1. YAZARLAR

  2. Mehmet ASLAN

  3. Mümtaz Hoca Yatağan’da
Mehmet ASLAN

Mehmet ASLAN

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Mümtaz Hoca Yatağan’da

Termik santralların özelleştirilmesi konusunda bence ilk ve tek ciddi girişim 1997 yılında Refahyol Hükümetinin Enerji Bakanı Sayın Recai Kutan döneminde yapıldı.

12 santralın İşletme Hakkı Devri (İHD) yöntemiyle özelleştirilmesi için bir ihale düzenlendi. Bunun üzerine, özelleştirmeye karşı çıkan işçi sendikalarının öncülüğünde özelleştirme karşıtı toplantı, gösteri ve eylemler daha da yoğunlaştı.

Yatağan Termik Santralı da özelleştirilecek santrallar arasında bulunuyordu. Bu nedenle Muğla’daki maden ve enerji işçilerinin gösteri ve eylemlerinin merkezi Yatağan oluyordu.

Bu kapsamda, 23 Şubat 1997 tarihinde Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Yatağan lojmanlarındaki büyük salonda düzenlenen toplantıya çeşitli sendika yöneticileri ile birlikte o zamanlar DSP Milletvekili olan Prof. Mümtaz Soysal da katıldı. Hatırladığım kadarıyla, bu toplantıya mühendis olarak sadece ben katıldım.

Toplantı başlangıcında, sendika yöneticileri sıra ile konuşarak genellikle mevcut sistemin çok iyi olduğunu vurgulayarak özelleştirmenin vatana ihanet sayılacağını savundular. Sadece en son söz alan Mümtaz Hoca, mevcut sistemin de savunulacak bir tarafının kalmadığını, ancak siyasi müdahaleler olmasa, santrallara iyi yöneticiler tayin edilse ve özerkleşme olsa bu işletmelerin daha iyi çalışabileceğini söyledi.

Bunun üzerine el kaldırarak söz istedim. Ancak, toplantıda izleyiciler konuşma yapmak için değil sadece konuşmacıya soru sormak için söz alabiliyorlardı. Mümtaz Hoca, “Buyrun, sorunuz nedir?” diyerek söz verdi. Bunun üzerine ben “Hocam, sorumu burada bulunan işçi arkadaşlarımın da duymasını istiyorum” diyerek mikrofonu aldım. Ve yaklaşık yarım saat mikrofonu bırakmadım.

Önce Yatağan Termik Santralının Teknik Müdür Yardımcısı olarak kendimi tanıttım. Yaklaşık 15 yıldır salonda bulunan işçi arkadaşlarla birlikte elektrik üretimi için geceli gündüzlü çalıştığımı anlattım.

Sonra da sözü Mümtaz Hoca’nın “olsa.. bitse..” üslubundaki çözüm önerilerine getirerek konuyu açtım:

“Hocam, maşallah ağzınızdan bal akıyor, sizi dinlerken içim eridi, bunlar hep bizim de özlediğimiz şeyler. Söylediklerinizin tümüne katılıyorum, ben sadece çok kısa bir ekleme yapabilirim. O da şudur: Teyzemin bıyıkları olsa… 

Hocam, söyler misiniz lütfen, bu dediklerinizi kim yapacak? Hükümet mi? Hükümetler her zaman, istedikleri gibi tepe tepe kullanmak için bu işletmelerin “devlet babanın çiftliği” olarak kalmasını tercih etmişlerdir ve edeceklerdir. Yoksa sizi buraya davet eden şu sendikacılara mı güveniyorsunuz? Onlar, gördüğünüz gibi mevcut durumdan fena halde hoşnutturlar, bu düzenin asli bir unsuru haline gelmişlerdir, durumun değişmesi için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Onların tek derdi sendika aidatlarının düzenli olarak kasalarına akmasıdır...

O zaman, dediklerinizi kestirmeden (olmayacak duaya amin) diye özetleyebilir miyiz?

Hocam, sizi seviyoruz. Dik duruşunuzu, namuslu bir aydın oluşunuzu beğeniyoruz. Ama tabandan aldığınız enformasyon biraz eksik kalmış gibi görünüyor.”

Değerli okuyucular, bu kadar lafı söyleyen başka biri olsa herhalde oracıkta linç ederlerdi. Ama yıllardır birlikte çalıştığımız işçi arkadaşlar, haklı olduğumu da bildiklerinden seslerini çıkarmıyorlardı.

Yine de sendikacı taifesinden birkaç homurdanma gelmeye başladı: Eeee, yeter be! Soracaksan sor artık!

Fakat Mümtaz Hoca müdahale ederek onları susturdu:

“Ben, Mehmet Bey’in neyi sorduğunu gayet iyi anlıyorum. Bırakın konuşsun” dedi.

Toplantıdan sonra çıkışta Mümtaz Hoca’ya yaklaştım ve “Hocam, biraz konuşabilir miyiz” dedim.

Kendisi vaktinin olmadığını, uçağının kısa süre sonra kalkacağını söyledi. Ve etrafını saran DSP’lilerle birlikte oradan uzaklaştı. Belli, söylediklerim onu biraz huzursuz etmişti.

Mümtaz Hoca’nın vefatını duyunca aklıma bu eski hatıra geldi. Dürüstlüğün neredeyse bir siyasi görüş sayıldığı bir dönemde sevilen, sayılan bir aydındı. Sevgi Soysal ile evliliği bile hepimizin gıpta ettiği bir birliktelikti. Ama özelleştirme ve devletçiliğimiz gibi birçok pratik konuda onunla aynı görüşte değildim.

12 termik santralın İşletme Hakkı Devri (İHD) için yapılan ihalede sadece Çayırhan Termik Santralı 2000 yılının Temmuz ayında 20 yıllığına Ciner Grubu’na devredildi. Diğerleri Danıştay tarafından iptal edildi. Çünkü o sıralarda Dünya Bankası’nın (ve elbette güçlü bakan Kemal Derviş’in) desteklediği Elektrik Piyasası Kanunu ön plana geçmişti. Sabit fiyat öngören İşletme Hakkı Devri (İHD) bununla çelişiyordu.

Çayırhan, bence Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı özelleştirmesi olarak tarihe geçti. Altı ay sonra süre doluyor. O da eski bir hatıra olarak kalacak.

Çayırhan deneyi tek başına ayrı bir yazıyı hak ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar