, kömür arama ve üretimleri doğrudan ya da dolaylı olarak teşvik edildi, kömür yatırımlarına -çevre yükümlülüklerinin ertelenmesi de dâhil- bütün kolaylıklar gösterildi. Tüm bu destekler sonucunda, son 10 yıldaki kömür üretimi bir önceki 10 yıla göre yüzde 14 arttı. Bununla birlikte, aynı dönemde kömür ithalatındaki artış yüzde 92 ile çok daha yüksek bir orandaydı. Sonuçta, kömür tüketimindeki artışın kaynağı büyük ölçüde ithalat oldu ve Türkiye’nin enerji denkleminde yerli kömürün payı azalırken ithal kömürün payı hızla arttı.

İSTENEN YATIRIMLARDAN SES YOK

Diğer taraftan, üretimdeki artışın asıl nedeni, mevcut kömüre dayalı santrallerin teşvik alabilmek amacıyla daha fazla süre çalışmaları ve dolayısıyla santral emre amadeliklerindeki artışlar oldu. Buna karşın, yerli kömüre dayalı yeni yatırımlar konusunda önemli bir gelişmenin sağlanabildiği söylenemez: Afşin-Elbistan, Çayırhan, Eskişehir-Alpu, Afyonkarahisar-Dinar ya da Konya-Karapınar gibi büyük ölçekli kömür sahalarından elektrik üretimine ilişkin yatırımlar bir türlü gerçekleştirilemedi.

YENİ KURULU GÜÇTE YÜZDE 6 PAY

Sonuçta, son 10 yılda Türkiye’de yeni devreye alınan santral kurulu gücünün sadece yüzde 6 oranındaki kısmı yerli kömüre dayalı oldu. Dolayısıyla, yeni ve daha gelişmiş teknolojilere sahip, çevreye daha duyarlı kömür santrallerinin inşa edilerek eski, verimsiz ve çevre bakımından daha problemli santral filosunun yerine geçmesi yeterli seviyede mümkün olamadı. Türkiye’de üretilen kömürlerin yüzde 90’a yakın kısmının elektrik üretimi amacıyla termik santrallerde tüketilmekte olduğu dikkate alındığında, söz konusu yatırımların yapılamamış olmasının, Türkiye’de yerli kömürün geleceği bakımından olumsuz etkileri olacağı açıktır.

Öte yandan, son yıllarda yapılan aramalar sonucunda kömür kaynağının önemli miktarlarda arttırılmış olmasının da yatırım tarafında olumlu sonuçları olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü son on yedi yıl içerisinde ortaya konulan yaklaşık 11 milyar tonluk yeni linyit kaynağını kullanan önemli sayılabilecek bir kömür yatırımı yapılamadı ve kömür üretimleri çok büyük oranda 2003 yılı öncesinde geliştirilen rezervlere dayalı olarak arttı.

ÖZELLEŞTİRMEYE BÜYÜK KAYNAK

Sonuç olarak, sahip olduğu kömür kaynaklarından yararlanma noktasında 1980’li ve 1990’lı yıllarda önemli işler yapan Türkiye, 2000’li ve 2010’lu yıllarda aynı ölçüde başarılı olamadı. Yeni üretken yatırımlara gidebilecek büyük miktarlarda sermaye, 2013 yılından itibaren başlayan kamuya ait kömürlü santraller ile sahaların özelleştirme uygulamalarında harcandı. Türkiye’nin başta Zonguldak ve Afşin-Elbistan olmak üzere önemli kömür havzalarında dişe dokunur hiçbir gelişme sağlanamadı, mevcut ya da yeni geliştirilen sahalar üzerinde yaratıcı ve sürdürülebilir mühendislik projelerinin geliştirilebilmesi mümkün olmadı. İthal kömürle çalışanlar karşısında, maliyet avantajları ile elektrik fiyatlarını dengelemeleri beklenen yerli kömür santralleri, teşvikler ve alım garantilerine rağmen -muhtemelen yüksek finansman maliyetleri nedeniyle- bu beklentileri karşılayamadılar, üstelik yarattıkları çevre sorunları ile gündemden de düşmediler. Son olarak, kömür sektöründe planlama, yönlendirme, koordinasyon ve denetim görevlerini yerine getirebilecek uzman bir kamu kurumunun eksikliği dönem boyunca hissedildi.

YENİ KÖMÜR YATIRIMLARI ZOR

Bundan sonra ise kömüre dayalı yatırımların gerçekleştirilmesi çok daha zor olacaktır. Bir defa, Türkiye’de kömür yatırımları artık kamu tarafından yapılamıyor, buna karşın özel sermaye -içerdiği riskler nedeniyle- yerli kömür projelerine uzak duruyor. Yabancı yatırımcı ise bu alana neredeyse hiç girmiyor. Diğer taraftan, küresel ısınma olgusuna karşı tüm dünyada alınan önlemler kömür yatırımlarını iyice zorlaştırmış, Paris İklim Anlaşması sonrası kömürün önündeki engeller daha da yükselmiş, pek çok finans kuruluşu kömür madenciliği ve kömürlü santrallerin finansmanından vazgeçmiş durumda. Dolayısıyla, kömür projelerinin kredi maliyetleri çok daha yüksek seviyelere gelmiş durumdadır. Nitekim Türkiye, yerli kömüre dayalı santral yatırımlarına yurt dışından finansman bulabilme noktasında uzun zamandır zorlanıyor.

Özellikle Avrupa ve ABD’den doğru yaygınlaşması beklenen karbon fiyatlama mekanizmaları ya da sınırda karbon vergisi gibi uygulamaların, ticaretinin önemli bir kısmı bu ülkelerle olan Türkiye’yi etkilemesi ve sermayenin kömür yatırımlarından daha da uzaklaşması kaçınılmazdır. Kömür kaynaklarının çok büyük kısmı düşük kaliteli linyitlerden oluşan, üstelik giderek daha derinlerde ve daha zor koşullarda üretim yapmakta olan Türkiye’nin, mevcut kömür üretim maliyetlerinin üstüne bir de söz konusu vergilere katlanabilmesi çok mümkün görünmüyor.

Özetle, Türkiye’de kömür üretimi amaçlı yatırımların bundan böyle çok daha zor olacağını ve kömür üretimlerinin önümüzdeki yıllarda azalmasa dahi en azından mevcut seviyelerinden çok fazla yukarılara gidemeyeceğini söyleyebilmek mümkün...

KÖMÜR TARİHSEL ROLÜNÜ OYNADI

Türkiye’de, kömür sektörünün geliştirilmesine/iyileştirilmesine yönelik atılması gereken elbette pek çok adım var: Sahip olunan kömür havzaları, sürdürülebilirlik ilkelerine göre yeniden yapılandırılarak, buralarda kömür madenleri, elektrik üretim tesisleri, yöre sanayisi, tarımı, ormanları, su kaynakları, yanısıra yenilenebilir potansiyelin de değerlendirilebileceği özgün modeller geliştirilmeli. Ancak, enerji alanında dünyanın gittiği yönü de gözden kaçırmamak gerekiyor. Yerküre, henüz yavaş da olsa giderek hızlanması kaçınılmaz bir enerji dönüşümü olgusunu yaşıyor ve bu süreçten elbette Türkiye de etkileniyor. Bir yandan çevre sorunları nedeniyle kömüre yatırım yapmanın zorlukları, diğer yandan yeni enerji teknolojilerinde alınan yol, kömür rezervlerinin yerlerinde bekleme olasılığının önümüzdeki yıllarda daha da artacağına işaret ediyor. Dolayısıyla, kömürün, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de öncelikler sıralamasında her geçen yıl daha da aşağılara doğru düşmesinin kaçınılmaz olacağı gözden uzak tutulmamalı.

Bununla beraber, bu sürecin Türkiye için bir şans olarak görülmesi daha doğru olacak. Netice olarak, olumsuz etkileri azımsanmayacak ölçülerdeki kömür, tarihsel rolünü oynamış ve artık sahneden çekileceği günü bekliyor. Bu bakımdan, zengin güneş ve rüzgâr potansiyeline sahip olan Türkiye için fosil yakıtların giderek önemini kaybettiği bir dünya her bakımdan daha fazla tercih edilmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar