1. YAZARLAR

  2. Halil DAĞ

  3. Türkiye-Rusya ilişkilerinde Libya parantezi - Halil DAĞ
Halil DAĞ

Halil DAĞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye-Rusya ilişkilerinde Libya parantezi - Halil DAĞ

Biliyorsunuz, bir S-400 meselemiz vardı ve uzun süre gündemi Türkiye’nin bağımsızlığı bağlamında işgal etti. Fakat S-400 savunma sistemini envanterine dahil etme girişimi yüzünden Batı Sistemi ile askeri ve siyasi ilişkilerini ciddi şekilde tehlikeye atan Türkiye, Rusya’nın en kritik dönemeçlerde ihanetine uğradı.

Suriye’de Rusya destekli rejim askerlerinin defalarca birliklerimizi vurması, Soçi Mutabakatı ile Türkiye’ye bırakılan bölgelere Suriye Rejiminin saldırıları ve daha birçok gelişmede Suriye’ye her türlü desteği veren bir Rusya gördük karşımızda. Dahası Rus füzeleri yanlışlıkla Kıbrıs’a bile düştü!..

Ve bütün bu gelişmeler, dostluğu uğruna jeopolitik ana akslarımızın teminatı Batı’ya mesafeli durmayı göze aldığımız Rusya’nın eliyle gerçekleşti. Rusya bize bu süreçte daima silahının namlusunu göstererek nasıl bir tehdit olduğunu göstermekten çekinmedi.

Neden?

Çünkü göbekten bağlıyız Rusya enerjisine. Alternatifimiz yok. Bir kış günü kesse doğalgaz akışını 2004-2006 yıllarında Belarus ve Ukrayna’ya yaptığı gibi ne hükümet ayakta kalır ne devlet…

Şu da akla gelebilir, Rusya Türkiye’nin Batıdan kopmuş görüntüsü ile kendisini fazlaca ikna etmiş olabilir. Bu güvenle bıçağın ucunu etimize batırmaktan çekinmemiş de olabilir. Evinden uzağa düşmüş görüntümüzün Rusları cüretkar yapmış olma ihtimalini göz ardı etmemek gerekir.

Aynı Rusya aynı hareketi Türkiye’nin son yıllardaki en büyük jeopolitik hamlesi olan Libya girişiminin önünü kesmek için de yaptı. Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı isyan başlatıp Libya’nın yarısını işgal etmiş olan General Halife Hafter’e gayrı resmi her türlü desteği çekinmeden sağlayarak. Hatta vaktiyle BM’nin ve Batı’nın adamıyken Batı’dan istediğini koparamadığı için isyan bayrağı açan Hafter’i adeta yeniden yaratarak yaptı bunu.

Tipik bir Rusya hareketi. Benim için hiç de şaşırtıcı değil. Dost der inine sığınırsın seni oracıkta boğmakta hiçbir ahlaki sorun görmez.

Türkiye özellikle 2010’lu yıllardan itibaren Rusya’ya yaklaşıyor ve adeta Batı’ya küsüp ayı ininde yas tutuyor. Bu konuda bir çok uyarı yapıldı ama iç politikayı dış politikayla dizayn etme çabası nedeniyle bu uyarılar dikkate alınmadı.

Türkiye bütün uyarılara rağmen Rusya ile S-400 ilişkisine girdi, üstelik Rus uçaklarının Suriye’de birliklerimizi bombaladığı gerçeği apaçık ortaya çıkmasına rağmen bu ilişkiye devam edildi.

Salgın Türkiye’ye Nefes mi Aldırdı?

Ancak Rusya’nın güvenilmezliğinin de somut kanıtlarla görülmesi Türkiye’ye durumu yeniden değerlendirme şansı tanımış gibi. Üstüne bir de korona virüs salgını dolayısıyla düşen petrol fiyatlarının Rusya’nın arsız kabadayılığını frenlemesi gelince Türkiye için nefes alma fırsatı doğdu[1].

Çünkü çöküşe geçen dünya ekonomisinin düşen petrol talebi fiyatları öldürürken petrol gelirlerine de katlamalı olarak dip yaptırdı. Bir yandan satılan miktar düşerken diğer yandan da fiyatların gelecekte yeniden ayarlanacak olması, Rusya gibi bir petrol canavarının adeta dişlerini söktü.

Rusya’nın şu koşullarda kimseye petrolünü keserim gazını kısarım deme şansı yok. Düne kadar satıcı tekeli olduğu için her müşterisinin gırtlağına basan Rusya şu an petrolünü alacak her müşteriye olabildiğince nazik olması gerektiğinin bilincinde.

İşte bu koşullar düne kadar Suriye’de yaptığını Libya’da da yapmaya çalışan Rusya’nın hızını bir anda kesmiş durumda. Ancak bu Rusya’yı frenleten tek faktör değil.

Rusya’nın tutumunu etkileyen faktörler

Bunda belli başlı iki faktörün etkili olduğunu düşünüyorum.

Birincisi petrol arz-talebi meselesi nedeniyle Türkiye’nin artan değeri, diğeri ise Batı’nın Çin ile blok olarak başlattığı savaşta Rusya’nın da rol kapmak istemesi.

Şöyle ki;

Birinci mesele basit ve açık. Türkiye, kıymetli müşteri ve ekonomik krizin de etkisiyle kaynak ihtiyacını gidermek için ister istemez swap ve benzer yollarla şu an Batı’nın kapısında aleni olmasa bile dolaylı yollarla para bekliyor. Yani Türkiye bu durumda düne kadar Batıya sırtını dönmüş modunu sürdüremez ve sürdürmeyeceğini de zaten Nisan’ın son birkaç gününde açık etti.

Nasıl etti?

Türkiye, Nisan’ın sonuna kadar tamamı teslim alınıp aktif edilmesi gereken S-400 sisteminin kalan parçaların tedarikini durdurdu ve mevcut sistemi aktif etmekten vazgeçti. Yani Batıya korktuğunuz silah bende (yani NATO envanterinde artık) ve aktif edilmeyecek mesajı verildi. Öte yandan da uzun zamandır IMF üzerinden taslanan yiğitliğe laf gelmesin diye de şu borçlanma işini swapla halledelim bir zahmet yardımcı olsun FED mesajı götürüldü. Ki FED de hık mık türü açıklamalar yapsa da Türkiye’ye kapılar artık eskisi kadar kapalı değil o tarafta.

Nihayetinde tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı meselesi. Rusya da o kadarını anlamayacak zekadan yoksun değil. Hele ki Lavrov gibi adamlar leb demeden leblebiyi anlar. O yüzden de şu an Libya’da Türkiye’ye karşı bugüne kadar alınmış olan vaziyetlerinde bir değişim var. Hafter’in kulağından çekip masaya otur diyorlar bugünlerde. Ayrıca paralı Rus savaşçılar da Hafter için çıktıkları yolu birkaç gün önce değiştirmiş durumdalar. Yani yarattıkları Hafter’i Türkiye’nin insanfına terketmiş durumdalar. Ki bu koşullarda Türkiye batılıların ihanetine uğramazsa Libya’da çok ciddi bir kazanımın eşiğindedir. Bekleyip göreceğiz işin bu kısmını.

İkinci meseleye gelince;

Malum bir ticaret savaşı meselesi vardı salgından önce de ve bugün Trump, Çin’in salgındaki sorumluluğunu bahane ederek cephe hattını genişletiyor ve saldırıyı sertleştiriyor.

Dengesiz çıkışları ile dünya siyasetini ve piyasaları sürekli sarsan Trump bu sefer yalnız değil. AB, İngiltere ve bir çok ülke alenen Çin’in salgını bilerek Dünya Sağlık Örgütü’nü de ayartarak gizlediğini ileri sürmektedir. Zaten Trump bu yüzden namlunun ucuna önce DSÖ’yü koydu.

Şu an toplamda 3.9 trilyon dolarlık bir tazminat talebi söz konusu.

Bu arada bir çok ülke salgınla ilgili rakamları makyajlarken İngiltere ve ABD’nin hiç de böyle hareket etmediğini hatta bir felaketle karşı karşıya olunduğunu söylemekte gocunmadığını gördük. Belki de bu açık sözlülüğün temel sebebi Çin’den talep edilecek bedelin faturasını yükseltmektir. Kim bilir, siyaset bu sonuçta.

Bu durumun Rusya ile ilgisine gelinirse;

Rusya’nın en iyi müşterisi olduğu için yıllardır üstü örtülen ve pek konuşulmayan önemli bir mesele var Ruslar için:

Sarı Tehlike… İki ülke şu an ŞİÖ çatısı altında Batıya karşı büyük bir blokun temsilcisi ama Çin’in sınır aşan büyümesinin gelecekte Ruslar için ne anlama geldiği daha 2000’li yıllarda bir çok raporda Sarı Tehlike adıyla ortaya konmuş durumdadır. Ruslar sonuçta bu tehlikeyi her daim yanı başında hissetmiştir. Hatta ŞİÖ bile esasında tehlikenin dostane bir şekilde iğdiş edilme amacının ürünüdür. Fakat bu dostluk 1,5 milyar insanın dünyanın dört bir yanına dağıldığı, klasik sınırların internet teknolojileri ile yok olduğu günümüzde ne kadar anlamlı ki?

Dolayısıyla bu noktada Rusya’nın kendisi için gelecekte en önemli tehlike olarak gördüğü Çin’in ele geçen bu fırsatla terbiye edilme sürecine katılması en akla yakın ihtimal. Böyle bir durumda da Rusya’nın Libya’da başta BM olmak üzere Batı Bloku’nun meşru hükümet olarak tanıdığı UMH’nin devrilmesine müdahil bir görünüm sergilemekten kaçınması gerekmektedir.

Birkaç gün önce Hafter’e 8 uçak gönderen Rusya’nın birkaç gün sonra Hafter’e masaya otur demesi oldukça anlamlı. Hem de Hafter’in en önemli hava üssünün Türkiye’nin desteklediği UMH ve vekalet milisleri tarafından ele geçirildiği bir zamanda. Yani Rusya bu noktada Türkiye’nin kazanımına yönelik Hafter tehdidini kendi eliyle durdurmuş oldu. Buna ek olarak Hafter’e destek için gönderilen Wagner paramiliter güçleri de yolunu değiştirerek Libya yerine başka yerlere yönelirken Libya’daki Wagner paralı askerleri de sıcak çatışma bölgesinden çekildiler. Putin açık bir şekilde kadrajda görünmek istemiyor ve Trablus ve Terhune’deki savaşçılar birkaç gün önce uçaklarla sıcak çatışmanın olmadığı bölgelere taşındılar.

Sonuç olarak Batıyla birlikte Çin’e karşı önemli bir hamlede iş birliği yapmak isteyen Rusya, Libya’da ABD ile bilek güreşini şu an bir kenara bırakmış görünmektedir. Bu da Türkiye’nin Libya’daki hareket alanını genişletmektedir. Artı, Türkiye’nin Libya konusundaki kararlılığı Rusya’yı Libya mı Türkiye mi sorusu ile karşı karşıya getirmiştir ve Rusya’nın Türkiye’yi alenen karşısına alarak tümden kaybetmek gibi bir seçeneği hiçbir şekilde yoktur.

Bonus: Putin’in Otoritesi Tehlikede mi?

Ve bonus olarak bir üçüncü faktör daha var aslında…

O da son günlerde Rusya’nın kendi içinde yükselen muhalefetin Putin’i devirme ihtimali.

Evet, yanlış duymadınız. Modern Çar diye iktidarının sarsılmazlığına yıllardır şüphe etmediğimiz Putin, bugün içeride hiç olmadığı kadar güçlü bir muhalefetle karşı karşıya ve 20 yılda kurduğu otoritesi ciddi riskler altında.

Buna yol açması muhtemel iki önemli durum var. Birincisi Putin’in görev süresi meselesi. Malum Putin daha önce anayasaya dokunmayacağını ve bir daha aday olmayacağını söylemişti. Fakat son günlerde Parlamento’nun alt kanadı Duma’da anayasayı değiştirerek Putin’in görev süresini uzatma hazırlıkları var. Bu da içeride yeni bir tartışmayı başlatmış durumda.

Diğer konu ise salgın sürecinin Rus ekonomisini çökertmesi ve bazı oligarkların başta mevcut Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin olmak üzere birkaç isim arasından yeni bir liderlik arayışına girmiş olması[2].

Rusya’da salgının henüz hızını kesmemiş olması, sürecin iyi yönetilememiş olması, hemen her konuda mutlak otorite olmaktan çekinmeyen Putin’in salgın süreciyle ilgili sorumluluğu başkalarına yıkma çabaları ve petrol gelirlerinin aniden düşmesinin ekonomiyi ciddi bir daralmanın eşiğine getirmiş olması gibi faktörler Putin’in mutlak otoritesini tartışmaya açmış durumda.

Nerede bir iktidar sarsıntısı varsa mevcut iktidarın kendine sağlam bir dış destek araması klasik bir siyaset kuralıdır. Yıllardır batıyla rekabet etmiş bir Putin’in de kaçınılmaz olarak yapacağı hasımlarıyla geçici de olsa bir ateşkes imzalamaktır. Rusya’nın Çin’i suçlama kervanına katılmasında ve Libya’dan çekilmesinde bu faktörün de önemli bir etkisinin olduğunu düşünüyorum.

Sonuç: Türkiye kazanan tarafta mı?

Bütün bu faktörlerle bir Türkiye-Rusya ilişkileri denklemini yeniden kuracak olduğumuzda Türkiye’nin elinin düne göre çok daha rahat olduğunu açıkça görürüz. Bu da kaçınılmaz olarak Türkiye’nin Kırım’ın ilhakına rağmen bozmadığı Rusya ilişkilerini yeniden dizayn etmesi için önemli fırsatların karşımızda olması anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak salgın sürecinden ekonomik olarak herkes gibi sarsıntı yaşamış olsa da hem psikolojik olarak hem jeopolitik olarak güçlü çıkan bir Türkiye’nin olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu süreçteki bir diğer önemli kazanımın ise Afrika kıtası geneli için söz konusu olduğunu düşünüyorum. İşin bu kısmı henüz kendini ortaya koymuş değil ama uzun vadede bugünkü kazanımların Türkiye-Afrika ilişkilerinin genelinde somut bir şekilde kendini gösterecektir. Esasında bu vade o kadar da uzun değil, birkaç yıl içerisinde Türkiye için Afrika’nın sadece Kuzey Afrika’dan ibaret olmadığı, daha geniş bir kıtanın Türkiye için esaslı bir harekat alanı haline geldiğini göreceğiz.

 

[1] Aslında burada şunu da vurgulamak gerekir; Türkiye’nin salgın sürecini göreli olarak Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamına göre daha iyi yönetmesi, daha az kayıp vermesi ve güçlü tekstil sanayisi sayesinde salgın sırasında ihtiyaç duyulan ana ekipmanların bir çoğunu hızla üreterek İngiltere, Fransa, ABD gibi dünya devlerine bile yardım eli uzatması çok ciddi bir imaj yaratmıştır. Psikolojik olarak Türkiye’nin büyük ve güçlü bir devlet olduğu algısı konusunda oldukça önemli bir gelişmedir bu ve bir çok batı ülkesi kamuoyunda Türkiye daha güçlü ve batı müttefiki dost bir ülke olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu koşullarda Türkiye’nin epeydir bozuk görünüm sergileyen Batı ilişkileri için yeni bir fırsat kapısı da açılmıştır. Batıyla de facto bir şekilde yakınlaşan ve saygınlık kazanan Türkiye’nin Rusya için kolay lokma olmayacağını Rusların kavramaması imkan dahilinde değildir.

[2] Bu mesele Türkiye’de az sayıdaki araştırmacının dikkatinden kaçmamış durumda ve Putin’in otoritesinin karşı karşıya olduğu tehlikenin boyutlarının ileri derecede olduğunu ifade eden görüşler vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar