1. YAZARLAR

  2. Serdar EKİZ

  3. Yenilenebilir enerjinin Türkiye serüveni…
Serdar EKİZ

Serdar EKİZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Yenilenebilir enerjinin Türkiye serüveni…

SERDAR EKİZ 

Sevgili Enerji Günlüğü okuyucuları, izleyicileri merhaba.. 

Bundan böyle belirli aralıklarla bu köşede karşınızda olacağım. 

Umarım sektöre bir nebze de olsa faydamız dokunur. 

İlk yazıma, ülkemizde yenilenebilir enerji yatırımlarının nereden nereye geldiğine bakarak başlamak istiyorum. Sonraki yazılarımızda enerjinin diğer alanları, enerji ekonomisi ve genel olarak ekonomi, kısmen de konularımızla ilişkili olduğu oranda siyasi mevzulara değineceğimizi söyleyebilirim. 

Evet, başlıyoruz… 

Türkiye yenilenebilir enerji’de kamusal düzenleme ile (devletin ciddiye almaya başlama miladı) 10 Mayıs 2005 tarih ve 5346 sayılı yasa ile tanıştı. Bu düzenlemenin amacı kanun metninde “yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımının yaygınlaştırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması” şeklinde tanımlanmıştı. 

 5346 sayılı yasa ülkemizde yürürlüğe girmeden önce Japonya’nın Kyoto şehrinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 11Aralık1997'de bir protokol imzalandı. Kyoto Protokolü olarak bilinen bu protokolle ülkeler atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmeyi amaçlamış, 1997 yılında imzalanmasına rağmen ne yazık ki ancak 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye de hem imzalayan hem de onaylayan bir ülke olarak, bu protokolle ciddi bir yükümlülük üstlenmiştir. İşte Türkiye, çıkarılan 5346 sayılı yasa ile Kyoto'ya atmış olduğu imzanın kendisine yüklediği sorumluluğun da gereğini yerine getirmiş oldu bir bakıma...

5346 sayılı yasayla birlikte tüm yenilenebilir kaynaklarda 5,5 Euro-cent/kwh alım garantisiyle ülkemizde HES, RES yatırımlarına yönelik lisanslama talebi ve yatırım patlaması oldu. 2007 yılının Kasım ayında rüzgar enerjisi yatırımlarına yönelik lisans talebi 78 bin MW olarak gerçekleşti. Bu başvuru miktarı, o güne kadar görülmemiş bir rakam olarak tarihe geçti. 

Mineral Sular Kanunu’nda 2007 yılında yapılan değişiklik, özel sektörün jeotermal enerji yatırımlarını gerçekleştireceği bir sürecin başlangıcı oldu. 2008 yılının Haziran ayında yürürlüğe giren 5686 sayılı JEOTERMAL KAYNAKLAR VE DOĞAL MİNERALLİ SULAR KANUNU, MTA, Belediye ve Özel İdarelerin sahip olduğu güçlü jeotermal sahaların özel sektöre 30 yıllığına kiralanmasıyla yer altı zenginliğimizin hizmete girmesinin önünü açtı. 

Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın önermesiyle Yüksek Planlanma Kurulu’nun kararıyla yayınlanan 18 Mayıs 2009 tarihli Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi, aslında Türkiye Enerji Piyasasının liberalleşmesi ve uluslararası normlara uygun hale getirilmesi açısından devrim niteliğindeydi. 

Özellikle 8.4 maddesinde tanımlanan 2023 yılı yenilenebilir enerji hedeflerine bakıldığında tüm hidroelektrik potansiyelin devreye alınmasının hedeflendiğini görüyoruz. Rüzgarda 20 bin MW, jeotermalde ise 600 MW’lik bir hedeften söz ediliyordu. Güneş enerjisinde ise bir hedef verilmemekle birlikte, solar yatırımlarının özendirileceği, bu sebeple de yasal düzenlemeye gidileceği strateji belgesiyle ortaya koyulmuştu. 

Peki bugün itibariyle, yani yedi yıl sonra o hedeflerin neresindeyiz? Bunları kısaca özetlemeye çalışalım... 

Temmuz 2016 Temmuz rüzgarda kurulu güç 5064 MW lisanslı, 8.62 MW lisanssız olmak üzere toplam 5072.62 MW düzeyinde. Jeotermal santrallerde 702 MW, güneş enerjisinde ise 582 MW devreye alınmış durumda. 

Peki bu hedefleri kim nasıl koydu? Ne kadar samimi bir yaklaşımla bu hedefler tanımlandı, biraz da bu konuyu ele almakta yarar var: 

Türkiye’de yenilenebilir enerji serüveninin başlamasında TBMM’nin 22. döneminde görev alan parlamenterlerin büyük emeği vardır. Özellikle dönemin TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı olan Soner Aksoy, Türkiye yenilenebilir enerji tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir milletvekilidir. 

Yukarıda yayınlanan yasalarda komisyon başkanı olarak görev yapan Aksoy, 23. Dönem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevini yürütecek Taner Yıldız’la da bu komisyonda birlikte görev yapmaktaydı. 

Ülkemizde 5346 sayılı yasa yürürlükteyken HES ve RES’lerde patlama olmuş, aynı dönemde de güneş enerjisi yatırımları Avrupa’da altın çağını yaşamaya başlamıştı. 

O yıllarda Almanya, İspanya ve İtalya’ya giden herkes memlekete döndüğünde, otoyollarda, evlerin çatılarında, arazilerde güneş enerjisinden nasıl elektrik üretildiğini büyük bir hayranlıkla anlatıyordu. Ülkemizde ise yasa 2005 yılında çıkmasına rağmen 2008 yılına gelindiğinde güneş enerjisi açısından hala bir yol kat edilememişti. 

O yıl harekete geçen Soner Aksoy Başkanlığındaki TBMM Enerji Komisyonu 14 Kasım 2008 tarihinde yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş elektrikte devletin alım fiyatlarını artırmak amacıyla bir yasa önergesini TBMM gündemine taşıdılar. 

Özellikle güneş enerjisine yönelik önerilen 10 yıl alım süreli 18 Euro-cent/kwh teşvik fiyatı tüm siyasi dengeleri sarstı ve Hazine’nin bastırmasıyla dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın direktifiyle, yasa tasarısı Meclis’ten geri çekildi. O dönemle ilgili olarak Komisyon Başkanı Soner Aksoy büyük bir hayal kırıklığına uğradığını şöyle dile getirmişti: 

“Başta komisyona gelip bilgi vermiyorlar, komisyondan çıktıktan sonra engellemeye çalışıyorlar. Bu TBMM’nin bugünkü teamüllerine ve çalışma prensiplerine uygun olmayan çok yanlış bir şey. Şimdilik sabrediyoruz. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki dönemde gündeme gelecek. Gelmemesi söz konusu değil çünkü bütün dünya nükleer ve yenilenebilir enerjiye kayıyor. Türkiye’de buraya doğru kaymak bunun teknolojilerini almak zorunda. Bu kaçınılmaz ve bunu yapmak lazım. Bunu şimdiden başlatmak lazım. Bizim istediğimiz bu: geç kalmamak.”

Sonrasında 23. dönem TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyon Üyeleri ve Başkanı Soner Aksoy çok kararlı bir duruş sergilediler. Milli İrade temsilcilerinin bu kararlılığı ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın vizyoner tavrı artık engellenmesi imkansız bir süreci başlattı. Ardı ardına yeni kanunlar hızla Meclis’ten, ikincil mevzuat düzenlemeleri de ilgili kurumlardan geçti, Resmi Gazete’de yayımlandı ve yürürlüğe girdi. 

İlk önce, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım fiyat garantisi sunan sistemde uygulanan elektrik alım fiyatları güncellendi ve cazip olabilecek bir duruma getirildi. 8 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6094 sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kaynak bazında teşvik mekanizması getirildi.

Ardından Türkiye’nin lisanssız elektrik üretim serüvenini başlatacak 3 Aralık 2010 tarih, 27774 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan yönetmelik yürürlüğe girdi. 21 Temmuz 2011 tarihli 28001 sayılı Resmi Gazete’de tekrar bir yönetmelik yayınlanarak bir önceki yönetmelik yürürlükten kaldırıldı. Sonra bu yapılanlar da yetmedi. 10 Mart 2012 tarih ve 28229 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğiyle fiili olarak lisanssız elektrik üretim tesisleri süreci başladı. 

Ardından tebliğin de yayınlanmasıyla 2012 yılında ilk lisanssız elektrik üretim tesisi başvuruları yapıldı ve elektrik dağıtım şirketleri tarafından başvuru sahiplerine bağlantı için çağrı mektupları verilmeye başlandı. O dönemde yürürlükteki yönetmelik lisansız tesisler için bağlantı hakkını 500 kW ile ve aynı trafo merkezine 1 adet başvuru ile sınırlandırıyordu. 

Aynı anda lisanslı güneş enerjisi yatırımları için de bir düzenleme yapıldı. 600 MW’lık bir kapasite için lisans yarışması düzenlendi. Bu yarışmalarda MW başına 2,5 Milyon TL’ye varan katkı paylarıyla lisanslar verildi. 10 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikle lisanssız üretimin önü açılmış oldu. Geride bıraktığımız yaklaşık dört buçuk yıl içinde 7500 MW’lık bir kapasite Anadolu’nun tüm illerinde yatırımcıların kullanımına sunuldu. 

Bu arada 2013 Mart ayında yayınlanan 6446 sayılı yeni Elektrik Piyasası Kanunu ile tüm elektrik piyasası mevzuatı tek bir çatı kanun altında birleştirildi. Ancak Lisanssız Üretim Yönetmeliği’nde son üç senede 3 Ekim 2013, 23 Mart 2016 ve en son 22 Ekim 2016 tarihlerinde olmak üzere üç kez değişiklik yapıldı. 

Yukarıda saydığımız gelişmelerin ardından bugün geldiğimiz noktada lisanssız elektrik üretim yatırımlarında bambaşka bir görünüm söz konusu. Neredeyse hiç yeni başvuru yapılmıyor. Kaldı ki daha önce yapılmış ve hatta bağlantı görüşü verilmiş yüzlerce proje de durmuş ya da durma noktasına dayanmış, girişimciler ise durumdan yaka silker hale gelmiş vaziyette. 

Peki ne oldu da, devlet bu yılın başlarına kadar çok hızlı ilerleyen lisanssız elektrik yatırımlarına bir nevi “vebalı” muamelesi yapmaya başladı? Bu sorunun cevabına ve haklılığına-haksızlığına dair görüşlerime bir sonraki yazımda yer vermeye çalışacağım. 

Bu arada Enerji Günlüğü’nde güneş enerjisi yatırımlarıyla ilgili yazılarından tanıyacağınız Hasan Yiğit’le de burada kapı komşu olduk. Kendisine de buradan selamlarımı iletiyorum. Önümüzdeki günlerde daha sık görüşeceğimizi umuyorum. 

Serdar EKİZ / Enerji Günlüğü - 23 Ekim 2016

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar